top of page

BİL


   Bilmek, herhangi bir konuya her detayı ile hakim olmaktır. Herhangi bir konuya hakim olan o konuda egemendir, buyruk sahibidir. Aynen aÅŸağıdaki ayette de görülebileceÄŸi gibi:


Kur’an7-54 Rabbiniz o Allah’tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da arÅŸ üzerine egemenlik kurmuÅŸtur. …Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir.

 

    Çünkü bilen O’dur. Bilgisinden yarattıklarını da en iyi bilen O’dur. Bilmek teriminin ne kadar önemli olduÄŸunu her zaman ki gibi Kur’an en veciz ÅŸekilde bizlere anlatmaya çalışır:


 Kur’an 39-9...De ki:”Hiç bilenlerle bilmeyenler eÅŸit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düÅŸünüp ibret alır."

 

    Burada Kur’an’ın bilen kavramı ile neyi kastettiÄŸini gene Kur’an’ın yol göstericiliÄŸinde araÅŸtırmak gerekir. Öncelikle, bilen olması arzu edilen birey, var olan ÅŸartlarda acaba neyi bilmektedir? Sorusunun cevabını arayalım. Birey, madde bedeninin limitleri içinde kendi bedeni, madde dünyası ve biraz da madde evreni hakkında sınırlı bilgi sahibidir. O yüzden ne dünyaya ne de madde evrenimize hakim deÄŸildir. Çünkü hiç birini de yeteri kadar bilmez. DiÄŸer taraftan verilen ayette ancak akıl ve gönül sahiplerinin ibret alacağından söz ediliyor. Yani ibret alanlar bilmeye baÅŸlarlar ve onlar her halde hiç bilmeyenlerle eÅŸit deÄŸildir. Bilmek teriminin bireye saÄŸladığı gücü Kur’an’da görebiliyoruz. Bu çerçevede sadece birkaç örnekle yetinelim:
 

Kur’an 17-101 Andolsun biz, Musa’ya açık-seçik dokuz mucize verdik...

​

Kur’an 27-16 Süleyman, Davud’a mirasçı oldu ve ÅŸöyle dedi:”Ey insanlar, bize kuÅŸların dili öÄŸretildi ve bize her ÅŸeyden biraz verildi. KuÅŸkusuz bu, apaçık lutfun ta kendisidir.”

​

Kur’an 21-81 Ve Süleyman’a kasırgayı boyun eÄŸdirdik. İçini bereketlerle doldurduÄŸumuz topraÄŸa doÄŸru onun emriyle akıp giderdi.

​

Aynı çerçevede İsa Mesih’in nasıl bir güç sahibi olduÄŸunu kısaca Kur’an’dan görelim:

​

Kur’an 3-49 Onu, Beniisrail’e ÅŸöyle konuÅŸan bir resul yapacak: “Åžu bir gerçek ki, ben size Rabbinizden bir mucize getirdim: Ben, çamurdan, kuÅŸ görünümünde bir ÅŸey yapar, ona üflerim de Allah’ın izniyle kuÅŸ oluverir. Ben körü ve abraşı iyileÅŸtirir, ölüleri Allah’ın izniyle diriltirim. Evlerinizde yemekte ve biriktirmekte olduklarınızı size haber veririm. …”


   Son ayette İsa’nın çamurdan yaptığı kuÅŸ görünümlü ÅŸeye üfleyince o ÅŸeyin uçması bize Adem’in yaratılışı ile ilgili Kur’an ayetlerini hatırlatmıyor mu? Ancak her ÅŸeye raÄŸmen örnek olarak sunulan ayetlerde Tanrı elçilerinin kullandıkları gücün nasıl saÄŸlandığı sorusuna verilecek cevap kısaca Allah’ın İlmi’nden fakat pek azı olmalıdır. Bu gerçek gene Kur’an’da ifade edilmiÅŸtir:
 

Kur’an 17-85 … Ve size, ilimden sadece az bir ÅŸey verilmiÅŸtir.

​

   AÅŸağıda verilen ayet ise O’nun ilminin sonsuzlukla bile ifade edilemeyeceÄŸini kabul etmemiz ve inanmamız gerektiÄŸini açıkça anlatır:
Kur’an 31-27 EÄŸer yeryüzünde ki aÄŸaçlar kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz daha katılarak yardımcı olsa,
Allah’ın kelimeleri tükenmez. Allah Aziz’dir, Hakim’dir.

​

  GeçmiÅŸte ve içinde yaÅŸadığımız dönemde bireyin bilme arzusu genellikle madde ile sınırlı kalmıştır. Bu çerçeveden bakılınca bireyin öncelikle bilmesi gerekenin kendisi olduÄŸu halde birey kendini de bilmez. Birey öncelikle kendini bilmek için çaba harcamalıdır. Bu gerçek asırlar öncesinde bireye yöneltilmiÅŸ  “Kendini Bil” sözleri ile kristalleÅŸmiÅŸ ve günümüze kadar ulaÅŸmıştır. Bireyin kendisini bilmemesi konusu DerviÅŸ Yunus’un da dikkatini çekmiÅŸ olmalı ki özellikle kendi döneminde yaÅŸamış ve okuduÄŸu düÅŸünülen din bilginlerine yönelik gözlemini ne güzel ifade etmiÅŸ:
 

        İlim, ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir.
        Sen kendini bilmez isen bu ne biçim okumaktır? 

 

    Yunus’un bu sözleri asırların ötesinden günümüze kadar geçerliliÄŸinden hiç bir ÅŸey kaybetmeden gelmiÅŸtir. Fark edebildiÄŸimiz kadarı ile diyebiliriz ki, Bilmek için okumak gereklidir. Tarih boyunca okuyan bireyler olmuÅŸtur. Özellikle din adamları her toplumda okuyanlar grubundan kabul edilmiÅŸtir. O okuyanlardan geçmiÅŸte ve bugün ne kadarı acaba kendini bilebilme olgunluÄŸuna eriÅŸebilmiÅŸtir? Sorunun cevabının her birey kendisi vermelidir.  AnlayabildiÄŸimiz kadarı ile Yunus’un tanımı ile okumada bir ÅŸeyler eksik oluyor. Ayrıca, Okumak teriminin sadece yazılı metin okuma olmadığının vurgulanması gerekir. Her nesne okunabilir. Okunması arzu edilen ÅŸeyler, bir sarı çiçektir, denizdeki dalganın sesidir, bir beÅŸerin mutluluÄŸunun yüzüne yansımasıdır, bir yanardaÄŸdır, güneÅŸtir, evrenin kendisidir. Kanaatimce Yunus’un demek istediÄŸi okuma terimi, ilgilenilen nesnenin en ince ayrıntısına kadar tanınması demektir. Bilmek ve okumak fiillerinin yanına bulmak terimini de eklemek gerektiÄŸini sanıyorum. Çünkü okumak için bulmak lazımdır. Ancak bulmak için ise aramak gerektiÄŸini de biliyoruz. Gene biliyoruz ki bir kapının açılması için önce kapının ziline dokunmak ÅŸarttır. O yüzden beÅŸer idrakimizle düÅŸünebildiÄŸimiz kadarıyla zincir ÅŸöyle kurulabilir:


                    Aramak-Bulmak-Okumak-Bilmek
 

     Kanaatımca birey eÄŸer bilmek istiyorsa öncelikle kendisini incelemesi faydalı olacaktır. Çünkü gene geçmiÅŸten gelen öneriler bireye der ki: “ne ararsan kendinde ara.” Ayrıca birey çevresinde de bilgi edineceÄŸi kaynakları bulabilir. Bu gerçek te Kurán da açık ifadesini bulmuÅŸtur:
 

Kur’an 51-20,21 Yeryüzünde ayetler vardır, görürcesine bilenler için.
            Benliklerinizin içinde de. Hala bakıp görmeyecek misiniz?

​

   Bu ayette Kur’an’ın üzerinde durduÄŸu görebilme yeteneÄŸinin beÅŸerin kafasındaki gözlerle sahip olduÄŸu görme yeteneÄŸinden farklı olduÄŸunu sanıyorum. Bu yetenek Kur’an’a göre bireye verilmiÅŸtir: 
 

Kur’an 6-104 Gerçek ÅŸu ki  size Rabbinizden gönül gözleri gelmiÅŸtir. Kim görürse kendisi yararına, kim körlük ederse kendi zararına

​

    O zaman niçin her birey ayetlere baktığı halde görememekte yani okuyamamakta ve sonuçta bilememektedir? Olabilir ki henüz her varlığın gönül gözü çalışır durumda deÄŸildir. Aynen tek hücrenin ana rahminde geçirdiÄŸi safhalar gibi beÅŸer için de dünya hayatı boyunca çeÅŸitli safhalardan geçerek gönül gözlerinin çalışır duruma geçeceÄŸi gün gelecektir. Ancak bu geliÅŸimin hemen ve tek bir adımda olabileceÄŸini beklememek gerektiÄŸini düÅŸünmek isterim. Gönül gözünün açılması bir süreç konusu olabilir. Sürecin nasıl iÅŸleyeceÄŸini bilmesek te çok güçlü bir yardımcımız olduÄŸunu biliyoruz:
 

45-20 Bu Kur’an,  insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluÅŸur.
 

    DiÄŸer taraftan eklenmesi gereken gerçek ise gönül gözünün biyolojik bedenle iliÅŸkilendirilebilecek bir nesne olmadığıdır. Çünkü gönül veya kalp denilen ÅŸeyin beÅŸerin biyolojik kalbi ile de baÄŸlantısı olmadığı bilinir.
 

    Günümüzde teknoloji ilerlemiÅŸ ve hızla ilerlemeye devam etmektedir. Her ÅŸeye raÄŸmen birey biyolojik bedenini biraz olsun çözümleyebilmiÅŸtir. Fakat birey sadece biyolojik bedenden mi ibarettir? Birey eÄŸer kendini bilmek istiyorsa kendisinin yaratılışı ve Yaratan Güç hakkında bilgi sahibi olmalıdır. Bunun için önünde kanımca iki yol vardır. Birinci yol en kestirme ve emin yoldur ki birey yaratılış olayının hiç olmazsa bir kısmına ÅŸahit olabilmelidir. İkinci yol ise bireye kendisini anlatan vahiy kitaplarına baÅŸvurmalıdır. Birinci yol ile ilgili olarak gerekli bilginin, Ana Kaynağın Bilgisayarında olduÄŸunu varsayarak o kaynaktan elde edilebileceÄŸini sanıyorum. Bu yolun çok özel varlıklara açık olabileceÄŸini düÅŸünerek beÅŸerin ÅŸimdilik yapabileceÄŸi en uygun çalışma olarak elindeki kaynak kitaplarla ilgilenmesi seçeneÄŸi daha uygun görünmektedir. Kaynak kitapların hepsi deÄŸerlidir. Fakat kaynak kitaplarının sonuncusu olan Kur’an bu çerçevede en detaylı bilgiyi sunar gibi görünüyor. Birey kendini bilmek isterse Kur’an’a sarılmalıdır. Kur’an’ın tek başına deÄŸil de Ana bilgisayardan bireye gerekli mesajı ileten diÄŸer kitaplarla birlikte okunmasının çok daha eÄŸitici olacağını hatırda tutmak gerekir.  Toplumumuzdaki yerleÅŸmiÅŸ alışkanlıkları göz önünde tutarak ÅŸunu ifade etmek yerinde olacaktır. Unutulmaması gereken bir gerçek ÅŸudur ki, Kur’an bir dua kitabı deÄŸildir. Kur’an sevap kazanmak için okunacak bir kitap hiç deÄŸildir. Kur’an anlaşılmak, kendimizi ve yaratılışı tanımak ve sonuçta ders almak için okunmalıdır. Bu gereklilik bizi Kur’an’ın ana dilimizde okunmasını zorunlu kılmaktadır. Kur’an’ın anlaşılması için aklın ve gönlün birlikte çalışması gerektiÄŸi daima hatırlanmalıdır. Birey herhangi bir konuda bilgi sahibi olmak için o ÅŸeyi görmeli ve tanımaya çalışmalıdır. Bireyin kendisini tanıması için Yaratıcısı hakkında da çok az da olsa bilgi sahibi olmalıdır. Bunun yolunu Kur’an bize gösteriyor:
 

Kur’an 2-115 DoÄŸu da batı da yalnız Allah’ındır. O halde nereye dönerseniz orada Allah’ın yüzü vardır. Allah Vasi’dir, varlığı sürekli geniÅŸletip büyütür...

​

     Bütün mesele Allah’ın yüzünü görebilmektir. Son ayetin yukarıda verilen Kur’an ayeti (51-20,21) ile arasında baÄŸlantı kurulması doÄŸru olacaktır. Ancak arzu edilen görebilme iÅŸinin gerçekleÅŸebilmesi için bireyde gönül gözlerinin görevini yerine getirmesinin gerekliliÄŸini hatırlamalıyız. Gönül gözü ile görebilmenin bireyden bireye deÄŸiÅŸken olduÄŸunu ve hatta aynı birey için zamanla farklılık gösterdiÄŸini sanıyorum. Bireyin bu dünya hayatında ulaÅŸabileceÄŸi bilmek mertebesinin O’nun iznine baÄŸlı olduÄŸu açıktır:
 

Kur’an 2-255 Allah’tan baÅŸka ilah yok... İnsanlar O’nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediÄŸi dışında, hiçbir ÅŸeyi kavrayıp kuÅŸatamazlar....

​

     Birey bu gerçeÄŸi her an hatırlamalıdır. Kendisinin bilgi üretebildiÄŸini düÅŸünmesi sadece sanıdan ibarettir. Fakat birey devamlı gayret gösterip bilgisini artırmaya ve bu bilgisini de insanlığın yararlanabileceÄŸi ürünlere dönüÅŸtürmeye çalışmalıdır. Her ne kadar Kur’an bağımlılarına cennetleri vaat ediyorsa da çok daha farklı görüntülere ulaşılabileceÄŸini düÅŸünüyorum. Gene Kur’an’dan ÅŸu ayeti hatırlayalım.
 

Kur’an 38-71,72 Hani Rabbin meleklere ÅŸöyle demiÅŸti:” Ben çamurdan bir insan yaratacağım.”
            “Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediÄŸimde, önünde secde ederek eÄŸilin.”

 

    Melekler sanıyorum Yaratıcı Güç tarafından çerçevesi çizilmiÅŸ görevleri yapmak için yaratılmış görevlilerdir. Meleklerin Adem’in önünde secde etmeleri istenmektedir. İşte burada beÅŸerin tekamülle ulaÅŸabileceÄŸi belli bir ruhsal olgunluÄŸa iÅŸaret olduÄŸunu sanıyorum ki Kur’an bunu “kıvama ermek” olarak ifade eder. Bireyin tekamülle kıvama ermesi için gerekli bilgi ile donanıp meleklerden daha üstün bir bilen olması gerekmez mi? BeÅŸere Kur’an’da gösterilen esas hedefin cennetler deÄŸil bu olduÄŸunu sanıyorum (Kur’an 50-35). Birey bu hedefe ulaÅŸabilmek için gayret göstermelidir. Bir seferlik dünya hayatı buna yeterli midir? Sanmıyorum. EÄŸitimimiz ve takip edecek sınavlar hangi okullarda ve nasıl olacak O’nun bilgisi içinde olduÄŸunu ifade edip O’na teslim olmanın yeterli olacağını ifade edebiliriz. 
 

    Yukarıda verilenlere ve özellikle de zincire yeni bir aÅŸama eklenmesi herhalde sürecin özelliÄŸi gereÄŸidir ki bu yeni aÅŸama olmak terimi ile belirlenebilir. Unutmayalım ki bilen varlık yetki ve aynı zamanda sorumluluk verilendir. O yetki ve sorumluluk konumunun da mutlaka bir tanımı olacaktır: 
 

Kur’an 12-76 ...Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz biz.  Her bilgi sahibinin üsttünde bir baÅŸka bilen vardır.
 

Kur’an37-164 Bizim, istisnasız herbirimizin bilinen bir makamı vardır.

​

Olmak terimi Kur’an’da ‘da görülür:
 

 Kur’an 3-59 Allah katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı,  sonra ona ”ol”  dedi. Artık o, olur.
 

    İşin ilginç yanı İsa Mesih önce yaratılmış ve daha sonra da olmuÅŸ. Bu ayetin topraktan yaratılan beÅŸer için de bir yol gösterici ve beÅŸerin serüveni ile ilgili bir açıklama olduÄŸunu görebiliyoruz. Belli ki birey kendisi için belirlenen eÄŸitim sürecinden geçerek sınavlarını baÅŸarabildiÄŸi kadarı ile belirlenmiÅŸ görevleri üstlenmesi isteniyor. Bunun için aÅŸamaların sonsuz olduÄŸunu bilmem belirtmeye gerek var mı? Varlık hangi görevi üstlenirse onu en uygun biçimde baÅŸarmaya çalışmalıdır. Burada gene Kur’an’a bakarsak göklerdekilerin yani yükselme boyutlarında ilerlemiÅŸ olanların kendi tespihlerini bildiÄŸini söyler:
 

Kur’an 24-41 Görmedin mi, göklerde ve yerde bulunanlar ve bölük bölük olmuÅŸ kuÅŸlar da Allah’ı tespih etmektedirler. Herbiri kendine özgü duasını, kendine özgü tespihini bilmiÅŸtir. Allah onların yapmakta olduklarını çok iyi bilmektedir.

​

     Dünyadaki yaÅŸamı esnasında beÅŸerin özellikle namazlarından sonra O’nun adını anması tespih olarak bizlere öÄŸretildi. Mutlaka güzel bir davranıştır. Fakat beÅŸer için bile gerçek tespihin, bu dünyadaki yaÅŸamının anlamına uygun yaÅŸaması ve gereÄŸini yapması olduÄŸunu sanıyorum. Son cümlenin en veciz açıklamasının, bireyin yaÅŸamı süresince sadece kendine deÄŸil bütün yaratılmışa hizmet etmesi olarak ifade edilebileceÄŸini belirtelim. BeÅŸer idrakimizle düÅŸünebildiÄŸimiz kadarı ile yükselme boyutlarındaki varlıkların tespihinin ise o boyutların gerektirdiÄŸi görevleri baÅŸarabilmek olduÄŸunu söylersek belki de doÄŸruya yaklaÅŸmış olabiliriz.
 

    Yukarıda verilen zincirin dünya okulunda muhtemelen geçerli olduÄŸunu kabul edebiliriz. Ancak madde üstü boyutlarda varlık bilgisini nasıl artıracaktır? Aynı zincir geçerli midir yoksa baÅŸka yollar var mıdır bilmiyoruz. Her boyutun görevlisi olabilmek daha üst bilgiye sahip olmayı gerektirir. Bilginin enerji olduÄŸunu kabul edersek üst boyutlarda nasıl bir enerjiye sahip olunacağını tasavvur edemiyorum. AnlayabildiÄŸimiz kadarı ile yaratılmış olmak sadece baÅŸlangıçtır. Varlık kendisine lütfedilen imkanlardan yararlanarak tekamül etmek yani Kur’an ayeti (3-59) da belirtildiÄŸi gibi OLMAK yolunda gayret etmelidir. 
 

    Sonsuz yükselme boyutlarının yolcusu ve gerçek sahibi olduÄŸunu düÅŸündüÄŸüm ve tekamül edebilme yeteneÄŸi kendisine bağışlanmış olan varlıkların yapacağı görevlerin, diÄŸer taraftan o varlıklar için sınavlar olduÄŸunu herhalde söyleyebiliriz. Ancak bu sonsuz yolda yürüyen varlık hiçbir boyutta OLDUÄžUNU sanmamalıdır. Her AN sadece O’na kulluk etmekten mutlu olmalıdır. Aksi durumda İblis’in durumuna düÅŸmesi kaçınılmazdır.

bottom of page