Evrensel Din
Universal Religion
FETVA
Fetva terimi genel anlamıyla, özellikle dini konularda veya sosyal konularda bireyin veya bireylerin cevap aradıkları konularda bilgi ve birikimine güvenilen ve sadece vicdanı ile düÅŸündüÄŸüne inanılan bireylerin verdikleri hüküm olarak kabul edilegelmiÅŸtir. Tarih boyunca çeÅŸitli toplumlarda, o toplumun inancı çerçevesinde dua ettikleri Güç ile bireyler arasındaki sözde iletiÅŸimi saÄŸlayan din adamları sınıfı olagelmiÅŸtir. Tevrat bağımlıları toplumunda da, Tevrat’ın tanımlamasına göre, benzer durum vardır ancak böyle bir grubun ortaya çıkmasında ve görev yapmasında Tevrat’ın önerisi ve tarifi yol gösterici olmuÅŸtur. Böyle bir önerinin Tevrat tarafından önerilmesinde o günkü Yahudi toplumunun bilinç seviyesinin belirleyici olduÄŸunu düÅŸünebiliriz. Fakat ne İncil bağımlısı toplumlarda ne de Kur’an bağımlısı toplumlar için, bahsedilen yol gösterici kitaplarda, her hangi bir din adamları grubu belirlenmemiÅŸ olup bu konu aÅŸağıda verilen Kur’an ayetleri ile açıklığa kavuÅŸturulmuÅŸtur:
Kur’an 4-127 Senden kadınlar hakkında fetva soruyorlar. De ki: “Onlar hakkında fetvayı Allah veriyor.”
Kur’an 57-27 “Meryem’in oÄŸlu İsa’yı da onların ardınca gönderdik. Ona uyanların gönüllerine ÅŸefkat ve merhamet koyduk. Bir bid’at olarak çıkardıkları ruhbaniyeti onlar üzerine biz yazmamıştık”
Açıkça görüldüÄŸü gibi Tevrat, İncil ve Kur’an’ı insanlığa yol gösterici olarak gönderen Kaynak, İncil ve Kur’an bağımlılarının oluÅŸturduÄŸu toplumlarda din adamları grubunu tarif etmemiÅŸ ve önermemiÅŸtir. Muhtemeldir ki vahyi gönderen Güç o toplumların bilinç seviyesini yeterli görüp sadece vahyi tebliÄŸ eden elçinin varlığı ile yetinilmesini uygun görmüÅŸtür. Buna raÄŸmen her iki toplumda da vahyi tebliÄŸ eden elçinin vefatından sonra din adamları grubu görünmeye baÅŸlamıştır ve giderek güçlenmiÅŸ olan ve detaylandırılmış bir hiyerarÅŸik yapı da gene din adamları tarafından oluÅŸturulmuÅŸtur. Gene din adamlarının kendilerinin belirlediÄŸi kıyafetleri günlük hayatta ve kendileri tarafından tanımlanmış törenlerde kullandıkları da bir gerçektir. Bu yapı mensuplarının meslek tanımı din adamları sınıfı olup, yaÅŸamları için gerekli olan maddi imkanları da bu yapıdan, iÅŸin özünde ise toplumdan saÄŸlamaktadırlar. Çok kısaca temas edilen ve uygulanmakta olan bu sistemin iÅŸleyiÅŸine yönelik esasların hemen tamamı din adamları olarak tanımlanan grup tarafından belirlenmiÅŸtir. Toplumlara din olarak dayatılan bu uygulamaların Vahiy Kitap’larında tarif edilen Allah’ın Dini ile ne kadar benzerliÄŸi olduÄŸu sorgulanmaya deÄŸer. Asırlardır çeÅŸitli toplumlarda görülen uygulamaların çoÄŸunun beÅŸer dini olarak tanımlanabileceÄŸini düÅŸünenlerdenim.
Allah’ın Dini ile toplumlara verilmeye çalışılan ve aslında inananlara hitap edilerek ulaÅŸtırılmaya çalışılan müjdeli haberde, Yaratan’la yaratılan beÅŸer arasında beÅŸeri her hangi bir baÄŸlantı bulunmaz. Gönderilen resuller ise beÅŸerdir ve fakat onlar bile sadece Allah’ın mesajının kendi toplumlarına o toplumun dili ile tebliÄŸ edilmesine vasıta edilmiÅŸlerdir ve bu gerçek aÅŸağıda verilen Kur’an ayetleri ile açıkça ifade edilmektedir:
Kur’an 40-60 …”Dua edin bana, cevap vereyim size.”
Kur’an 42-51 Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuÅŸur; yahut da bir Resul gönderir de kendi izniyle dilediÄŸini vahyeder. …
Kur’an 38-65,70 De ki:” Ben, sadece bir uyarıcıyım...
“Bana, sadece açık bir uyarıcı olduÄŸum vahyediliyor.”
GörüldüÄŸü gibi Allah’ın son elçisinin görevinin sadece insanları uyarma olduÄŸu hem kendisine hem de beÅŸere en güçlü ÅŸekilde ifade edilmektedir. Günümüze kadar ulaÅŸmış ve fakat gerçeÄŸi ne kadar yansıttığını bilemediÄŸimiz bazı bilgilere göre Muhammed’in sohbetlerinde gerektikçe bazı açıklamalar yaptığı düÅŸünülebilir. Sonuçta kendisi Kur’an’ı tebliÄŸ eden elçi olup o gün de günümüzde de Kur’an’ı gerçeÄŸe en uygun yorumlayabilecek varlık olduÄŸu sorgulanamaz bile. Ancak Muhammed’in vefatından sonra farklı beÅŸeri yorumlar yüzünden mezheplerin ortaya çıktığı da bir gerçektir. Bu gerçek ise Kur’an bağımlıları arasında bölünmeye sebep olmuÅŸtur. Bölünme sadece Kur’an bağımlılarının gücünü zayıflatmakla kalmamış, savaÅŸlara da sebep olmuÅŸtur. Benzer savaÅŸların geçmiÅŸte İncil bağımlıları arasında da olduÄŸunu ve o toplumların çok sıkıntı çektiÄŸini ve hatta günümüze kadar bazı sürtüÅŸmelerin geldiÄŸini biliyoruz. Kur’an’ın bu çerçevede verdiÄŸi ayetler çok güçlüdür:
Kur’an 42-13 Sizin için, dinden Nuh’a önerdiÄŸini, sana vahyettiÄŸini, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya önerdiÄŸimizi ÅŸöyle diyerek kanunlaÅŸtırdı: “ Dini dosdoÄŸru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın:”
Kur’an 30-32 Onlardan ki, dinlerini parçalayıp hizipler/ fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle övünür
Kur’an 13-25 Allah’a verdikleri sözü, onu antlaÅŸma haline getirdikten sonra bozanlar, Allah’ın birleÅŸtirilmesini emrettiÄŸi ÅŸeyi parçalayanlar ve yeryüzünde bozgun çıkaranlara gelince, …
Vahiy kitapları ve özellikle de Kur’an dünya okulundaki huzura önem verir. İlahi Mesaj gayet net olarak TEKLİK kavramını savunur. İnançta bölünmeleri bozgun çıkarmak olarak tanımlar ki günümüze kadar ve bugün de gözlemlerimiz bizi aynı sonuca götürür. Varılacak sonuç ise, inançta bölünmenin toplumları bitmeyen çatışmalara sürüklemiÅŸ olduÄŸudur. Bir toplum içinde inançtaki ayrışmanın özellikle fırsat bekleyen dış güçlerin o toplum aleyhine kullanımına fırsat yarattığı açıktır. Bu çerçevede birey ve toplumlar tarafından unutulan bir gerçek vardır. O gerçek ÅŸöyle ifade edilebilir: İNANÇ BİREYSELDİR. Bu gerçek Kur’an’da da en yalın haliyle açıklanır:
Kur’an 5-48 …sizden her biri için bir yol belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiÅŸ olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın.
Konu bu kadar açıktır. İşin özünde yatan gerçek bireyin inancına sahip çıkmasıdır. Fakat birey mutlak surette inanç kitabını veya kitaplarını okumalıdır. İyi niyetle davranırsa kendisine ihtiyacı olan yol gösterilecektir,(Kur’an 42-51). Birey kendi yaÅŸamına nasıl sahip çıkıyorsa inancına da sahip çıkmalıdır. Birey toplum içinde yaÅŸamış veya yaÅŸayan düÅŸünürlerin fikirlerinden serbestçe yararlanabilmelidir. Hatta herhangi bir düÅŸünürün fikirlerini aynen kabul etmesi de mümkündür. Yeter ki bu kabulde bir zorlama olmasın ve bir cemaat oluÅŸumuna gidilmesin. Çünkü cemaat oluÅŸumlarının toplumda ötekileri yarattığı açıktır. Bazı günümüz toplumlarında dini hiyerarÅŸinin tepelerinden zaman zaman fetva açıklamalarına ÅŸahit olunmaktadır. Böyle bir mekanizma vahyin özüne terstir. Çünkü en basit ÅŸekilde ifade edersek fetva verenler kendilerini vahyi gönderen gücün yerine koymaktadırlar. Bu kiÅŸilerin veya baÅŸkalarının böyle bir yetkisi yoktur. Tamamen kendi kendilerine bu yetkiyi üstlenmiÅŸlerdir. Büyük bir yanlış içinde olduklarını ve iyi niyetli ve fakat okuma ve özellikle de düÅŸünme özürlü bireyleri de aynı yanlışa sürüklemekte olduklarını belirtmeliyiz. Bireylerin okumaya ve düÅŸünmeye baÅŸlayıp kendi yollarını belirlemeleri ve zihinlerindeki sorulara da kendilerinin cevap bulmaya çalışmalarının gerekli olduÄŸunu sanıyorum. Bir toplumda bahsedilen sistemi uygulayan yani okuyan ve düÅŸünen bireylerin çoÄŸalması fevkalade önemlidir. Çünkü kendi yolunun farkına varan ve kendi sorularına cevaplar bulmaya baÅŸlayan bir birey benzer davranışlar sergileyen diÄŸer bireylere karşı anlayışla yaklaÅŸacak ve baÅŸkalarının görüÅŸ ve hayat tarzlarına saygı duymayı bilecektir. Birbirlerinin inancına saygı duyan bireylerden oluÅŸan toplumlarda ötekileÅŸtirme olamaz. Böyle toplumlarda ise huzur ve sonucunda barış egemen olacaktır. Bu mekanizma küresel boyutta kabul görüp uygulandığında ise küresel boyutta barış görülecektir. Böyle bir dünyada yaÅŸayan insanlar için sonuç, yukarıda ifade edilen Kur’an ayeti 5-48 de müjdesi verilen tek bir dünya toplumunun gerçekleÅŸmesi deÄŸil midir?