top of page

ALLAH’IN DİNİNİ
HATIRLAYALIM

​

Ömer ErtuÄŸrul Atasoy

​

 

 

İÇİNDEKİLER

 


1-    GiriÅŸ
2-   Yaratılış
3-   Din
4-   İman
5-   İbadet
6-   Hedef
7-   Yol
8-   Uyanma-DiriliÅŸ
9-   DüÅŸünme
10-  Tekamül-YükseliÅŸ
11-   Ä°slam ve Barış

12- Kaynaklar
 

Içindekiler

 

 


Aileme, gönül dostlarıma ve Kur’an’ı ana dilimde okuyabilmemi saÄŸlayanlara teÅŸekkür ederim


Ömer ErtuÄŸrul Atasoy
 Ekim 2003 ANKARA

​

​

​

​

GİRİŞ

​

    Kur’an’ın Türkçe tercümesini ilk okuduÄŸumda kendime ÅŸu soruyu sordum. Ben Kur’an’da ne gördüm? Hemen bulduÄŸum cevap MÜJDE idi . Aynı soruyu tekrar sorduÄŸumda bulduÄŸum cevap ise İNSAN idi. Anladım ki Kur’an insana İlahi Alemden ulaÅŸan müjde idi. Kur’an’ın Türkçe tercümesini okuduÄŸumda anladığım baÅŸka bir gerçek, baÅŸka kitap bağımlıları, ki onlar toplumumuzda Yahudiler ve Hıristiyanlar olarak bilinir, hakkında yerleÅŸik olan  fikirlerin doÄŸru olmadığı idi. Kur’an adı geçen toplumları Kitap Verilenler olarak anar. Adı geçen toplumların takip ettikleri kitaplar ise bilindiÄŸi gibi Eski Ahit ve Yeni Ahit’tir. Eski Ahit, Musa’ya verilen Tevrat, ki beÅŸ kitaptan oluÅŸur, ve Musa’dan sonra gelen diÄŸer Yahudi peygamberlerine verilen kitaplardan meydana gelir. Yeni Ahit ise İsa’nın verdiÄŸi mesajın dört havarisi tarafından yazılmış İncil metinleri ile, İsa’dan sonra, İsa’nın öÄŸrencileri tarafından yazılmış metinlerin toplamıdır. Musa’ya inanan Yahudi toplumu sadece Eski Ahit’i takip ederken, İsa’ya  inananlar ise hem Yeni Ahit’i hem de Eski Ahit’i takip ederler.        

                                                                                                 
            BilindiÄŸi gibi, aynı coÄŸrafyada ortaya çıkan Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kur’an, insanlık ailesine din öÄŸretisinin kitapları olarak gönderilmiÅŸtir. Verilen sıralama aynı zamanda bu üç kitabın toplumlara verildiÄŸi dönemlerin tarihsel sıralamasını da gösterir. Bu kitapların incelenmesi sonunda ÅŸahsen anlayabildiÄŸimiz, her kitapta verilen mesajın aynı olduÄŸudur. Bu ortaklık her üç kitaptan alınan ayetlerle, sunulan bu çalışmada, vurgulanmaya çalışılmıştır. Adı geçen din öÄŸretisi kitaplarının incelenmesi ilahi mesajın, insanlığın atası olduÄŸuna inanılan Adem’den itibaren baÅŸlatıldığını hissettirmektedir. Anlaşılan ilahi mesajın iletildiÄŸi toplum bir süre sonra muhtemelen beÅŸeri zaaflar yüzünden din öÄŸretisinin gösterdiÄŸi yoldan sapmakta ve o yüzden yeni öÄŸretmenler gelmektedir. Her yeni gelen öÄŸretmen toplumuna daha önce verilenleri aslında hatırlatmaktadır. Bu hatırlatmanın özünde, belki de, beÅŸere insan olduÄŸunu hatırlaması arzusu vardır.


    Bu çalışma bilimsel bir çalışma deÄŸildir. Yazarın kendi beÅŸeri limitleri içinde farkına varabildiÄŸini sandığı bazı gerçekleri, üç vahiy kitabını temel alarak, ilgilenenlere, unutulmuÅŸ olabileceÄŸi düÅŸüncesiyle iletmeye gayret ettiÄŸi bir metindir. Kitapta görülecek konu baÅŸlıkları sadece okuma kolaylığını saÄŸlamaya yöneliktir. Gerçekte ise sunulan çalışma bir bütündür. Çünkü üzerinde çalışılan konu; din öÄŸretisinin kendisinin, bir bütün olduÄŸu düÅŸünülmektedir. Bu çalışmanın ilk iki bölümünde, Eski Ahit, Yeni ahit ve Kur’an’ın mesajının aynı olduÄŸu ve aynı din öÄŸretisini insanlık ailesine iletmeye çalıştığı, her kitabın ayetleri arasındaki benzerliklerle vurgulanmaya çalışılmıştır. Geri kalan bölümler ise yazarın kendi kiÅŸisel tercihleri ile isimlendirilmiÅŸ ve her bölümde iÅŸlenen konuların desteklenmesi gayesi ile adı geçen üç vahiy kitabından ayetler, herhangi bir kitap tercihi söz konusu olmadan, verilmiÅŸtir. Çünkü yazar yönünden üç vahiy kitabı arasında bir fark yoktur. Fark sadece her vahiy kitabını tebliÄŸ edenin isminin farklı oluÅŸudur.Kitap içinde yararlanılan ayetler çeÅŸitli bölümlerde tekrar edilmiÅŸtir  Bu durum özellikle Kur’an ayetleri için böyledir. Yazarın belirtmeye çalıştığı bazı fikirler de, çeÅŸitli bölümler de ilgisi yüzünden  tekrar edilmiÅŸtir.
    Sunulan bu çalışmada üç vahiy kitabının aynı olması yüzünden, günümüzde sanıldığı gibi, üç kitabın farklı dinlerin kitabı olamayacağı, ancak her bireyin kitaplardan herhangi birini veya birden fazlasını,özgür iradesi ile seçebileceÄŸi vurgulanmaya çalışılmıştır.     


    Bu çalışma,  dünyamızda yaÅŸayan insanların gerçekte tek bir insanlık ailesi olduklarını hatırlayabilmeleri doÄŸrultusunda çok küçük bir adım atılmasına yardımcı olabilirse, hizmet baÅŸarıya ulaÅŸmış olacaktır.
 

GiriÅŸ

​

Çalap Adem cismini topraktan var eyledi

Åžeytan geldi Adem’e tapmaÄŸa âr eyledi
Yunus Emre

 


YARATILIÅž

​

    Yaratılış konusu Eski Ahit’ın Yaratılış bölümünde detaylı olarak kendine özgü bir anlatım ÅŸekliyle verilir. Elimizdeki deÄŸiÅŸik kaynaklar da çok az farklılıklar olsa da genel olarak aynı ÅŸeylerden bahsedilir. Yaratılış konusu Kur’an’da da ele alınır, ancak ayetler her konuda olduÄŸu gibi Kur’an’ın çeÅŸitli surelerine dağılmış bulunmaktadır. Yaratılış konusunda Eski Ahit’ın Yaratılış bölümünden bazı ayetleri hatırlayalım:

​

(Eski Ahit,Yaratılış) 1-1,2 BaÅŸlangıçta Tanrı evreni yarattığında, dünya ÅŸekilsiz ve ıssızdı ; ve derin bir karanlık içindeydi. Tanrı’nın Ruhu suların üzerinde hareket ediyordu.

 

(Eski Ahit,Yaratılış) 1-3,4,5 Tanrı “ışık olsun” diye hükmetti ve ışık göründü... ve Tanrı ışığı karanlıktan ayırdı. Işığa gündüz, karanlığa gece adını verdi.

 

(Eski Ahit,Yaratılış) 1-6,7,8,9,10 Tanrı, “suların ortasında bir kubbe olsun ve suları birbirinden ayırsın” diye buyurdu ve öyle oldu. Tanrı kubbeye gök adını verdi ve ikinci gün oluÅŸtu. Tanrı “göÄŸün altındaki sular bir yerde toplansın ki toprak görünsün” diye buyurdu. Bir araya toplanan suya deniz ve kuru alanlara kara adını verdi.

 

    Yeryüzünde çeÅŸitli bitki türlerinin Tanrı’nın buyruÄŸu ile oluÅŸtuÄŸu daha sonraki ayette (1-11) verilmektedir. Yeryüzünü aydınlatmak ve zamanın bilinebilmesi için yapılanları ise Eski Ahit ÅŸöyle anlatır:

 

(Eski Ahit,Yaratılış) 1-16,17 İki büyük ışık yaptı. Gündüze hakim olan GüneÅŸ ve geceye hakim olan Ay olsun. Tanrı ayrıca yıldızları da yaptı ve göÄŸe yerleÅŸtirdi.

 

    Eski Ahit’te Yaratılış bölümündeki diÄŸer ayetlerde ise denizlerde ve havada canlıların oluÅŸturulması (1-21,24) ve karadaki çeÅŸitli canlıların ve en sonra insanın yeryüzünde yaratılması Eski Ahit’ın Yaratılış bölümünün (1-26,28) ayetlerinde anlatılır ve Eski Ahit bütün bu yaratılış olayının altı günde tamamlandığını belirtir. Yaratılış bölümünde birinci kısımda anlatılanlardan bazıları ise gene Yaratılış bölümünün ikinci kısmında biraz daha detaylandırılarak verilmektedir.

​

    Her ne kadar bir arada olmasa da Yaratılış konusundaki bazı Kur’an ayetlerini aÅŸağıda vermeye çalışalım.

 

(Kur’an) 6-1 Hamd Allah’a dır. O ki gökleri ve yeri yaratmış, karanlıklara ve nura vücut vermiÅŸtir

 

(Kur’an) 41-11,12 Sonra buhar/duman halindeki göÄŸe yöneldi de ona ve yerküreye ÅŸöyle seslendi: “isteyerek veya istemeyerek gelin”

Böylece onları, iki günde yedi gök halinde takdir edip her göÄŸe kendi iÅŸ ve oluÅŸunu vahyetti. Ve biz arza en yakın göÄŸü kandillerle ve bir korumayla donattık. İşte bunlar Aziz ve Alim olanın takdiridir.

 

(Kur’an) 21-30 ... gökler ve yer bitiÅŸik idi, biz onları ayırdık

 

(Kur’an) 21-33 O odur ki, geceyi, gündüzü, güneÅŸi ve ayı yarattı. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

 

    Yeryüzünde canlıların yaratılmasına yönelik olarak Eski Ahit’in bazı ayetlerini kısaca aÅŸağıda vermeye çalışalım.

 

(Eski Ahit,Yaratılış) 1-11 Sonra, O hükmetti, yer her türlü bitki çıkartsın.. ve hüküm yerine geldi.

 

(Eski Ahit,Yaratılış) 1-21 Tanrı, büyük deniz canavarları ve suda yaÅŸayan her canlıyı ve her çeÅŸit kuÅŸu yarattı.

 

Dünyada çeÅŸitli canlı türlerinin yaratılışı Kur’an’da çok kısa olarak verilir:

 

(Kur’an) 21-30 ...Her canlı ÅŸeyi sudan oluÅŸturduk

 

(Kur’an) 51-49 Her ÅŸeyden iki çift yarattık

 

    Yaratılış olayı yukarıda verilen ayetlerden de görüldüÄŸü gibi Eski Ahit’te süreklilik içinde ve deÄŸiÅŸik aÅŸamalar halinde sunulurken süre de eklenmiÅŸtir ve yaratılışın altı günde bitirildiÄŸi Eski Ahit’te ÅŸöyle anlatılır:

 

(Eski Ahit,Yaratılış) 2-1,2,3 Gök ve yer bütün öÄŸeleriyle tamamlandı. Yedinci güne geldiÄŸinde Tanrı yapmakta olduÄŸu iÅŸi bitirdi. Yaptığı iÅŸten o gün dinlendi. Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi...

 

    Aynı konudaki Kur’an ayetlerini hatırlayalım.

 

(Kur’an) 11-7 O odur ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır...

 

(Kur’an) 50-38 Andolsun biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yarattık.

 

    Gerçi Eski Ahit’in ifade tarzı ile Kur’an’ın ifade tarzları arasında farklılık bulunsa da,  evrenin yaratılışı ve bu arada ağırlıklı

olarak da Dünyanın yaratılışı konusunda gerek Eski Ahit’ın ve gerekse Kur’an’ın verdiÄŸi bilgiler arasındaki paralellik yukarıda verilen Eski Ahit ve Kur’an ayetlerinde dikkatimizi çekmektedir.

​

    Dikkatimizi çekebilecek bir diÄŸer husus ise bazı Kur’an ayetlerinde verilen ancak günümüzde pozitif bilim sayesinde öÄŸrenebildiÄŸimiz bilgilerdir. Örnek olarak ÅŸu ayetleri verebiliriz.

​

(Kur’an) 41-12 ... en yakın göÄŸü kandillerle ve bir korumayla donattık.

 

(Kur’an) 21-33 ... GüneÅŸi ve Ayı yarattı. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.

 

    GöÄŸün bir korumayla donatılması acaba ozon tabakasının varlığına mı yoksa Dünyamızı çevreleyen manyetik kuÅŸaÄŸa mı iÅŸaret etmektedir?

 

    DiÄŸer ayete baktığımızda hem Ayın hem de GüneÅŸin bir yörüngede hareket ettiÄŸi anlatılıyor. Kur’an’ın indirildiÄŸi dönemde GüneÅŸin bir yörüngede hareket ettiÄŸi bilgisinin dünya insanları arasında bilindiÄŸini söylemek mümkün olmasa gerek.

 

    Gerek Eski Ahit ve gerekse Kur’an’da yaratılışın altı günde tamamlandığı söyleniyor. Burada bahsedilen gün teriminin bizim bildiÄŸimiz yirmi dört saatlik bir dünya günü ile herhangi bir iliÅŸkisini kurmak herhalde doÄŸru olmayacaktır. Gün terimi gerek Eski Ahit ve gerekse Kur’an’da farklı ayetlerdeki kullanımıyla konuyu biraz daha anlaşılabilir duruma getirmektedir.

 

(Eski Ahit, Mezmurlar) 90-4 Size bin sene bir gün gibidir.

 

    Aynı konudaki Kur’an ayetlerini hatırlayalım

Yaratılış

(Kur’an) 32-5 ... Bir gündeki, süresi sizin saymakta olduÄŸunuz günlerden bin yıla denktir.

 

(Kur’an) 70-4 Melekler ve Ruh, miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselirler O’na.

 

    Bu ayetlerden anlayabildiÄŸimiz kadarı ile gün teriminin, hem Eski Ahit ve hem de Kur’an’da Dünya zamanı ile miktarı deÄŸiÅŸiklik gösterebilecek bir süreye iÅŸaret ettiÄŸini görüyoruz.

 

    Madde evreninin yaratılmasından sonra beÅŸerin yaratılışı hem Eski Ahit hem de Kur’an’da gene kendi özel ifade tarzı ile anlatılır. Önce Eski Ahit’e bakalım. İnsanlığın atası kabul edilen Adem’in yaratılışı ÅŸu ayette verilir.

 

(Eski Ahit,Yaratılış) 2-7 Sonra Rab Tanrı yerden biraz toprak aldı ve Adem’i ÅŸekillendirdi; ve Adem’in burun deliklerine hayat veren nefesi üfledi ve Adem canlandı.

 

    Daha sonra tekrar hatırlayacağımız bir husus, bu ayete göre Adem’in dünya toprağından yaratılmasıdır. Bunu not ettikten sonra, Eski Ahit’te olan ve daha sonra gelen ayetlere bakalım. Eski Ahit’ın Yaratılış bölümünden görülüyor ki, Adem’in yaratılışından sonra Tanrı’nın, Eski Ahit’te doÄŸu yönü olarak gösterilen bir bölgede, Aden’de içinde çeÅŸitli bitkilerin bulunduÄŸu bir bahçe yaptığı ve Adem’i de oraya yerleÅŸtirdiÄŸi anlatılır (Yaratılış 2-8). Daha sonra Tanrı’nın topraktan yaratılmış bütün hayvanları ve kuÅŸları Adem’e getirdiÄŸi ve Adem’in bütün bu hayvanlara ad verdiÄŸi (2-19) belirtilir ve Adem’e bir eÅŸ yaratılması ise ÅŸu ayetlerde verilir:

 

(Eski Ahit,Yaratılış) 2-21 ... Adem uyurken Tanrı Adem’in kaburga kemiklerinden birini çıkardı...

 

(Eski Ahit,Yaratılış) 2-22 Adem’den aldığı kaburga kemiÄŸinden bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi

 

    Bundan sonraki ayette (Yaratılış 2-23) Adem’in kendi kemiÄŸi ve etinden oluÅŸturulduÄŸu ifade edilen eÅŸine Kadın ismini verdiÄŸi ve Adem’in eÅŸinin bu ÅŸekilde oluÅŸturulmasının sonucunun ne olduÄŸu bir sonraki ayette verilir:

 

(Eski Ahit,Yaratılış) 2-24 Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak.

 

    Adem’in yaratılışı Kur’an’da çeÅŸitli ayetlerde ele alınır:

​

(Kur’an) 38-71,72 Hani Rabbin meleklere ÅŸöyle demiÅŸti:

    “Ben çamurdan bir insan yaratacağım”
    “Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediÄŸimde, önünde secde ederek eÄŸilin.”

 

(Kur’an)38-73,74 Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde etmiÅŸlerdi. İblis etmemiÅŸti. O, kibre sapmış ve inkarcılardan olmuÅŸtu.

​

(Kur’an)7-189 O, odur ki, sizi bir tek canlıdan yarattı, eÅŸini de ondan vücuda getirdi ki gönlü buna ısınsın.

​

    Verilen Kur’an ayetlerinde kısaca deÄŸinilmekle birlikte Adem’in topraktan yaratıldığı ve eÅŸinin de ondan meydana getirildiÄŸinden bahsedilmekte ki bunlar Eski Ahit ve Kur’an’da yaratılışa yönelik ortak ifadelerdir. Kur’an ayetleri oldukça kısa olmakla beraber ayetlerde verilen bazı bilgiler çok enteresandır. Topraktan ÅŸekillendirilen Adem’in kıvama getirildikten sonra burnuna Tanrı’nın ruhundan üflendiÄŸinde meleklerin Adem’e secde etmesinin, özellikle Tanrı tarafından istenmesinin ne anlama geldiÄŸi üzerinde çok ciddi düÅŸünmek gerekeceÄŸini sanıyorum. Unutmamak gerekir ki Tanrı beÅŸere sadece kendisine secde edilmesini emreder. Eski Ahit’te bahsedilmeyen bu oluÅŸumda, iblisin davranışı da ilginçtir.

 

    Dünyada çeÅŸitli bitki, hayvan türlerinin ve arkasından Adem’in yaratılmasından sonra bütün bu canlıların Adem tarafından adlandırıldığı biraz önce bahsedilmiÅŸti (Eski Ahit, Yaratılış 2-19). Aynı konuda Kur’an biraz farklı bilgi verir.

 

(Kur’an) 2-31 Ve Adem’e isimlerin tümünü öÄŸretti. Sonra onları meleklere sunarak ÅŸöyle buyurdu: “Hadi, haber verin bana ÅŸunların isimlerini,...

 

(Kur’an) 2-32 Dediler ki: “Yücedir ÅŸanın senin. Bize öÄŸretmiÅŸ olduÄŸun dışında bilgimiz yok bizim...

 

(Kur’an) 2-33 Allah buyurdu: “Ey Adem, haber ver onlara onların adını.”

 

GörüldüÄŸü gibi her ÅŸeyin yaratıcısı olanın izniyle ancak, Adem öÄŸrenmiÅŸtir. Zaten baÅŸka türlüsünü beklemek herhalde yaratılışa ters olurdu.

 

AdemoÄŸullarının dünyaya geliÅŸine yönelik biyolojik gerçeklerle ilgili olarak Eski Ahit’te herhangi bir bilgi yoktur, fakat aynı konu Kur’an’da çeÅŸitli ayetlere serpiÅŸtirilmiÅŸ olarak kısaca deÄŸinilmektedir.

 

(Kur’an) 22-5 ...biz sizi bir topraktan sonra bir spermden sonra ne olduÄŸu kısmen belirli, kısmen belirsiz bir et parçasından yarattık ki, size açık-seçik beyanda bulunalım.

 

(Kur’an) 76-2 DoÄŸrusu biz insanı karışım olan bir spermden yarattık. Halden hale geçiririz onu. Sonunda onu iÅŸitici görücü yaptık.

 

(Kur’an) 32-7,8 ...ve insanın yaratılışına çamurdan baÅŸlamıştır. Sonra onun neslini bir usareden, hor görülen bir sudan oluÅŸturdu

 

(Kur’an) 40-67 O, odur ki; sizi önce topraktan, sonra bir spermden sonra bir embriyodan yarattı.

 

Verilen Kur’an ayetleri AdemoÄŸullarının yaratılmasında, baÅŸlangıcın Adem’le olduÄŸu ve Adem’in topraktan yaratıldığını  belirtir ve Adem’den sonraki nesillerin bugün bildiÄŸimiz gibi spermden oluÅŸtuÄŸunu anlatır. Ancak bu anlatım bugün dünyadaki insanların fiziksel farklılıkları konusundaki soruların cevabını vermez. Bu konuda ise Kur’an ayetleri biraz kapalı konuÅŸur:

 

(Kur’an) 30-22 Göklerin ve yerin yaratılmasıyla dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun ayetlerindendir. Bunda ilim sahipleri için elbette ibretler vardır.

 

(Kur’an) 49-13 Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir diÅŸiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaÅŸasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık...

 

Gerek Eski Ahit ve gerekse Yeni Ahit’te insan dışında baÅŸka bilinçli varlıkların yaratılışına yönelik herhangi bir bilgi yoktur. Gerçi Yeni Ahit’te zaman zaman ruhsal hastalığı olan bazı insanlardan cinlerin İsa’nın emri ile uzaklaÅŸtırılmasına rastlanır. Kur’an insan dışındaki varlıklardan cinler ve meleklerin de yüce yaratıcı tarafından yaratıldıklarını belirtir.

 

(Kur’an) 55-14,15 İnsanı piÅŸirilmiÅŸ çamur gibi kuru bir balçıktan yarattı.
    Cini de ateÅŸin dumansızından yarattı.

 

(Kur’an) 18-50,51 İblis cinlerdendi... ÅŸimdi siz beni bırakıp da onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz?
       Ben onları ne göklerle yerin yaratılmasına, hatta ne de kendilerinin yaratılmasında tanık tutmadım.

 

(Kur’an) 15-27 Cini  Ä°blisi de daha önce kavurucu ateÅŸten yaratmıştık.

(Kur’an) 6-100 Allah’a bir de cinleri / gözle görülmeyen yaratıkları ortak koÅŸtular. Oysa ki onları O yaratmıştır...

 

(Kur’an) 43-19 Rahman’ın  kulları olan melekleri, diÅŸiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar?..

 

(Kur’an) 35-1 Hamd, Fatr olan Allah’a dır; gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikiÅŸer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan  O’dur.

 

    Bu ayetlerden cinlerin, Adem’in yaratılışından önce var olduÄŸu ve Kur’an’da açıkça belirtilmese de muhtemel bir enerji formundan yaratıldığı anlaşılmaktadır.

 

    Her ne kadar Eski Ahit’te ve Yeni Ahit’te bahsedilmese de Evren’ de insandan baÅŸka bilinç sahibi türler de olabileceÄŸine iÅŸaret eden ayetler Kur’an’da  görülebilir:

​

(Kur’an) 30-20 O’nun ayetlerinden biri de sizi topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra siz bir insan türü oldunuz, her tarafa yayılıyorsunuz.

 

(Kur’an) 17-70 Andolsun biz AdemoÄŸullarını onur ve üstünlükle yarattık,... Ve onları yarattıklarımızın birçoÄŸundan üstün kıldık.

 

(Kur’an) 4-132 Hem göklerdekiler hem yerdekiler Allah içindir.. Vekil olarak Allah yeter.

 

(Kur’an) 3-83 Hala Allah’ın dininden gayrısını mı arıyorlar? Oysa ki göklerdeki ÅŸuurlular da, yerdekiler de ister istemez O’na teslim olmuÅŸlardır ve yalnız O’na döndürüleceklerdir.

 

    Bizim toplumumuza insanın en üstün yaratılmış varlık olduÄŸu televizyon programlarında ve basında din bilginleri tarafından sıklıkla duyurulmuÅŸtu. Ancak bu Kur’an ayetleri öyle söylemiyor. Bizim bir insan türü olduÄŸumuz söyleniyor. EÄŸer gerçek böyle ise ve Kur’an’ın sadece gerçekleri anlattığını düÅŸünürsek, bizden baÅŸka insan benzeri baÅŸka varlıklar da olabilir. Kur’an ayetinde  bizim türümüzün yaratılmışların çoÄŸundan üstün olduÄŸu söyleniyor. Demek ki bizden üstün olan varlıklar vardır.EÄŸer yerdekiler biz isek göklerdekiler kimlerdir?

 

    Daha önce cinlerin yaratılması ile ilgili olarak verilen bir Kur’an ayeti (6-100) cinlerin insan gözü ile görülemediÄŸini belirtir.Gene Kur’an göze görünmeyen farklı bir varlık oluÅŸumuna da iÅŸaret eder:

 

(Kur’an) 27-82 O söz tepelerine indiÄŸinde, yerden onlar için bir dabbe çıkarırız da o, onlara insanların bizim ayetlerimize gereÄŸince inanmadıklarını söyler.  
            
    Anlaşılıyor ki bizim varlığının farkına varamadığımız baÅŸka canlı formları da dünyamızda ve dünya dışında olabilir. Unutmayalım ki insanın çevresini algılaması beÅŸ duyusu ile mümkündür. Örnek olarak mikroskop keÅŸfedilmeden önce yaÅŸayan toplumlara mikroplardan bahsedilmesi ne kadar anlamsız olurdu. Ayrıca bizim biyolojik yapımız sadece üç boyutlu bir evreni algılayabilmemize uygundur. Algılayamadığımız ÅŸeyler ise bize göre yoktur. Acaba gerçek bu mudur? Gerçekte dört veya beÅŸ boyutlu veya daha fazla boyutlu bir evren ve böyle bir evrende yaÅŸayan çok farklı yaÅŸam formları olamaz mı? Niçin olmasın? Olabilir. Belki de biz çok boyutlu bir evrenin sadece üç boyutunu algılayabiliyoruz Kimbilir belki bu konuda da zamanla bilgi sahibi olabiliriz.

​

    Yaratılmışlara baktığımızda, her ÅŸeyde, somut ve soyut ikilem görüyoruz. Eski Ahit’in Yaratılış bölümünün baÅŸlangıç ayetlerinde karanlık ve ışıktan bahsedilir. Bu ikilemi her ÅŸey de görmüyor muyuz?
Aynı ikilemi insanların davranışlarında da görürüz. Bu konu ile ilgili Kur’an ayetini hatırlayalım:

 

(Kur’an) (91-7,8) Nefse ve onu düzgün bir biçimde ÅŸekillendirene. Ardından da ona bozukluÄŸunu ve takvasını ilham edene andolsun ki, ...

 

    Görülüyor ki insan davranışında ki bozukluk da güzel davranış da Yaratan’ın ilhamı ile mümkündür. Her konuda olduÄŸu gibi bu olay da Allah’ın izni ve bilgisi dahilinde olmalıdır. Bu durumda beÅŸerin yapabileceÄŸi verilen kararı kabullenmek ve ilahi mesajı ileten kitaplardaki müjdeli haberin aslını anlamaya çalışıp müjdelenene ulaÅŸmaya çalışmak olmalıdır.

 

    Eski Ahit ve Yeni Ahit’te  görülmeyen ancak Kur’an’da yaratılışla ilgili ayetlerde dikkatimizi çeken konulardan bir tanesi de cinlerin ne kendilerinin ve ne de evrenin yaratılışına tanık olmadıkları idi(Kur’an 18-51).Buna karşılık yaratılışa tanıklık eden var mı? Sorusuna cevap ararsak Kur’an’da bazı iÅŸaretler görebiliriz. İbrahim’in kendi toplumuna konuÅŸurken ÅŸunu söylediÄŸini Kur’an bildiriyor:

 

(Kur’an) 21-56 “Hayır, dedi. Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları yaratmıştır. Ben de buna ÅŸahitlik edenlerdenim.

 

    BildiÄŸimiz kadarı ile insan ancak gördüÄŸüne ve iÅŸittiÄŸine ÅŸahitlik eder. Kur’an’da bir hata olmayacağına göre demek ki İbrahim, yerin ve göklerin yaratılışına tanıktır. Dahası aynı ayette İbrahim kendisinin, yaratılışa ÅŸahitlik edenlerden sadece bir tanesi olduÄŸunu söylüyor. O halde yaratılışa tanıklık edebilecek baÅŸkaları da var. Tekrar bazı Kur’an ayetlerini hatırlayalım.

 

(Kur’an) 53-12,18 “Onun gördüÄŸü ÅŸey hakkında kuÅŸkuya düÅŸüp onunla çekiÅŸiyor musunuz?”
            “Andolsun ki Rabbi’nin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.”

 

(Kur’an) 48-8 Åžu bir gerçek ki biz seni, bir tanık, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik

 

    Bu ayetler son peygamberle ilgilidir. Acaba Muhammed neleri gördü, nelere tanık oldu? Bilmiyoruz. Muhtemelen yaratılışla ilgili konulara tanık oldu.

​

    Eldeki İncil metinlerinden sadece Yuanna İncili’nin en başında verilen İncil ayetlerinde, baÅŸlangıçta sadece Söz (logos)’ün varolduÄŸu ve Tanrı’yla birlikte olduÄŸundan bahsedilerek her ÅŸeyin Söz’ün vasıtasıyla yaratıldığı anlatılır. Takip eden ayetlerde ise Söz’ün insan olup toplum içinde İsa olarak yaÅŸadığı söylenir. Bu yaklaşım sadece Yuanna İncili’nde vardır, o yüzden burada sadece not edilmekle yetinilecektir. İncil bağımlıları İsa için Tanrı’nın oÄŸlu tanımını kullanırlar. Gerçi var olan İncil metinlerinin hiçbirinde İsa’nın bu yönde bir konuÅŸmasına iÅŸaret eden bir ayet yoktur. İsa kendisini insanoÄŸlu (son of man) olarak tanımlar.

 

    Yeni Ahit’te İsa’nın kendi kimliÄŸi hakkında çok az da olsa bir açıklama yaptığını biliyoruz.

 

(Yuanna İncili) 8-23 İsa onlara konuÅŸtu: “Sizler aÅŸağıdaki bu dünyaya aitsiniz, fakat ben yukarıdan geliyorum. Sizler bu dünyadansınız, fakat ben bu dünyadan deÄŸilim.”

 

    Bu İncil ayeti İsa’nın doÄŸumundaki olaÄŸan dışılığa kapalı da olsa bir açıklama getirmektedir.

 

    Ä°ncil bağımlılarının İsa hakkındaki tanımlamasını ise Kur’an kabul etmez ve Kur’an ÅŸu açıklamayı yapar:

 

(Kur’an) 3-59 Allah katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra da ona “ol” dedi Artık o, olur.

 

    Ä°ncil bağımlılarının Eski Ahit’i de kutsal kitap kabul ettiklerini ve ayinlerinde Eski Ahit’ten de çeÅŸitli ayetlerin okunduÄŸunu biliyoruz. Eski Ahit’in ilk bölümü olan Yaratılış bölümünde daha önce verilen ayetleri hatırlarsak yüce yaratıcının buyruÄŸu ile her oluÅŸumun meydana geldiÄŸini görüyoruz. EÄŸer buna inanırsak niçin İsa Tanrı’nın emri ile topraktan meydana gelmesin ve bir bakire onun biyolojik bedenini doÄŸurmasın. Yaratıcının gücünün her ÅŸeye yeter olduÄŸunu kabul etmek zorundayız. Bu sonsuz gücün baÅŸka bir doÄŸuma da imkan verdiÄŸini İshak’ın doÄŸumunda da görüyoruz. Gerek Eski Ahit’te ve gerekse Kur’an’da Tanrı elçilerinin İbrahim ve Sara’yı ziyaretlerinde Sara’nın bir çocuÄŸunun olacağını haber verdiklerinde, İbrahim ve Sara her ikisi de çok yaÅŸlı idi; İbrahim yüz yaşında ve karısı Sara ise çocuk yapma dönemini çoktan geçmiÅŸti. Ancak İshak’ta dokuz ay sonra Sara tarafından doÄŸuruldu

Çünkü Yaratan’ın emri bu doÄŸumun olması ÅŸeklinde idi. Dolayısıyla, sadece beÅŸer mantığı ile her ÅŸey hakkında hüküm veremeyiz.

​

    Yaratılışın amacı ne olabilir? gibi bir soru sorarsak bunun cevabını da Kur’an’da bulabiliriz:

 

(Kur’an) 21-16 Biz ne gökleri ne yeri ne de bunlar arasındakileri eÄŸlenip eÄŸlendirelim diye yaratmadık

 

(Kur’an) 51-56 Ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet/kulluk etsinler diye yarattım.

 

(Kur’an) 44-38,39 Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri eÄŸlenmek için yaratmadık
    İkisini de sadece gerçeÄŸi göstermek üzere yarattık. Ama bunların çokları bilmiyorlar.

 

    Özellikle son ayetin üzerinde düÅŸünülmesi gerekir. Acaba göklerin ve yerin yaratılışı ile hangi gerçek hangi varlıklara gösterilecektir?

 

    Dünyanın yaratılmasındaki bir baÅŸka amaç da baÅŸka bir Kur’an ayetinde verilmektedir:

 

(Kur’an) 77-25,26 Yeri bir toplanma zemini yapmadık mı? Diriler bakımından da, ölüler bakımından da.

 

    Bu bölümde yaratılış konusunda gerek Eski Ahit ve gerekse Kur’an ayetlerinin genel olarak birbirlerine paralel ifadelere sahip olduklarını gördük. Bu bölümü, ilerdeki bölümlerde tekrar incelenecek olsa da ÅŸimdilik üzerinde düÅŸünülmesi amacıyla bazı Kur’an ayetleri ile bitirelim.

 

(Kur’an) 30-8 ...Allah gökleri, yeri ve bu ikisi arasındakileri ancak hak üzere ve belirlenmiÅŸ bir süreye baÄŸlı olarak yaratmıştır. Åžu da bir gerçek ki, insanlardan büyük bir kısmı Rablerine kavuÅŸmayı açık bir ÅŸekilde reddediyor.

 

(Kur’an) 30-11 Allah yaratışa baÅŸlar, sonra yarattığını varlık alanından çekip tekrar yaratır. En sonunda O’na döndürüleceksiniz.

 

(Kur’an) 10-4 Allah’tan hak bir vaat olarak hepinizin dönüÅŸü yalnız O’na dır.

Kur'an'a İncil'e bak
Dört kitabın dördü de hak
Aşık Veysel

 

DİN

 

Din, İngilizce religion kelimesi ile aynı anlamda kullanılır. Adıvar din kelimesinin Arami ve İbrani kökene dayandığını ve Arap dilinde hüküm ifade ettiÄŸini belirtir. Adıvar din kelimesinin Allah'a karşı hürmetle karışık bir baÄŸlılık ifade ettiÄŸini de eklemektedir. Din kelimesinin çeÅŸitli din bilginlerine göre ne ifade ettiÄŸi ise Öztürk tarafından detaylı olarak verilmiÅŸtir (Kur'an'ın Temel Kavramları).

 

    Yaratılıştan günümüze kadar insanlığın geçirdiÄŸi dönemler ve yaratılışın hedefine yönelik Kur'an ayetleri göz önüne alındığında din terimi her ÅŸeyi ile yaratıcının düzenlediÄŸi bir öÄŸreti olarak düÅŸünülebilir ki öÄŸretinin kitapları ise kutsal kitaplar ve bu kitaplardaki mesajı söz ve davranışları ile tebliÄŸ edenler ise peygamberlerdir. Yani mesajı iletmekle görevli öÄŸretmenlerdir ve onlar seçilmiÅŸ varlıklardır. Din öÄŸretisinin yaratıcısı ve sahibi Allah'tır. Bu gerçek aÅŸağıdaki Kur'an ayetlerinde gösterilmektedir:

 

(Kur'an) 39-3 ...Arı duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır

 

(Kur'an) 40-65 ...Dini, kendisine özgüleyerek dua edin O'na.

 

(Kur'an) 30-30 ...O halde sen yüzünü, bir hanif olarak Allah'ın yarattığı fıtrata çevir.

 

    Yeni Ahit'te Yakub'un mektubunda arı din ÅŸöyle tarif ediliyor: 

 

(Yeni Ahit, Yakub'un Mektubu) 1-27  Tanrı'ya göre saf din, kiÅŸinin yetim ve dulların sıkıntılarında yardıma koÅŸması ve dünya hayatı ile kirlenmekten korunmasıdır.    

 

    Din kelimesi Kur'an'da  çoÄŸunlukla tekil olarak kullanılırken aÅŸağıda verilen bazı ayetlerde ise çoÄŸul olarak kullanılmıştır:

 

(Kur'an) 48-28 O, resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, o dini tüm dinlere üstün kılsın. Tanık olarak 
Allah yeter.

 

(Kur'an) 9-33 O,resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, müÅŸrikler hoÅŸlanmasa da o dini dinlerin tümünün üstüne çıkarsın.

 

           Bu ayetlerde söylenen herhalde beÅŸerin oluÅŸturduÄŸu bazı inanç sistemleridir. Yoksa burada iÅŸaret edilen, geçmiÅŸte ve hatta günümüz de bile dünya insanlık topluluÄŸunun farklı dinler sandığı ve hatta isimlerini de Musevilik ve Hıristiyanlık koyduÄŸu uygulamalar deÄŸildir. Bu incelemenin konusu Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kur'an' dır ve bu sıralama aslında bu kitapların insanlık toplumuna tebliÄŸ edildiÄŸi tarihlerin de sıralamasıdır. Bu kitaplardan; Eski Ahit'te, bilindiÄŸi gibi Musa'ya indirilen beÅŸ kitap ile bazı Yahudi peygamberlere ait olan kitaplar vardır ki bunlardan bir tanesi de ülkemizde Zebur olarak bilinen ve eski Ahit'te Mezmurlar olarak isimlendirilen ve Davut'a ait olanıdır. Yeni Ahit ise İsa'nın öÄŸretisini içeren ve 
dört havarisi tarafından yazılmış dört İncil ile İsa'nın öÄŸrencilerinin kendi yazdıkları kitaplardan oluÅŸur. Eski Ahit ve Yeni Ahit bağımlılarını Kur'an genel olarak Ehl-i Kitap olarak adlandırır. Kur'an'ın  mesajına uygunluk saÄŸlayabilmek için bu incelemede Eski Ahit'e bağımlı ve sinagog'da dua edenlere Tevrat bağımlıları veya Eski Ahit bağımlıları ve kilisede dua edenlere ise İncil bağımlıları veya Yeni Ahit bağımlıları denecektir.
    
    Ä°ÅŸin ilginç yanı bu kitaplardan her kitabın bağımlısı kendi kitabına ve bir öncekine inanırken daha sonra gelenleri ise, belki bir azınlık hariç, reddetme eÄŸilimindedir. Günümüzde özellikle ülkemizde zaman zaman dinler arası diyalogdan bahsedilerek belirtilen üç kitabın temsilcileri bir araya gelmektedir. Niçin hala dinler kelimesi vurgulanmaktadır? Anlamak mümkün deÄŸildir. DiÄŸer taraftan Kur'an bağımlılarının yaÅŸadığı ülkelerde toplumun  Tevrat ve İncil bağımlılarına sempati ile baktığı söylenemez. Çünkü onlar da dinler kelimesi varlığı ile yani ayrımcılığa dayanan fakat gerçeÄŸe dayanmayan bir toplumsal bilinçle yetiÅŸmiÅŸlerdir. Tevrat ve İncil bağımlılarının da birbirlerine ve Kur'an bağımlılarına karşı ayrımcılık yaptığı tarihsel bir gerçektir ve üzülerek belirtmeliyim ki günümüzün de bir gerçeÄŸidir. Çünkü Adem'in çocukları ilahi mesajın evrenselliÄŸini ve bütünlüÄŸünü ya anlayamamışlardır veya ayrımcılık iÅŸlerine gelmektedir.

​

    Yaratılış bölümünde verilen ayetler gerek Eski Ahit ve gerekse Kur'an'ın aynı ÅŸeyleri anlattığını gösteriyor. O halde ilahi mesajın geldiÄŸi kaynak aynıdır. Bu durumda zaman içinde din öÄŸretisinin özünün deÄŸiÅŸmesi mümkün olabilir mi? Din öÄŸretisinin tek olduÄŸunu, aÅŸağıda verilen Kur'an  ayeti açıkça belirtmektedir.

 

(Kur'an) 42-13 Sizin için dinden Nuh'a önerdiÄŸini, sana vahyettiÄŸini, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya önerdiÄŸimizi ÅŸöyle diyerek kanunlaÅŸtırdı: "Dini dosdoÄŸru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın."...

 

    Dahası günümüzdeki duruma  bakıldığında görülen parçalanmışlık Allah'ın kanununa ters düÅŸmekten baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Din öÄŸretisinin tek ve Allah'a ait olduÄŸu bakın ÅŸu ayetlerde nasıl vurgulanıyor?

 

(Kur'an)24-2 ...Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız Allah'ın dini konusunda bunlara acıma duygusu sizi yakalamasın.

 

(Kur'an)3-83 Hala Allah'ın dininden gayrısını mı arıyorlar?

 

(Kur'an)110-2 Ve insanları kitleler halinde Allah'ın dini'ne girerken gördüÄŸünde...

    Dindeki teklik konusu Yeni Ahit'te  Efesliler bölümünde de vurgulanmaktadır:

 

(Yeni Ahit Efesliler)  4-4,5,6 Tanrı'nın sizi çağırdığı umut tek olduÄŸu gibi, beden tek ve ruh tektir. Tanrı tektir, inanç tektir, vaftiz tektir. Bütün insanlığın tanrısı tektir, her ÅŸeyde ve herkesin içindedir.

 

    Madem ki inanç tektir o halde din öÄŸretisi de baÅŸlangıçtan itibaren tektir ve süreklilik gösterir. İnancın temeli aynıdır fakat öÄŸretinin getirildiÄŸi dönem ve topluluÄŸun bilinç seviyesine göre verilen detayların farklılıklar göstermesi doÄŸaldır. İnancın temelinin deÄŸiÅŸmez olması Kur'an'da muhkem ayetler olarak belirtilir:

 

(Kur'an) 3-7 Kitap'ı sana indiren O'dur. O'nun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap'ın anasıdır. DiÄŸer ayetlerse müteÅŸabihlerdir. Onun tevilini ise bir Allah bilir bir de ilim de derinleÅŸmiÅŸ olanlar...

 

    Din öÄŸretisinin sürekliliÄŸi Kur'an'da geçmiÅŸe yönelik olarak verilen bilgi ile anlatılır:

 

(Kur'an) 87-18,19 Bütün bu gerçekler ilk sayfalarda da elbette vardır. İbrahim'in ve Musa'nın sayfalarında...

 

    Musa'nın sayfaları elimizde var. Ancak İbrahim'in sayfaları ne yazık ki elimizde bulunmamaktadır.

 

(Kur'an)57-26,27 Andolsun, Nuh'u ve İbrahim'i de resul olarak gönderdik. PeygamberliÄŸi ve Kitap'ı bunların soyları arasına koyduk.
 

Din

Sonra onların eserleri üzere, resullerimizi ardarda gönderdik. Meryem oÄŸlu İsa'yı da onların ardınca gönderdik. Ona İncil'i verdik...

 

    Enteresan olan yukarıdaki Kur'an ayetinde de verildiÄŸi gibi ilahi mesajın toplumlara iletme görevini yapan görevlilerin belli bir soy aÄŸacı olduÄŸu ki bu durum Eski Ahit'te Yaratılış bölümünde çok detaylı olarak anlatılır

 

    Ä°ncelenen kutsal kitaplar'dan Eski Ahit ve Yeni Ahit'te hem geçmiÅŸ hem de geleceÄŸe yönelik olarak ilahi mesajın sürekliliÄŸine iÅŸaret eden ayetler bulunabilir. Örnek olarak Eski Ahit'in Tesniye Kitabı'nda olan ve Musa'ya hitap eden bazı ayetlerin İsa'nın gönderilmesi ile ilgili olduÄŸu söylenir.

 

(Eski Ahit, Tesniye)18-18 Onlara kendi insanlarının arasından senin gibi bir peygamber göndereceÄŸim. Söylemesi gerekenleri ona ben bildireceÄŸim...

 

(Eski Ahit, Tesniye)18-19 O benim adıma konuşacak.

 

    Benzer ÅŸekilde Eski Ahit'te YeÅŸaya'nın kitabında gene İsa'nın gönderiliÅŸine iÅŸaret eden ayetler var:

 

(Eski Ahit, YeÅŸaya)7-14 Tanrı kendisi size bir iÅŸaret verecek. Hamile bir genç kadın bir erkek çocuk doÄŸuracak ve adını Emmanuel koyacak

 

(Eski Ahit, YeÅŸaya)9-6 Bize bir çocuk doÄŸar. Bize bir erkek çocuk verilir ve o bizim yöneticimiz olur.

 

(Eski Ahit,YeÅŸaya)9-7 O Davud'dan sonra gelir ve gücünü doÄŸruluk ve adaletten alır ve sonsuzluÄŸa kadar hakim olur.

 

    Günümüze ulaÅŸan İncil metinlerinde İsa'nın Kudüs'e geliÅŸi nasıl anlatılmışsa olayların nasıl geliÅŸeceÄŸi, Eski Ahit, Zekeriya Kitabında da çok benzer ÅŸekilde öngörülmüÅŸtür:

 

(Eski Ahit, Zekeriya) 9-9 Bakın kralınız size geliyor. O muzaffer ve aynı zamanda bir sıpanın sırtına binecek kadar alçak gönüllü olarak geliyor.

 

    Bu ayetteki öngörü, elimizdeki İncil metinlerine göre gerçekleÅŸmiÅŸtir. İsa'nın öÄŸretisinde kendisinden sonra gelecek bir görevliden de bahsedilir. İncil metinlerinde adı "Yardımcı" olarak geçer. Yuanna İncil'ine bakalım:

 

(Yuanna İncili) 15-26 Baba'dan size göndereceÄŸim yardımcı, yani Baba'dan çıkan GerçeÄŸin Ruhu geldiÄŸi zaman, o bana tanıklık edecek...

 

(Yuanna İncili)16-13 ...O geldiÄŸinde kendiliÄŸinden konuÅŸmayacak, fakat iÅŸittiklerini söyleyecek

 

(Yuanna İncili)16-14 O beni yüceltecek...

 

     Bu İncil ayetlerinde söylenenlerin gerçekleÅŸmediÄŸini kim söyleyebilir? Muhammed, Cebrail'den iÅŸittiÄŸini tebliÄŸ etmiÅŸtir ve daha önce gelen diÄŸer elçilerle beraber İsa'ya da tanıklık etmiÅŸtir. Kur'an'da İsa ve annesi Meryem hakkında gerçekten pek çok yüceltici ayet bulunur. İsa'nın doÄŸumu ile ilgili mucize ve İsa'nın diÄŸer mucizeleri detaylı olarak Kur'an'da Al-i İmran ve Meryem surelerinde anlatılır:

 

(Kur'an)3-42 Bir de melekler ÅŸöyle demiÅŸlerdi: "Ey Meryem, Allah seni ıstıfa edip seçti. Seni tertemiz kıldı ve alemlerin kadınları üstüne yükseltti.

 

(Kur'an)3-45 Bir de melekler ÅŸöyle demiÅŸlerdi: "Ey Meryem! Allah seni kendisinden bir kelimeyle muÅŸtuluyor . Adı, Meryem oÄŸlu İsa Mesih'tir. Dünya ve ahirette yüz akıdır. Allah'a yaklaÅŸtırılanlardandır.


    Kur'an'da İsa'nın ÅŸöyle dediÄŸi de hatırlatılır.

 

(Kur'an) 61-6 ...Ey İsrailoÄŸulları! Ben size Allah'ın elçisiyim. Benden önce gelen Tevrat'ı doÄŸrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir elçiyi müjdeleyici olarak gönderildim.

 

    Ä°ncil metinlerinde sözü geçen Yardımcı ve Kur'an'da söz edilen Ahmed isimli görevlinin aynı varlık olduÄŸunu kabul etmekten baÅŸka bir çare yoktur.

 

    Din öÄŸretisinin sürekliliÄŸi ve tekliÄŸi, ilahi mesajı tebliÄŸ edenler tarafından da vurgulanmaktadır. Her bir elçi daha önce verilenlere aykırı gelebilecek bir bilgi vermez.

 

(Yuanna İncili) 1-17 Kutsal Yasa Musa aracılığıyla verildi, ama kitap ve gerçek İsa Mesih 
aracılığıyla geldi.

 

    Ä°ncil metinlerinde, deri hastalığı olan bir adamı İsa'nın mucizevi bir ÅŸekilde iyileÅŸtirmesinden sonra kendisine ÅŸöyle söylediÄŸi anlatılır:

 

(Matta İncili) 8-4 İsa ona ÅŸöyle dedi:" Dinle, kimseye söyleme, doÄŸruca hahama git ve seni incelemesini iste. Daha sonra ÅŸifa  bulduÄŸunu herkese ispat etmek için Musa'nın öÄŸretisine uygun olarak bir kurban sun.

 

    Ä°ncil bağımlılarının kurban kestiÄŸi duyulmamıştır. Ne var olan İncil metinlerinde ne de Kur'an'da İsa'nın kurban kestiÄŸine yönelik bir iÅŸaret tarafımızdan görülememiÅŸtir.O halde İsa'nın yukarıdaki ayette belirtilen kiÅŸinin Musa'nın öÄŸretisine göre kurban kesmesini öÄŸütlemesinin sebebi ne olabilir?  Herhalde İsa din öÄŸretisinin tanığı idi ve ana öÄŸreti içinde o da kendi yükümlü olduÄŸu çerçevede mesajı verdi ve bunu yaparken Musa'nın öÄŸretisine ters düÅŸmedi.

 

    Kur'an daha önce örnekleri verildiÄŸi gibi din öÄŸretisinin sürekliliÄŸini vurgular:

 

(Kur'an) 46-12 Bu Kur'an  da öncekileri tasdikleyken bir kitaptır.

 

(Kur'an) 35-31 Kitap'tan sana vahyettiÄŸimiz, kendinden öncekini tasdikleyici hakkın ta kendisidir.  

 

Din öÄŸretisinin tekliÄŸi ve sürekliliÄŸi daha önce verilen ayetlerden baÅŸka diÄŸer bazı ayetlerde de belirtilir:

​

(Kur'an) 22-78 ...Babanız İbrahim'in dinine uyun. Allah sizi önceden de ÅŸu Kitap'ta da Müslümanlar diye adlandırdı...

 

(Kur'an) 2-132 İbrahim'de oÄŸullarına ÅŸunu vasiyet etti, Yakub da: "OÄŸullarım! Allah sizin için bu dini seçmiÅŸtir. O halde ancak Müslümanlar olarak can verin.

 

(Kur'an) 5-3 ...Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı seçtim.

 

    Görülüyor ki İbrahim'in dini, Allah'ın insanlar için seçtiÄŸi dindir. Yani din öÄŸretisi daha geriye gidersek Kur'an'daki bilgiye göre Nuh'tan itibaren aynıdır ve Kur'an'a göre adı İslam'dır.

 

    Günümüzde Tevrat, İncil ve Kuran bağımlılarının uyguladıkları rituellerin farklılığı üç tane farklı din ortaya çıkartmamalıdır. Zaten rituellerin çoÄŸu, Allah'ın dinine beÅŸerin ilave ettiÄŸi ÅŸeylerdir. Kur'an İsa'nın namazından da bahseder ve İsa'nın ÅŸöyle dediÄŸini anlatır:

(Kur'an) 19-31 YaÅŸadığım sürece bana namazı, zekatı önerdi.

​

    Namaz, Kur'an'ın sık sık üzerinde durduÄŸu rituellerden biridir. Bugün İncil'de namaz ritueli görünmemektedir. Acaba İsa'nın namazı, Kur'an bağımlılarının namazından farklı mı idi?

 

    Gene Kur'an'da Musa'ya hitap edilerek

 

(Kur'an) 20-14 ...İlah yoktur benden baÅŸka. O halde bana kulluk/ibadet et ve namazını beni hatırlayıp anmak için yerine getir.

 

    Musa'ya emredilen namazla Kur'an bağımlılarının namazı ÅŸekil yönünden farklı olabilir. Fakat bu esasta neyi deÄŸiÅŸtirir?

 

    Kur'an ayetlerinden anlayabildiÄŸimiz kadarıyla baÅŸlangıçta Kur'an bağımlıları yüzlerini Mescid-i Aksa'ya dönerek ibadet ederlerken sonradan yön deÄŸiÅŸtirilmiÅŸ ve Kâbe'ye yüzlerinin dönülmesi emredilmiÅŸ. Herhangi bir Kitap bağımlılarının yüzlerini aynı yöne dönüp ibadet etmeleri birlik yönünde atılmış bir adımdır. Belli ki o dönemde bu deÄŸiÅŸiklik üzerine etraftan gelen sataÅŸmalara karşı Kur'an ,  içerdiÄŸi öÄŸretisinin özüne yönelik mesajı veriyor.

 

(Kur'an) 2-142 İnsanlar içinde bazı beyinsizler: "Onlar, yönelmekte oldukları Kıbleden ne çevirdi? diyecekler. De ki doÄŸu da Allah'ın batı da. O, dilediÄŸini dosdoÄŸru yola kılavuzlar.

 

    Açıkça görülüyor ki ibadet sırasında dönülen yön ÅŸekilde birlik saÄŸlar ama o yön dosdoÄŸru yola gitmeyebilir. DosdoÄŸru yol ki o yol Rab'be giden yoldur. O yola yönelmek gereklidir. O yolun ise herhalde ne doÄŸusu vardır ne de batısı.

 

    Unutmayalım ki gene Kur'an her ümmetin Tanrı'ya ibadet ÅŸeklinin farklı olduÄŸunu da söyler:

 

(Kur'an) 22-67 Her ümmet için biz bir ibadet ÅŸekli/bir ibadet yeri belirledik: Onlar onu izlerler. Artık bu iÅŸ konusunda seninle çekiÅŸmesinler...

 

    Farklı kitap bağımlılarının rituellerinin farklı olması din öÄŸretisinin özündeki tekliÄŸi deÄŸiÅŸtiremez. Gene Kur'an deÄŸiÅŸik dönemlerde farklı görülen kitapların gönderilmesine de açıklık getiriyor: Muhammed'e hitap edilerek:

 

(Kur'an) 13-38 Andolsun, biz senden önce de resuller gönderdik...

 

        Her süre için bir yazı vardır.

    Gerçekten Tevrat, İncil ve Kur'an yaklaşık altı yedi asır aralıklarla ve aynı coÄŸrafyada yaÅŸayan insanlara tebliÄŸ edilmiÅŸtir. Aynı coÄŸrafyada yaÅŸayan bu toplumların bile ilahi mesajın özünü fark etmemiÅŸ olmalarını anlamak mümkün deÄŸildir. Günlük iÅŸleriyle uÄŸraÅŸan sıradan insanlar için belki bir ÅŸey söylenemez. Ama ya din bilginleri, niçin bütünden kopuÅŸu fark edip gerekeni yapmadılar? Bunun cevabı olsa olsa beÅŸeri zaafla herhalde açıklanabilir ki Kur'an zaten bunun böyle olduÄŸunun haberini veriyor:

 

(Kur'an) 2-213 İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra, Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaÅŸmazlığa düÅŸtükleri konularda, insanlar arasında hükmetsinler diye gerçeÄŸi taşıyan Kitap'ı hak olarak indirdi. O Kitap'ta anlaÅŸmazlığa düÅŸenler, o Kitap'ın bizzat muhataplarından baÅŸkası deÄŸildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık yüzünden, çekiÅŸmeye girdiler...

 

(Kur'an) 10-19 İnsanlar bir tek ümmetten baÅŸka deÄŸilken ihtilafa düÅŸtüler...

 

    Kur'an'ın verdiÄŸi bilgi, insanların sadece herhalde kiÅŸisel ego tatminlerine yönelik davranış yüzünden ayrılığa düÅŸtüklerini gösteriyor. Bu davranış ta, sonuçta bütünden kopuÅŸa sebep oluyor. Bütünden kopuÅŸu hazırlayanların ve buna hizmet edenlerin topluma ilahi mesajın gerçeÄŸini gösterdikleri söylenebilir mi? Herhalde hayır. Ve bunların, bireylerin yanlış yönlendirilmesine sebep olarak aslında toplumlarına zulüm yaptıklarını söylemek sanırım yanlış olmayacaktır.

 Ancak Kur'an geleceÄŸe yönelik olarak iyimser mesajını da verir:

 

(Kur'an) 47-33 İnsanlar bir tek ümmet haline gelmeyecek olsalardı...                                                           

 

    Bu ayet aslında insanlığa, geleceÄŸe yönelik bir müjde veriyor. Toplumlar ve bireyler arasındaki ihtilafların halledildiÄŸi ve bütünü idrak edebilen o bilinçli insanların yaÅŸayacağı dünya herhalde bugünkünden çok farklı olacaktır. Acaba cennet o mudur? Yoksa o dünya Yeni Ahit'te sözü geçen Tanrı'nın Krallığımıdır?

    ÖÄŸretinin sürekliliÄŸi Kur'an'da devamlı vurgulanırken bazı ayetlerdeki kullanılan ifade tarzı çok ilginçtir:

 

(Kur'an) 14-6 Musa'nın kendi toplumuna ÅŸöyle dediÄŸi zamanı da hatırla...

 

(Kur'an) 22-7 Hatırla o zamanı; Musa ailesine ÅŸöyle demiÅŸti..

 

(Kur'an) 61-6 Meryem oÄŸlu İsa'nın da ÅŸöyle dediÄŸini hatırla..

 

    Bir varlık ancak daha önce öÄŸrendiklerini hatırlayabilir. Ancak belirtilen Kur'an ayetleri Muhammed'e sürekli olarak "hatırla" terimi ile hitap ediyor. Muhammed bütün bu geçmiÅŸe tanık mı idi? diye sormak ve ayetlerin üzerinde herhalde düÅŸünmek gerekir. Bu soruya cevap olabilecek bazı iÅŸaretleri de gene Kur'an'da bulabiliriz:

 

(Kur'an) 17-1 Bütün varlıkların tesbihi o kudretedir ki, kulunu, gecenin birinde Mescid-i Haram'dan, çevresini bereketlendirdiÄŸimiz Mescid-i Aksa'ya yürütmüÅŸtür. Bu, ayetlerimizden bir kısmını o kulumuza göstermek / onu ayetlerimizden biri olarak göstermek içindir.

​

(Kur'an) 53-10,18 Böylece vahyetti kuluna vahyettiÄŸini andolsun ki Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.       

 

               Daha önce de belirtildiÄŸi gibi Kur'an din öÄŸretisinin sürekliliÄŸini vurgulayan pek çok ayet sunar. Bunlardan bir tanesini hatırlayalım.

 

(Kur'an) 2-136 Åžöyle deyin; Allah'a, bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, Yakub'a, onun torunlarına indirilene, Musa'ya ve İsa'ya verilene inandık.Bunlar arasından hiç kimseyi ayırmayız.Biz yalnız O'na/Allah'a  teslim olanlarız.

Bu ayet Kur'an bağımlılarının daha önce indirilenlere ve mesajı bildiren bütün elçilere inanması ve aralarında ayırım yapmaması gerektiÄŸini anlatırken Kur'an bağımlılarından önemli bir görev bekliyor. Bu görev kısaca Kur'an bağımlılarının, ilahi mesaj indirilen bütün toplumları kucaklamasıdır. Her ne kadar o toplumlar kendi aralarında bölünmüÅŸ de olsalar ve hatta Kur'an bağımlılarının bütünün bir parçası olduÄŸunu kabul etmeseler de Kur'an bağımlıları diÄŸer bütün toplumları kucaklayarak bütünleÅŸmeye yani tekliÄŸe  hizmet edebilirler. İlahi mesajın ana fikri de bu deÄŸil midir? Aslında Kur'an bu konuda genellemeye de gitmiÅŸ:

​

(Kur'an) 13-7    ...her topluluk için doÄŸruyu ve iyiyi gösteren bir önder vardır.

 

    Kur'an bağımlılarının bu ayetteki güzelliÄŸi iyi kavraması gerekmez mi? Kur'an hiçbir toplumun kendi başına bırakılmayacağını zaten bildiriyor. Dolayısıyla her topluma gönderilen, doÄŸruyu ve güzeli gösteren önderler ilahi mesajın tebliÄŸi ile görevlidirler. Bu önderlerin tebliÄŸi de bütünlük içinde düÅŸünülmelidir. Sonuçta bütün toplumları kucaklamamız gerekmez mi?Toplumların tamamını düÅŸünürsek zaten insanlık ailesine varırız ki Kur'an hepimizin baÅŸlangıçta bir tek ümmet olduÄŸunu vurgulamıyor mu? O yüzden bütün insanlık ailesini kucaklayabilmeliyiz. Ancak o zaman Kur'an'ın  müjdesi olan tek ümmete ulaÅŸabiliriz.    

Kur'an dinden ne anlaşılması gerektiğini ise aşağıdaki ayetlerde belirtmektedir.

 

(Kur'an)3-19 Allah katında din İslam'dır...

 

(Kur'an)5-3 ...Bugün sizin için dininizi kemale  erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı seçtim.

 

(Kur'an)3-85 Kim İslam'dan gayrı bir din ararsa artık o, ondan  asla kabul edilmeyecektir...

 

İslam kelimesi Allah'a teslim olmak olarak açıklanmaktadır. Ancak günümüzde hem doÄŸu ve hem de batı dünyasında İslam kelimesi sadece son peygamber Muhammed'in tebliÄŸ ettiÄŸi ve Kur'an'da kelimelere dökülen bir din olarak düÅŸünülmektedir. Özellikle kendilerine müslüman diyen Kur'an bağımlılarının böyle bir iddiada bulunmaları daha önce verilen Kur'an ayetleri ile çeliÅŸmektedir. Kur'an'a göre dinin tekliÄŸi ve  baÅŸlangıçtan beri aynı öÄŸretinin insanlığa verildiÄŸi doÄŸru ise o zaman Nuh'a, İbrahim'e, Musa'ya, İsa'ya ve Muhammed'e önerilen ve vahyedilenlerin tamamı tek dindir ve adı da İslam olması gerekir. Kur'an bu konuda herhangi bir ayrım yapmamakta, Eski Ahit ve Yeni Ahit'i kendi kutsal kitapları olarak kabul edenleri Kitap verilenler

 

(Ehl-i Kitap) diye isimlendirmektedir. Eldeki metinlerde görüldüÄŸü kadarı ile İsa hiçbir zaman yeni bir din tebliÄŸ ettiÄŸini söylememiÅŸtir. Hıristiyanlık kelimesi ise İsa'dan sonraki yıllarda  kullanılmaya baÅŸlanmış bir terimdir ve ilk olarak Yeni Ahit'te Elçilerin iÅŸleri bölümünde görülmüÅŸtür:
    
(Yeni Ahit, Elçilerin İşleri) 11-26 ...ÖÄŸrencilere ilk kez Antakya'da Hıristiyanlar adı verildi...

 

    Tanrı'ya teslim olmak konusundan Yeni Ahit'te de bahsediliyor:

 

(Yeni Ahit, Yakup'un mektubu) 4-7 Tanrıya teslim olun ve iblise direnin...

 

(Pavlus'tan Romalılara mektup) 6-13 ...ölümden hayata döndürülenler gibi kendinizi Tanrı'ya teslim edin ve doÄŸru hedeflerde kullanılması için benliÄŸinizin tamamını Tanrı'ya teslim edin.

 

    GörüldüÄŸü gibi İncil bağımlıları da din öÄŸretisinde Allah'a teslim olunmasını esas alıyor. Bu bahsedilen fiil ise İslam kelimesinin uygulamaya geçiriliÅŸinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Hal böyle iken İncil bağımlılarının, Kur'an'ın söylediÄŸi ve ÅŸikayet ettiÄŸi gibi kendilerine "biz Hıristiyanlarız" deyip farklı bir dine sahip olduklarını sanmaları bütünden kopuÅŸ deÄŸil midir. İncil bağımlılarının kendilerinin kullandığı terim olan Hıristiyan,  Ä°ngilizce Christian kelimesi olup İsa'nın öÄŸretisini takip edenlerdir ki bu terim Türkçe'de İsevi terimi ile aynıdır. Aynen Musa'nın öÄŸretisini takip edenlerin Musevi ve Muhammed'in öÄŸretisini takip edenlerin de Muhammed'i olması gibi. Fakat kiÅŸilerin takip ettikleri kitap hangisi olursa olsun bütünden bir ayrılış söz konusu deÄŸildir ve bu olayda herhangi bir çeliÅŸki yoktur. Ancak bugüne kadar, Eski Ahit, Yeni Ahit veya Kur'an bağımlısı olanlar, bağımlısı oldukları kitabı kendileri mi belirlemiÅŸlerdir, yoksa toplumun ve ailenin baskısı ile ve çok küçük yaÅŸtan baÅŸlayarak beyinlerin yıkanması ve daha çok toplumsal örf ve adetlerin de etkisi ile belli bir kitabı takip etmeye mi baÅŸlamışlardır? Sorunun cevabı, üzülerek belirteyim ki ikincisidir. Yani toplumun etkisi ile birey çocuk yaÅŸta yönlendirilmiÅŸtir. Din öÄŸretisi Yaratan ile yaratılan arasında çok özel bir iliÅŸkidir. Bu iliÅŸkide bireyin vahye dayalı bir öÄŸretiyi kabul etmesi esastır. Bu kabulde hiçbir ÅŸekilde toplum baskısı olmaması gerekir. Birey var olan ve ilahi mesajı ileten kitapları okumalı  ve kendi özgür iradesi ile bağımlısı olacağı kitabı kendi seçebilmelidir. Ancak o zaman inanma fiilinin bir deÄŸer taşıyacağını ileri sürebiliriz. İlahi mesajı ileten kitaplar çok eski dönemlerdeki bazı cezalandırmalar hariç, mükafat ve cezanın bireysel olduÄŸunu anlatır. EÄŸer durum böyle ise birey niçin toplumun baskısı altında kalarak özgür iradesinin dışında bir uygulamayı kabul etsin. İnsan olmanın özelliÄŸi, sonucunda ceza da olsa mükafat da olsa bireyin özgür seçimi ile olmalıdır. Allah herkese akıl vermiÅŸtir. Aklını kullanmak ise kiÅŸiye kalmıştır. Hatırlanması gereken bir konu da din öÄŸretisinin insan için var edildiÄŸidir. Yoksa insan din öÄŸretisi için yaratılmamıştır. bu konu İsa'nın öÄŸretisinde de vurgulanır. Eski Ahit bağımlıları için kutsal olan Åžabat günü ile ilgili olarak İsa ÅŸunu söylüyor:

 

(Markos İncili) 2-27 ..."İnsan Åžabat günü için deÄŸil, Åžabat günü insan için yaratıldı."   

 

    Din öÄŸretisinin bir yönü ise insanı özgürleÅŸtirmesidir. Bu konu ile ilgili olarak Yeni Ahit'e bakalım:

​

(Yuanna İncili) 8-31,32 İsa kendine inananlara dedi ki:"Benim öÄŸrettiÄŸime inanırsanız, benim gerçek takipçim olursunuz. Siz gerçek nedir bileceksiniz ve bu gerçek sizi özgürleÅŸtirecektir."

 

    Ä°sa'nın öÄŸretisi ana kaynaktan geldiÄŸine göre insan sanısı ile saptırılmamıştır ve doÄŸrudur.BeÅŸeri düÅŸünceler ise İsa'dan önceki dönemde Allah'ın dininde deÄŸiÅŸiklikler yapmış olmalı ki İsa o günkü toplumun saplantılarından kurtulabilmesi için gerçekleri anlatacağını söylemektedir. BeÅŸer etkisi ile din artık Kur'an'ın tarif ettiÄŸi gibi arı duru deÄŸildir, maalesef  kirlenmiÅŸ olmaktadır. Aynı olay İsa'dan sonra da olmuÅŸ ki bakın Kur'an ne diyor?

 

(Kur'an) 7-157 Onlar ki, Tevrat ve İncil'de yazılmış bulacakları ümmi peygambere uyarlar; o onlara iyiliÄŸi emreder, kötü ve çirkinden alıkoyar. Güzel ÅŸeyleri onlara helal kılar, pis ÅŸeyleri onlara yasaklar. Sırtlarından ağırlıklarını indirir, üzerlerindeki zincirleri baÄŸları söküp atar...

 

    GörüldüÄŸü gibi din öÄŸretisi beÅŸere özgürlük getirmektedir. Ancak bu özgürlüÄŸe kavuÅŸabilmesi için beÅŸerin insan yapısı dinden uzak kalması gerekir. Din öÄŸretisi bireyseldir. Tanrı ile insan arasındadır! Eski Ahit'in Levililer kitabında ibadetle ilgili kurallar verilmiÅŸ ve din seremonilerinin yürütülmesinde din adamlarının sorumlu olduÄŸu belirtilmiÅŸtir ve Levililer'le devam ettirilmiÅŸtir. Yeni Ahit'te ise İsa'nın öÄŸretisinde din adamlarının varlığından bahsedilmemiÅŸtir. İsa'nın öÄŸretisinin duyurulmasında büyük çaba sarf eden ve bu öÄŸretinin bir doktrin haline gelmesinde büyük emeÄŸi olduÄŸu söylenen Pavlus'un seyahatleri sırasında zaman zaman el emeÄŸi ile para kazandığı anlatılmaktadır. Eski Ahit'te  dini seremonilerde sadece erkekler görevliydi ve kadın görevli yoktu. İsa'dan sonra, İsa'nın öÄŸrettiklerinin topluma duyurulmasında muhtemelen erkek ve kadınlar görev yapmış olmalı ki  Pavlus  Korintlilere yazdığı birinci mektubunda kadınların kiliselerde konuÅŸmalarını yasaklamaktadır. Kadın ve erkek ayrımı niçin yapılıyor, belli deÄŸil. Günümüzde ise bazı kiliselerde kadınların da görev yaptığı görülmektedir 

​

    Peki Kur'an Allah'ın mesajının iletilmesinde bir din adamları grubundan bahsetmekte midir?  Cevap hayırdır. Dolayısıyla insanların öÄŸretiyi verecek kitaplara sarılmaları lüzumludur. Her bireyin dinine sahip çıkması gerekir. Dinini öÄŸreneceÄŸi tek kaynak ise sadece takip ettikleri kutsal kitapların kendileridir. DiÄŸer taraftan din öÄŸretisinin saÄŸlayacağı özgürlükle ilgili olarak Yeni Ahit'e bakalım:

 

 (Yeni Ahit, Petrus'un  birinci mektubu) 2-16 "Özgür insanlar olarak yaÅŸayın; ama özgürlüÄŸünüzü kötülük yapmak için bahane etmeyin. Tanrı'nın kulları olarak yaÅŸayın" 

 

Petrus bu sözleri ile özgürlüÄŸün sınırını belirlemektedir. Din öÄŸretisi eÄŸer Allah'ın Dini'nin öÄŸretisi ise bireyin özgür seçimini esas alırken diÄŸer taraftan bireye yumuÅŸak yaklaşır. Din öÄŸretisinin bu yönünü Kur'an'da açık bir ÅŸekilde görürüz:

 

(Kur'an)2-256 Dinde baskı zorlama-tiksindirme yoktur. DoÄŸru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan net bir biçimde ayrılmıştır.

 

(Kur'an)73-20 ... O halde Kur'an'dan size kolay geleni okuyun.

 

GeçmiÅŸe ve günümüze baktığımızda ne görüyoruz? Her kitap bağımlısı sadece kendi inancının gerçek olduÄŸunu sanıyor ve diÄŸer kitap bağımlılarını ise en azından küçümsemektedir. Bu yanlış sanıya dayanarak, hem de Allah adına, savaÅŸlar açıldığını ve insanların yok yere öldürüldüÄŸünü hatırlayalım. Allah'ın insanlardan istediÄŸi bu olamaz. Musa'ya verilen on emirden biri ne idi?  ÖLDÜRME! Eski Ahit bağımlılarının ve Yeni Ahit bağımlılarının kendilerine menfaat saÄŸlamak için masum insanları öldürmeleri hangi inanç sistemi ile açıklanabilir. Kur'an bağımlılarının da çeÅŸitli sebeplerden, diÄŸer Kur'an bağımlıları ve diÄŸer kitap bağımlılarına savaÅŸ açmalarının ilahi mesaja göre bir açıklaması var mıdır? İnsanlar niçin birbirlerinin inancına ve hakkına saygı gösterip tek bir aile gibi yaÅŸamasını öÄŸrenemedi? Demek ki henüz gerçekleri göremedik ve beÅŸer olmaktan insan olma aÅŸamasına geçemedik. Henüz öÄŸrenimimizi tamamlayamadık.

 

Din öÄŸretisinin özünü  Ä°sa, kutsal yasanın en önemli buyruÄŸu olarak bakın nasıl açıklıyor:

 

(Matta İncili) 22-37,38,39 "Tanrı'nı bütün yüreÄŸinle, bütün ruhunla ve bütün aklınla sev. En büyük ve önemli emir budur. İkinci en büyük emir ise ÅŸudur: KomÅŸunu kendin kadar sev. Kutsal yasanın tamamı ve bütün peygamberlerin öÄŸretisi bu iki buyruÄŸa dayanır."

 

GörüldüÄŸü gibi İsa, İncil'de hem Yaratan’ın hem de yaratılanın bütün benliÄŸimizle sevilmesini öneriyor. Acaba, İncil bağımlıları, İncil'de vurgulanan bu buyruÄŸa uysalardı dünya nasıl olurdu? Bu sorunun cevabını bulmak için günümüz dünyasına bakmak yeterlidir. İncil bağımlıları, kendi tanımları ile bir "Hıristiyan Kültürü"nden bahsediyorlar. Bu kültürün, eÄŸer varsa,   acaba İsa'nın öÄŸretisine dayandığını söylemek  imkanı var mıdır? Sorunun cevabını herhalde İncil bağımlıları kendileri vermelidir. Ancak İsa'nın öÄŸretisini anladıktan sonra.      

 

Yaratan'ın, Kur'an'da verilen isimlerinden ikisi Rahman ve Rahim'dir. Bu isimler ise Yaratan’ın sonsuz sevgisini anlatan kelimelerdir. Yaratılışın özünde Tanrı sevgisi olduÄŸunu kabul edersek bireyin kendi özündeki ilahi sevgiyi arayıp bulması gerekmez mi? AnlayabildiÄŸimiz kadarıyla din öÄŸretisinin, bireye kendi özündeki ilahi sevgiyi bulabilmesinin iÅŸaretlerini ve dolayısıyla yolunu gösterdiÄŸini kabul edebiliriz.
          
BeÅŸer Yaratan'ı nasıl sevecek? Önce tanıması gerekmez mi? BeÅŸer, zaman faktörünü de düÅŸünürsek dört boyutlu bir dünyada yaÅŸayabilmesi için gerekli fiziksel yetenekle donatılmıştır. Gözleri ile görmediÄŸi ÅŸey onun için yoktur. Teknolojik geliÅŸmeler gözün görmediÄŸini bize gösterebilmektedir. Ancak bu geliÅŸmeler de yeterli deÄŸildir. İşte bu konumda beÅŸerin görmediÄŸine inanması, yani iman konusu ön plana çıkar. Kutsal kitaplarda anlatılanlar her konuda olduÄŸu gibi bu konuda da yüce Yaratan'ın beÅŸere yardım ettiÄŸini gösterir:

​

(Eski Ahit, Tesniye kitabı) 30-6 Tanrı'nız sizin ve çocuklarınızın kalplerinizi, Tanrı'yı bütün kalbinizle sevebilmeniz için açar.

 

    Aynı konuda Kur'an daha ileri giderek inananların sevgisinin hangi boyuta ulaÅŸabileceÄŸini gösteriyor:

 

(Kur'an) 3-119 Siz öyle kiÅŸilersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Ve Kitap'ın tümüne inanırsınız...

 

    Karşılıksız sevgiden Yeni Ahit'te de söz edilmektedir:

 

(Matta İncili) 5-38,39 "Göze göz, diÅŸe diÅŸ " sözünü duymuÅŸsunuzdur. Fakat ÅŸimdi ben size diyorum ki, eÄŸer birisi saÄŸ yüzünüze vurursa sol yüzünüzü çevirin. 

 

(Matta İncili) 5-44 ...düÅŸmanlarınızı sevin, sizi öldürenler için dua edin


    Burada bahsedilen karşılıksız sevgi, hatta bireyin düÅŸmanlarını bile sevebilmesi olaÄŸanüstü deÄŸil mi? Böyle bir sevgi belki de Kur'an ayetinde  belirtildiÄŸi gibi Kitap'ın tümüne inanmakla yani bütünlüÄŸü görebilmekle mümkün olabilir. Yukarıda verilen ve Tesniye Kitabı'nın (30-6) ayetinde sözü edilen  "kalbin Tanrı tarafından açılması" na benzer bir ayet Kur'an'da ÅŸöyle ifade ediliyor:

 

(Kur'an) 6-125 Allah iyiye ve güzele götürmek istediÄŸinin göÄŸsünü İslam'a açar.

    Her iki ayet te  Tanrı iradesinin gücünü vurgulamaktadır. Bu incelemenin gerek ilk bölümü olan Yaratılış bölümünde ve gerekse bu bölümde verilen ayetler Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kur'an'dan derlenmiÅŸtir. Verilen ayetlerin tamamından anlayabildiÄŸimiz din öÄŸretisinin tek oluÅŸudur. Bunun özü de Allah'a teslim olmaktır. Kur'an bunun "Allah'ın dini" olduÄŸunu belirtir ve "İslam" adını verir. Yoksa sözü edilen kitapların her biri farklı bir din öÄŸretisinin kitabı deÄŸildir. Bizlere farklı dinlere iÅŸaret eder gibi sunulması sanıyorum din adamlarının yanlış yönlendirmesi ile olmuÅŸtur. Bireylerin yanlış yönlendirilmeleri sonucu toplumların, atalarının verdiÄŸi ahit'e(antlaÅŸma) uygun hareket etmedikleri hem Eski Ahit'te ve hem de Kur'an'da vurgulanır:

 

(Eski Ahit, Malaki) 2-10 ... Öyleyse neden atalarımızın yaptığı antlaÅŸmayı bozarak herkes kardeÅŸine ihanet ediyor?

 

(Kur'an) 3-187 Allah, kendilerine kitap verilenlerden ÅŸu yolda misak almıştı:"Onu insanlara mutlaka açık seçik bildireceksiniz, onu saklamayacaksınız." Ama onlar Kitap'ı sırtlarının gerisine attılar, basit bir ücret karşılığı onu sattılar...

 

(Kur'an) 4-153,155,162 Ehli kitap, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor...
                   BaÅŸlarına gelenler; ahitlerini bozmaları, Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri,...   yüzündendir.
                  Ama onların ilimde derinleÅŸmiÅŸ olanları ve müminler, sana indirilene de senden önce indirilmiÅŸ olana da inanırlar...

 

    Din öÄŸretisinin bir yönü de evrenselliÄŸidir. İsa'nın öÄŸretisinin yayıldığı ilk asırlarda öÄŸreti tek idi. Onun günümüze gelen uzantısı Katolikliktir. Katoliklik evrensellik demektir. Ancak muhtemelen öÄŸretiye sokulan beÅŸer yapısı ekler veya baÅŸka sebepler, İsa'nın öÄŸretisinin uygulanmasında çeÅŸitli bölünmelere yol açmıştır. Katoliklik kelime manası evrensellik iken ve bütünleÅŸtirici olması gerekirken bölünmelere sebep olmuÅŸtur. Benzer geliÅŸimi Kur'an'ın öÄŸretisinde de görüyoruz:

 

(Kur'an) 38-87 Bu alemler için bir zikir'den baÅŸka ÅŸey deÄŸildir.

 

(Kur'an) 25-1 Åžanı yücedir o kudretin ki, hakla batılı ayıran o Furkan'ı, bütün alemler için bir uyarıcı olsun diye kuluna indirdi.

 

(Kur'an) 21-107 Ve biz seni ancak alemlere bir rahmet olarak gönderdik.

 

    Kur'an'ın öÄŸretisinin de evrensel olduÄŸunu Kur'an kendisi ifade ediyor. Ancak görebildiÄŸimiz kadarı ile Kur'an'a inananlar da çeÅŸitli gruplara bölünmüÅŸ durumdalar. Ne İncil'i ve ne de Kur'an'ı takip edenler kendilerinden beklenen bütünleÅŸtiriciliÄŸi maalesef baÅŸaramadılar. Bir yönden Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kur'an'ın mesajını ayrı birer din olarak bize anlattılar; diÄŸer yandan her kitabı parçalara böldüler. Bunu bugün İncil bağımlılarının farklı adlar altındaki kiliselerinin olmasında ve Kur'an bağımlıları arasında ise farklı mezhepler ve hatta tarikatların ortaya çıkmasında görüyoruz. Bu parçalanmanın insanlığa verdiÄŸi zararlar geçmiÅŸte görülmüÅŸtür ve günümüzde de görülmektedir. Kur'an bugünkü görünümü ortaya çıkaranlar hakkında hükmünü vermiÅŸtir:

​

(Kur'an) 13-25 Allah'a verdikleri sözü, onu antlaÅŸma haline getirdikten sonra bozanlar, Allah'ın birleÅŸtirilmesini emrettiÄŸi ÅŸeyi parçalayanlar ve yeryüzünde bozgun çıkaranlara gelince, böyleleri için lanet var.

 

    BeÅŸer maalesef sürekli olarak ilahi mesajın özünü tarih içinde unutmuÅŸ ve özden uzaklaÅŸmış ve o yüzden de aynı öz deÄŸiÅŸik adlardaki kitaplarda tekrarlanmıştır. Yani Kur'an'ın deyiÅŸi ile farklı dönemlerde bir hatırlatma yapılmıştır:

 

(Kur'an) 20-3 Saygıyla ürperene bir hatırlatma olsun diye indirdik.

 

    Bütün bu hatırlatmalara raÄŸmen insanlığın günümüzdeki durumuna bir bakalım: Sadece periÅŸanlık görüyoruz.. DoÄŸal afetler, beÅŸeri savaÅŸlar, soygunlar, paylaşımdaki dengesizlik; dil, ırk ve sözde din farklılığına dayanan bölünmeler, gruplaÅŸmalar ve dışlamalar ve sonuçta dünya çapında huzursuzluk Bu mudur İncil'de vaat edilen Tanrı'nın Krallığı? Daha  çok beklerler. Özellikle Batı toplumları teknolojik geliÅŸme ile medeni olmanın aynı ÅŸey olmadığını en kısa sürede anlamak zorundadır. Yoksa insanlar kendi evlerinde bile huzura kavuÅŸamayacaklardır. İnsanlık toplumunun başına gelenler tamamen kendi hatası yüzündendir. Bireyler için de aynı düÅŸünce geçerlidir. Hiç kimsenin ayrıcalığı yoktur. Bunu Kur'an Muhammed'e bile acımasızca hatırlatıyor:

 

(Kur'an) 4-79 İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah'tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaÅŸan ÅŸeyse kendi nefsindendir...

 

    Bu ayet bir ders olmalıdır. Her birey öncelikle kendi nefsini kontrol altına alabilmelidir. Sanıyorum, ilahi mesajın özü olan sevgi kalplerimizde yerleÅŸmeye baÅŸlarsa insanlığın bütünleÅŸmesi saÄŸlam bir temele oturur. Din öÄŸretisinin bireysel olduÄŸu ve öyle olması gerektiÄŸi daha önce belirtilmiÅŸti; Tekrar edilmesinde yarar var. Her birey dinine yani Allah'ın dinine sahip çıkmalıdır.

 

    Buraya kadar OrtadoÄŸu bölgesinde tebliÄŸ edilen üç kitapla ilgili bir incelemeden saÄŸlanan kiÅŸisel sonuçlar sunulmaya çalışıldı. Dünyamızın diÄŸer bölgelerinde yaÅŸayan toplumlara da elçi gönderilmiÅŸ olduÄŸunu hem o toplumların inanç ile ilgili kitap ve ritüellerinden  hem de Kur'an'dan anlıyoruz:

​

(Kur'an) 10-47 Her ümmet için bir resul ön görülmüÅŸtür...

 

    Dünyamızın farklı coÄŸrafyalarındaki toplumların inanç sistemlerinin özü de, bu ayete göre, aynı kaynaktan iletilmiÅŸ olması gerekir. O halde genelleÅŸtirirsek dünya yüzünde görülen ve farklı olduÄŸunu sandığımız bütün inanç sistemleri ve ritüellerine saygılı davranmalıyız. Her birey ilahi mesajı ileten bütün kitapları kendi ana dilinde okuyabilmeli ve istediÄŸi kitabı veya kitapları özgürce seçip hayatına uygulayabilmelidir.ToplumsallaÅŸmış ve kurumsallaÅŸmış bir dinin etkisinden, bireyin ancak özgür vicdanı ile  kitabını seçerek kurtulabileceÄŸini düÅŸünebiliriz. KurumsallaÅŸmış ve toplumsallaÅŸmış bir dinin Allah'ın dini olduÄŸunu iddia etmek mümkün görünmemektedir. Böylece özgürlüÄŸüne kavuÅŸmuÅŸ bireylerden oluÅŸan bir dünya toplumu artık aynı insanlık ailesine ait olduÄŸunun bilincine varabilir. Her birey özgür olduÄŸu için diÄŸerlerinin özgürlüÄŸüne de sevgi ve saygıyla yaklaşır. İşte böyle bir dünya İncil'de adı geçen Tanrı'nın Krallığı deÄŸil midir? 
 
    Ä°lahi mesaj insanların mutlu olması için, insan olduklarını farketmeleri  ve insanca yaÅŸamaları için indirilmiÅŸtir.Mesaj insanlık ailesini oluÅŸturan bireylerin birbirleri ile ve hatta bütün yaratılışla uyumlu olmalarını ister. Bu açıdan baktığımızda bireyin doÄŸa ile uyumlu yaÅŸaması gerekir. DoÄŸada var olan her ÅŸey insanlığın yararlanması içindir. Ancak yararlanma ihtiyaç ile sınırlı olmalıdır. Fakat maalesef beÅŸer bu konuda da baÅŸarılı olamamıştır. DoÄŸanın verdiÄŸini tükenmez bir hırsla ve hatta artan bir hırsla tüketmektedir. Sonuçta ise yaÅŸadığımız ve gelecekte daha da fazlasına tanık olabileceÄŸimiz, insan yaÅŸamını alt üst eden tabiat olayları meydana gelmekte ve eÄŸer önleyici tedbirler alınamazsa, hırsını dizginleyemeyen insanlık kendi sonunu hazırlamaktadır. Bu konuda ise özellikle teknolojide ileri toplumların ve bütün insanlık ailesinin, ilkel toplumlar diye adlandırılan ve Afrika, Avustralya ve Amerika'da yaÅŸayan o bölgelerin yerli toplumlarından öÄŸreneceÄŸi çok ÅŸey olduÄŸunu sanıyorum.

​

    Özellikle Kur'an'da dikkatimizi çeken bir husus beÅŸere bir hedef gösterilmesidir. Konu ile ilgili olarak bazı Kur'an  ayetlerini hatırlamak yararlı olacaktır:

 

(Kur'an) 10-4 Allah'tan hak bir vaat olarak hepinizin dönüÅŸü Yalnız O'nadır.

 

(Kur'an) 3-14 ... Allah'a gelince, varılacak yerin en güzeli O'nun yanındadır.

 

    Åžimdilik sadece ikisi verilen Kur'an ayetleri beÅŸere hedefin ne olması gerektiÄŸini açıklıyor. Bu hedefe nasıl ulaşılacağı muhtemelen Kutsal kitaplarda verilmektedir. Bireyin görevi ise kendisine uygun gelen ve kendi özgür iradesi ile seçtiÄŸi kitap veya kitaplardan hedefe ulaÅŸtırabilecek yol haritasını bulmaktır. Muhtemel yol haritası ile ilgili olarak derleyebildiÄŸimiz bazı ayetler ise diÄŸer bölümlerde verilmeye çalışılacaktır.  

Iman


Cümle yaradılmışa birlik ile bakmayan

Halka müderris ise hakikatte asidir
Yunus Emre


​İMAN

​

    Ä°man kelimesi, Türkçe sözlüklerde, Dinin ortaya koyduÄŸu doÄŸmalara inanma, din inancı, kutsal inanç,.. veya İslam dinine inanma olarak açıklanmaktadır. Bu açıklamada kullanılan doÄŸmalar terimi beÅŸeri mantıkla yaklaşıldığında doÄŸru olabilir. Din öÄŸretisinin anlattığı konular ve bunlardan bir örnek olarak cennet, cehennem nerde diye sorulabilir; hatta Yaratıcı gücün beÅŸer gözüyle görülemediÄŸinden söz edilebilir. O yüzden Kur’an sürekli olarak akıl sahiplerinden ve aklını iÅŸletenlerden ve gönül gözü ile görebilenlerden bahseder. Ancak konumuz böyle bir tartışmaya girmek deÄŸildir. Sadece yukarıda iman kelimesinin verilen anlamları içinde geçen ve İslam dinine inanma ile sınırlanan açıklama üzerinde durmaktır. EÄŸer İslam dini terimi, Kur’an’ın özüne uygun olarak kullanılmış olsaydı bu tarifin doÄŸru olduÄŸunu kabul edebilirdik.  Bu terim toplumun günlük yaÅŸamında kullandığı mana ile ve kimlik kartlarında İslam yazan bireylerin ait oldukları din olarak kullanılmışsa üzerinde ciddi olarak düÅŸünülmesi gerekir. Kendilerinin Müslüman olduÄŸunu söyleyen toplumlarda bireylerin sadece kendilerinin iman sahibi olduÄŸuna inandığı gözlemlenebilir. Bu durumda bu incelemenin konusu olan diÄŸer kitaplar; Eski Ahit ve Yeni Ahit’e bağımlı olanlar kimlerdir? Daha önce verilen bölümlerde anlatılmaya çalışıldığı gibi; Kur’an daha önce gelen kitapları tasdik eder ve Kur’an bağımlılarının daha önce gelen kitapları ve o kitapları tebliÄŸ eden elçileri ayrım yapmadan kabul etmeleri gerektiÄŸini bildirir:

​

(Kur’an) 2-285 Resul, Rabbinden kendisine indirilene inanmıştır, müminler de. Hepsi Allah’a, onun meleklerine, kitaplarına, resullerine inanmışlardır. Allah’ın resullerinden hiçbirini ötekinden ayırmayız.

 

    GörüldüÄŸü gibi inananların, bırakın resulleri reddetmeyi aralarında ayırım bile yapmaması gerektiÄŸi açıkça anlatılmış. AÅŸağıdaki ayete bakalım:

 

(Kur’an) 2-62 Åžu bir gerçek ki iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sabiilerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp barışa yönelik iÅŸ yapanların, Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır...

 

    Bu ayette geçen iman edenler, Kur’an’ın indirildiÄŸi dönemde, muhtemelen belki Muhammed’e inanan ve Kur’an öÄŸretisini takip edenleri belirtmek için kullanılmış olabilir. Ancak bunu genelleÅŸtirmek ve iman etmek ile sadece Kur’an bağımlısı olmayı iliÅŸkilendirmek  herhalde doÄŸru olmaz. Zaten ayetin devamında diÄŸer kitap bağımlıları da, iman edenler terimi ile birlikte ele alınıp hepsinden, sadece Allah’a ve ahiret gününe inanıp barışa yönelik iÅŸ yapanlar söz konusu ediliyor. DoÄŸrusu da herhalde budur. Kur’an’ın, hem ilahi mesaj çerçevesinde daha önce verileni tasdik etmesi ve hem de önceki kitapları reddetmesi mümkün deÄŸildir.. İman kelimesinin sözlükteki ikinci anlamı olarak verilen “İslam dinine inanma”, zaten bu incelemenin ana fikri ile uyuÅŸmaktadır. Daha önce Din bölümünde açıklanmaya çalışıldığı gibi din tektir ve onun adı İslam’dır; din öÄŸretisi ise sürekli olup Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kur’an bu öÄŸretinin kitaplarıdır. O halde birey hangi kitap veya kitaplara baÄŸlanırsa baÄŸlansın deÄŸiÅŸen bir ÅŸey yoktur. Bir ayırım söz konusu deÄŸildir. Hepsi de iman etmiÅŸ kiÅŸiler diye düÅŸünebiliriz. Bu genel  yaklaşım ilk bakışta doÄŸru görünebilir. Ancak bir kitaba bağımlı olmak ve iman etmek; bu iki fiilin farklı olduÄŸunu Kur’an belirtmektedir.

 

(Kur’an) 49-14 Bedeviler, “İman ettik” dediler. Deki:”Siz iman etmediniz. Ancak “Müslüman olduk” deyin. İman sizin kalplerinize girmemiÅŸtir. EÄŸer Allah’a ve resulüne itaat ederseniz Allah, yapıp ettiklerinizden hiçbir ÅŸey eksiltmez...

 

    Yukarıda verilen Kur’an ayetini (49-14) tekrar ele alırsak:

 

    Müslüman kelimesi geçmiÅŸte ve günümüzde sadece Kur’an bağımlılarına toplum tarafından verilen ad olarak kullanılır. Halbuki Kur’an geçmiÅŸte de yani Kur’an daha indirilmeden çok önce de Müslümanların varlığına iÅŸaret eder:

 

(Kur’an) 3-67 İbrahim ne bir Yahudi’ydi ne de bir Hıristiyan. O, sadece hanif  bir müslümandı.

 

(Kur’an) 10-71,72 Onlara Nuh’un haberini de oku. Hani toplumuna ÅŸöyle demiÅŸti:
    “...Bana müslümanlardan olmam emredildi.”

 

(Kur’an) 10-84 Musa dedi ki: “Ey toplumum! EÄŸer Allah’a inandınızsa, gerçekten müslümansanız, yalnız Allah’a dayanıp güvenin.

 

(Kur’an) 5-111 Havarilere ÅŸunu vahyetmiÅŸtim: “Bana ve resulüme inanın.” Åžöyle demiÅŸlerdi: “İman ettik, sen de tanık ol, biz müslümanlarız.”

 

    Bu ayetlerden ÅŸu sonucu çıkarabiliriz. Müslümanlık ilahi mesaja inanmadır. İlahi mesajın zamanla deÄŸiÅŸmeyeceÄŸi ve aynı olduÄŸu zaten DİN bölümünde anlatılmıştı ve bunun adının da İSLAM olduÄŸu belirtilmiÅŸti. O halde asırlar içinde beÅŸeriyete hatırlatma yapılarak sunulan ilahi mesaja inanan herkes, takip ettiÄŸi kitabın adı ne olursa olsun kendisi bir müslümandır.

 

    Anlaşıldığı kadarı ile kelimelerle iman ettiÄŸimizi belirtmemiz, müslüman olduÄŸumuzu söyleyebilmemiz için yeterli olabilir. Halbuki iman etmek olayında esas gerçekleÅŸmesi gereken imanın yani inanmanın kalben olmasıdır. Kalbe girmiÅŸ iman konusunda İncil’de de uyarı vardır. İsa öÄŸrencilerine bakın ne diyor:

 

(Matta İncili) 17-20 ...size garanti ederim ki, eÄŸer ÅŸu hardal tanesi kadar imanınız olsaydı; ÅŸu tepeye “burdan ÅŸuraya git” deseniz tepe gidecektir. Her ÅŸeye gücünüz yetebilir.

 

(Matta İncili) 21-22 EÄŸer İman etmiÅŸseniz duanız sırasında istediÄŸiniz her ÅŸey gerçekleÅŸir.

 

(Markos İncili) 9-23... inanmış kiÅŸi için her ÅŸey mümkündür.

 

    Kalbe inmiÅŸ imanın, inanmış bir insana ki, bunların adı müminlerdir, saÄŸladığı güç olaÄŸanüstü deÄŸil mi? Bunlara bakarsak imanı kalbe inmiÅŸ olan geçmiÅŸte ve günümüzde acaba kaç birey vardır? DiÄŸer taraftan her bireyin kendisini sorgulayıp yapması gerekenleri düÅŸünmesi bile bir baÅŸlangıç olabilir. Herhalde İsa’nın bahsettiÄŸi güce sahip olabilecek inanmışların bu güçlerini hiçbir ÅŸekilde yaratılışın hedefi ve planı dışında kullanma niyetini bile taşımasının mümkün olamayacağını da belirtmeliyiz.

 

    Benzer ÅŸekilde yukarıda verilen Kur’an ayetini (49-14) tekrar hatırlayalım. Müslüman olmanın iman etmek için yeterli olmadığını anlatan ve yukarıda verilen baÅŸka bir Kur’an ayetini de tekrar ele alalım:

 

(Kur’an) 10-84 Musa dedi ki: “Ey toplumum! EÄŸer Allah’a inandınızsa, gerçekten müslümansanız, yalnız Allah’a dayanıp güvenin.

 

    Yani İlahi mesaj Kur’an’ın dilinde ancak gerçek müslümanların Allah’a inanmış olacaklarını söylüyor ve devamında ise ancak inananların sadece Allah’a güveneceklerinin altını çiziyor. Sadece Allah’a güvenme ve bunun insan hayatındaki yansımalarına yönelik olarak İsa’nın söylediklerine kulak verelim:

 

(Luka İncili) 16-11,13 Dünyanın aldatıcı serveti konusunda güvenilir deÄŸilseniz, gerçek serveti size kim emanet eder? Hiçbir uÅŸak iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine baÄŸlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı’ya,  hem paraya kulluk edemezsiniz. 

 

    Gerçek zenginlik herhalde paraya kulluk ederek elde edilemez. Kendilerine biz Museviyiz, Biz Hıristiyanız, biz Müslümanız diyenlerin ve parayı ön plana alanların düÅŸünmeleri gerekmez mi?  Acaba toplumlar arasındaki ayırımcılık, farklı dinlere ve mezheplere bölünmek ve bunu yaparken Allah’ın birleÅŸtirilmesini istediÄŸi ÅŸeyi parçalamak, iman etmekle örtüÅŸür mü? Hangi toplumda gerçekten Allah’a inanmış bir birey diÄŸer kitap bağımlılarını kendisinden farklı görebilir? Farklılıkların olmadığını görebilecek bilinç seviyesine ulaÅŸmamız için çok gayret etmemiz lazım. Ama her ÅŸeyin başında önce iÅŸe niyet etmek olduÄŸunu hatırlamalıyız.

 

    Ä°sa’nın sözlerini hatırlayalım (Matta İncili,17-20).İsa imanla ilgili olarak bir miktar benzetmesi yapmak için hardal tanesini örnek olarak vermiÅŸ. Hardal tanesi çok küçüktür. Gerçekte imanın ölçüsünü  miktarla ifade etmek mümkün olmasa gerek. Belli ki İsa kendi döneminde yaÅŸayan insanların bilinç seviyesine uygun bir benzetme yapmış. Ancak imanın az veya çok olabileceÄŸini de Kur’an’dan anlıyoruz:

 

(Kur’an) 8-2 İnanmış olanlar o kiÅŸilerdir ki, Allah anıldığında yürekleri titrer ve onlara Allah’ın ayetleri okunduÄŸunda, bu onların imanlarını artırır. Ve onlar yalnız Rablerine güvenip dayanırlar.

 

(Kur’an) 48-4 O, odur ki, müminlerin gönüllerine, imanları beraberinde iman geliÅŸtirsinler diye, mutluluk ve huzur indirdi. Yalnız Allah’ındır göklerin ve yerin orduları.   

 

(Kur’an) 30-60 O halde sabret. KuÅŸkun olmasın ki, Allah’ın vaadi haktır. İmanı kemale ermemiÅŸler seni hafifliÄŸe sevketmesinler/seni küçümseyemiyeceklerdir.

 

(Kur’an) 5-93 İman edip barışa yönelik iÅŸler  yapanlara; bundan böyle korunup iman ederek iyi iÅŸler yaptıkları, sonra takvaya sarılıp imanda kemale erdikleri, sonra bir mertebe daha korunup güzellikler sergiledikleri takdirde, daha önce tatmış oldukları haramdan ötürü hiçbir günah yoktur.  

 

    Yukarıda verilen Kur’an  ayetleri imanın da mertebeleri olduÄŸunu  açıkça anlatıyor.  Ä°manın sürekli geliÅŸim içinde olması, anlayabildiÄŸimiz kadarı ile, bireyin davranışlarını da etkiliyor ve daha bir güzelleÅŸtiriyor. Bireyin davranışlarının daha da güzelleÅŸmesinin sebebi ne olabilir? Sürekli olarak imanı artan bireyler, olabilir ki yeni gerçeklere gözlerini açmakta , bu geliÅŸim ise, muhtemelen aynen etki-tepki olayında olduÄŸu gibi tekrar imanlarını artırmaktadır. Acaba imanları artan bireyler gözlerini açtıkları yeni gerçeklerde neler görmekteler ki; kendilerine, çevrelerine ve hatta tüm yaratılışa mümkün olan en güzel davranışla yaklaÅŸmaktalar. Buna yönelik olarak, acaba o bireyler kendilerini sadece dünya ve insanlık deÄŸil tüm yaratılışla bir bütün olarak görüp, hiçbir ayrılık ve farklılık görmemekteler mi diye sorabilir miyiz? Kim bilir, o bireyler belki de her türlü farklılığı kaldırabilmiÅŸ ve çoklukta tekliÄŸe ulaÅŸmış olabilirler.      

 

    Ä°man kalbe indiÄŸinde o kalbin sahibine kazandırdıklarından çok önemli bir tanesinin ise barışı sevmek ve barış içinde bulunmak olduÄŸunu Kur’an’dan anlıyoruz. Kur’an’da yaklaşık yüz civarında ayette iman etmek ve barışa yönelmek gibi iki fiil birbirini takip edecek ÅŸekilde kullanılmıştır. Bu ayetlerden bazı örnekleri aÅŸağıda görelim:

 

(Kur’an) 7-42 İman edip barışa yönelik iÅŸler yapanlar ise cennetin dostlarıdır.

 

(Kur’an) 41-8 İman edip barışa yönelik iÅŸler yapanlara gelince, onlar için minnet altına sokmayan bir ödül vardır.

 

(Kur’an) 47-2 İman edip barışa yönelik iÅŸler yapanlar ve Muhammed’e indirilene -ki o onların Rablerinden bir haktır- inanmış olanlara gelince, Allah onların çirkin davranışlarını örtmüÅŸ ve gönüllerini barışa yöneltmiÅŸtir.

 

(Kur’an) 4-124 Erkek veya kadın, inanmış olarak barışa yönelik iÅŸler yapanlar cennete gireceklerdir. Ve zerre kadar zulme uÄŸratılmayacaklardır.

Sadece çok azı yukarıda verilen benzer ayetlerin mesajı açıktır. Kur’an bağımlılarının ana hedefinin cennete gitmek ve orada vaat edilen ödüllere ulaÅŸmak olduÄŸunu hepimiz biliriz.Ancak yukarıda verilen ayetlerde açıkça vurgulanan ÅŸey, iman etmek ve bunun sonucu olarak da barışa yönelik iÅŸ yapmaktır.Bu ayetlerde kimin hangi kitabı takip ettiÄŸinden bahsedilmemektedir. Zaten böyle bir hüküm ayrımcılık yapmak olurdu ve böyle bir davranış ise ilahi mesajın özüne ters düÅŸerdi. Toplumların kullana gelmekte olduÄŸu terimlerle konuya yaklaşırsak, bu ayetler Müslüman, Hıristiyan veya Yahudiler demiyor; sadece iman edenler diyor. Her ne kadar yukarıda verilen bir Kur’an ayetinde (47-2) Muhammed’e indiriline inananlar , ifadesi yer alıyorsa da bu cümlecik aynı ayette, iman edip barışa yönelik iÅŸler yapanlar  tanımlamasından sonra ve birlikte ele alınmış ve bir terslik görünmemektedir. Ayrıca, Kur’an’a göre Muhammed’e indirilene inanan, zaten bütüne inanmış deÄŸil midir?  Yeter ki Muhammed’e indirilene inananın inancı, sözde deÄŸil kalbine inmiÅŸ olsun.Toplumun çoÄŸunluÄŸunun kendisini müslüman olarak tanımladığı ülkemizde çeÅŸitli dönemlerde bazı birey ve grupların ve hatta bazı siyasetçilerin din konusunu sürekli gündemde tutmaya çalıştığı ve gereksiz tartışmalara sebep olduÄŸunu ve huzur bozucu davranışlar sergilendiÄŸini hatırlayalım. Acaba bu davranışlar Kur’an’ın mesajına uygun mudur sorusunun cevabını sanırım gene Kur’an’da bulabiliriz: 

 

(Kur’an) 38-28 Yoksa biz, iman edip barışa yönelik iÅŸler yapanları, yeryüzünde fesat çıkaranlarla aynı mı tutacağız? Yoksa takva sahiplerini arsız sapıklar gibi mi yapacağız?

 

    BeÅŸer yapısı dine uyup bazı ritüelleri yerine getirip inanmış olduklarını iddia etmek ve kendileri gibi düÅŸünmeyen ve davranmayanlar üzerinde baskı oluÅŸturmak Allah’ın dininin özüne ters deÄŸil midir? Zaten gerçekten inanmış bir insanın, bütünlüÄŸün farkına varmış bir müminin, baÅŸka bireyler üzerinde baskı oluÅŸturması, bu davranışı ile toplum içinde fesat yaratması mümkün müdür? Çünkü bu tip davranışlar , Kur’an’ın beklediÄŸi barışa yönelme eylemine tamamen terstir. Konu ile ilgisi yönünden biraz önce verilen  bir ayeti ve ondan sonra gelen ayeti birlikte okuyalım:

 

(Kur’an) 7-42,43 İman edip barışa yönelik iÅŸler yapanlar ise cennetin dostlarıdır.
                  GöÄŸüslerinde kinden ne varsa söküp atmışızdır...  Åžöyle derler:”...Allah bize kılavuzluk etmeseydi biz buraya ulaÅŸamazdık.”

 

     Bu iki ayetin müjdesi fevkalade güzel. İman edip barışa yönelik iÅŸler yapanların, göÄŸüslerindeki kinin de sökülüp atıldığını öÄŸreniyoruz. Toplumumuzda bazı çevrelerde, geçmiÅŸe yönelik olarak hala sürdürülen kin nedendir?  Sorunun cevabını okuyucunun yukarıda verilen ayetle birlikte düÅŸünmesini öneririm. DiÄŸer taraftan, Kur’an inananlara Allah’ın ipine tutunmalarını öneriyor:

 

(Kur’an) 3-103 Hep birlikte Allah’ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın... Birbirinizin düÅŸmanı idiniz. Allah kalplerinizi uzlaÅŸtırıp kaynaÅŸtırdı da O’nun nimeti sayesinde kardeÅŸler haline geldiniz...

 

    Dünyanın neresinde olursa olsunlar göÄŸüslerinde kin taşıyanların o ipi tutmaları mümkün müdür? Gözleri görüyor mu ki o ipi fark edebilsinler ve o ipe tutunabilsinler. Kur’an sayesinde düÅŸmanlar bile kardeÅŸ olurken, bazılarının İlahi Mesajı vasıta ederek, kardeÅŸleri düÅŸman yapması acaba İlahi mesaja uygun mudur? Hiç sanmıyoruz. İlahi mesaj olsa olsa bütünleÅŸtirici olabilir, parçalayıcı deÄŸil. EÄŸer dine dayanarak elde edilen sonuç düÅŸmanlık ve parçalanmışlık ise sebep İlahi mesaj deÄŸil beÅŸerin kendisidir.

 

    Kur’an imanın bireye saÄŸladığı yararları çeÅŸitli ayetlerde göstermiÅŸtir; yeter ki iman sözde kalmasın ve barışa yönelik iÅŸler, imanı takip etsin:

 

(Kur’an) 34-37 Sizi bize yaklaÅŸtırıp, katımızda size yakınlık saÄŸlayacak olan, ne mallarınızdır ne de çocuklarınız. İman edip barışa yönelik iÅŸler yapanlar müstesna...

 

(Kur’an) 10-9 İman edip barışa yönelik amel sergileyenlere gelince, Rableri imanlarıyla doÄŸruya ve güzele iletir.

 

(Kur’an) 40-58 Körle gören, iman edip barışa yönelik iÅŸ yapanlarla kötülük üretenler bir olmaz. Ne kadar da az düÅŸünüyorsunuz.

 

    Ä°man etmek ve bunu takip edecek barışa yönelik iÅŸler, görüldüÄŸü gibi Allah katına yakınlaÅŸmada tek yol görünüyor. Bu hedefe ulaÅŸabilmek için de gene daha fazla doÄŸruya ve güzele yönelik fiil gerekli ki bununda ancak iman ve barış iliÅŸkisini sergileyenlere Tanrı’nın bir hediyesi olduÄŸu anlaşılıyor. Kur’an iman edip barışa yönelik iÅŸ yapma ile kötülük üretme yani fesat çıkartma, ki biraz önce (40-58) numaralı ayette de verilmiÅŸti, arasındaki farkı körlük ve görebilirlik arasındaki farka benzetiyor. O halde gerçekleri görmeyen dünyadaki körler, hangi dine sahip çıkıp o dinin savunuculuÄŸunu yapıyorlar. Sahip çıktıklarını sandıkları din herhalde Allah’ın dini deÄŸildir.

 

    Bireylerin iman etmesinde ve imanlarını ilerletmelerinde yaratanın yardımının gerektiÄŸini Kur’an açık bir ÅŸekilde belirtiyor:

 

(Kur’an) 49-7,8 ...Allah, imanı size sevdirmiÅŸ ve onu gönüllerinizde süslemiÅŸtir. Ve size küfrü, öz-söz bozukluÄŸunu, isyanı çirkin göstermiÅŸtir. RüÅŸte etmiÅŸ olanlar iÅŸte bunlardır.

 

    Allah’tan bir lütuf ve nimet olarak. Alim’dir Allah, Hakim’dir

​

(Kur’an) 58-22 ...Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendisinden bir ruhla desteklemiÅŸtir... Allah onlardan hoÅŸnut olmuÅŸtur, onlar da Allah’tan hoÅŸnut olmuÅŸlardır. Allah’ın hizbi iÅŸte bunlardır.

 

    Ne mutlu o varlıklara ki,  onlara Allah’ın bir lütfu olarak, iman gönüllerinde süslenmiÅŸ ve iman etmiÅŸ olarak da davranışlarını düzeltmiÅŸler ve onlar böylece Kur’an’ın istediÄŸi ahlâki davranışları gösterirler. Dahası böyle bireyleri Kur’an Allah’ın kendilerinden hoÅŸnut olduÄŸu kiÅŸiler olarak ifade edip onları Allah’ın hizbi içine almaktadır. Kur’an’ın bu tanımlaması ile günümüz gerçeklerinin nasıl uyuÅŸtuÄŸu hakkında düÅŸünmemiz gerekmez mi?

 

    Kur’an’ın İman sahipleri ile ilgili önerisi çok açıktır.

 

(Kur’an) 2-208 Ey iman sahipleri! Hepiniz toptan barış içine girin. Åžeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düÅŸmandır.

 

    Gerçek iman sahipleri bu ayette uyarılmaktadır. İmanın da mertebeleri olduÄŸunu hatırlarsak bu uyarı gerçekçi bulunur. DiÄŸer taraftan yeryüzünde fesat çıkaranlar ve insanlar arasına ayrılık tohumları saçıp bunları büyütenler herhalde Allah’ın kılavuzladığı bir yolda deÄŸildir. Ayet onların neyi takip ettiklerini de zaten pek güzel açıklamış. Biz her bireyin zamanla gerçekleri görüp barışa yönelmesini hep beraber bekleyelim ve umut edelim. Ancak Kur’an bu konuda da Yaratan’ın izninin gerektiÄŸini belirtiyor.

 

(Kur’an) 10-100 Allah’ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. Allah, pisliÄŸi aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.

 

(Kur’an) 10-99 EÄŸer Rabbin dileseydi insanların hepsi toptan iman ederdi. Hal böyle iken, mümin olmadıkları için insanları sen mi zorlayacaksın?

 

    Bireyin ve genelleÅŸtirirsek toplumun ve hatta tüm insanlığın iman edebilmesi için de Allah’ın izni gerekiyor. Bir taraftan iman etmemiz ve barışa yönelik iÅŸler yapmamız isteniyor. DiÄŸer taraftan bütün bunlar için de Allah’ın izni gerekiyor. Acaba bu iÅŸteki sır nedir? Acaba toplumu oluÅŸturan bireylerin davranışları arasındaki tezatların sebebi nedir? Kur’an’dan bazı ayetlere bakalım:

 

(Kur’an) 25-20 ...Biz sizi birbiriniz için imtihan aracı yaptık.

 

(Kur’an) 29-3 ...Biz onlardan öncekileri de fitne yoluyla denemiÅŸizdir. Allah özüyle sözü bir olanları elbette bilecektir.

 

    Özü sözü bir olanların sabırla önlerine çıkan imtihanları baÅŸardıklarını düÅŸünelim. Onlar ödüllerini alacaklar ve muhtemelen de Kur’an’ın müjdesi gerçekleÅŸecek ve tekâmül yolunda ilerleyeceklerdir. Ancak bir beÅŸer olarak ÅŸu soruyu da sormamak mümkün deÄŸil. Yukarıda bahsedilen özü-sözü bir olanların sınavlarını baÅŸarmalarında vasıta olan ve o kötü davranışları sergileyen bireyler de sınavdaki gerekli olan görevlerini yapmışlardır. Onların durumu ne olacaktır? Sorunun cevabını biz bilemeyiz. Ancak bazı ipuçlarını gene Kur’an’dan görebiliriz:

 

(Kur’an) 5-48 ...Sizden her biri için bir yol ve bir metod belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiÅŸ olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüÅŸü Allah’a dır. O size, tartışmış olduÄŸunuz ÅŸeyin esasını bildirecektir.

 

(Kur’an) 7-7 Onlara bir ilmin tanıklığında bütün serüveni mutlaka anlatacağız. Biz olup bitenlerden habersiz deÄŸildik.

 

    Aslında bu ayetlerde iman sahipleri için, imanın bir parçası olarak inanılması gereken ÅŸeylerden bahsediliyor. Belki de biyolojik bedenimizin sebep olduÄŸu sınırlamalar yüzünden farkında olamadığımız pek çok ÅŸey bizim için henüz bir bilinmeyen olabilir. Fakat Kur’an bütün bu sırların zamanı geldiÄŸinde açıklanacağını müjdeliyor. Belki gerçek iman sahiplerinin yapacağı ise karşılaşılan her olayı bütünlük içinde görebilmeye çalışmaktır. BeÅŸerin hafızası çok kısa sürelidir. Ancak çok kısa bir süre için kendisine yarar veya zarar saÄŸlama açısından olaylar hakkında karar verir. Halbuki uzun dönemde geliÅŸmeler, bizim kısa dönemlerdeki hükümlerimizin çok dışında sonuçlar verebilir. O yüzden yaÅŸadığımız ÅŸartlar ne olursa olsun gene Kur’an’ın önerisine uyup sabırlı davranmak ve hep iyi düÅŸünüp iyi ÅŸeyler yapmaya çalışmak hedefimiz olmalıdır. Bireysel iradenin ve bireysel niyetin gücünü unutmamalıyız. Niyet safsa cevap verileceÄŸini bakın Yeni Ahit nasıl belirtiyor:

 

(Matta) 7-7 İsteyin alacaksınız; arayın bulacaksınız; kapıyı vurursanız kapı size açılacaktır.

 

(Matta) 7-9 Sizler hepiniz babasınız. Hanginiz, çocuÄŸunuz ekmek istediÄŸinde kendisine taÅŸ verir?

 

    Hiçbir zaman, hiçbir konuda ümidimizi kaybetmemeniz gerektiÄŸini gene Kur’an’dan, Yakub’un çocuklarına önerisinde görüyoruz. Yakub çocuklarına ÅŸunu öneriyor:

 

(Kur’an) 12-87 ...Allah’ın rahmetinden de ümit kesmeyin çünkü, Allah’ın rahmetinden küfre sapanlar topluluÄŸundan baÅŸkası ümit kesmez.

 

    Yakub’un çocuklarına önerisini bizler de Kur’an’ın bize önerisi olarak düÅŸünmeliyiz. Kur’an pek çok kiÅŸinin sonuçta gene imana ulaÅŸacağını da müjdeliyor:

 

(Kur’an) 12-106 Onların çoÄŸu ÅŸirke bulaÅŸmış olmadan Allah’a iman etmez.

 

    Her ne kadar gönlümüz, hedefe varan en kısa yoldan her bireyin geçmesini istiyorsa da, her bireyin dünyada yapacaklarının da farklı olduÄŸunu kabul edersek, uzun ve zor yoldan geçip sonuçta Allah’a iman edip gerçeklere ulaÅŸabilecek olanları da gönülden kutlamak lazım, çünkü onlar zor olanı baÅŸaranlardır. Bu konuyla ilgisi olduÄŸunu düÅŸünebileceÄŸimiz ve Kur’an’da misak kelimesi ile anlatılan bir olay var. Kur’an’da Allah’ın peygamberlerin hepsinden misak aldığını yani söz aldığını açıkça gösteren ayetler var (3-81) (33-7). Ancak aynı Kur’an, bireylerden alınan misaktan da bahsediyor:

 

(Kur’an) 2-27 O fasıklar  ki Allah’a verdikleri ahdi, onunla anlaşıp baÄŸlandıktan sonra bozar, Allah’ın birleÅŸtirilmesini istediÄŸi ÅŸeyi keser ve yeryüzünde bozgun çıkarırlar...

​

(Kur’an) 5-12 Yemin olsun ki, Allah İsrailoÄŸullarının misakını almıştı da içlerinden oniki temsilci/baÅŸkan göndermiÅŸtik...

​

(Kur’an) 5-14 Biz Hıristiyanlarız diyenlerden de misaklarını almıştık. Onlar da öÄŸütlenmek üzere çağırıldıkları ÅŸeyden nasiplenmeyi unuttular... 

 

    Acaba bu ayetlerde adı geçenler kimlerdir? Ben,sen,o, hepimiz. Demek ki her birimizin yaptığı bir sözleÅŸme var, önemli olan herhalde bu sözleÅŸmeyi HATIRLAYABİLMEK ve gereÄŸini yapmaktır. Ancak bireyin dünya hayatında sergiledikleri ile ilgili olarak belki ÅŸu Kur’an ayetini hatırlasak yararı olur.

 

(Kur’an) 57-22 Yeryüzünde ve kendi benliklerinizde meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir Kitap’ta belirlenmiÅŸ olmasın. Bu, Allah için çok kolaydır.

 

    Ä°ÅŸte bütün bu verilen ayetleri de bütünlük ÅŸuuru içinde ele almalıyız ki sanıyorum böyle bir yaklaşım gerçek imanın tezahürü olabilir. O zaman da her bireye ve herkese sabırla ve sevgiyle yaklaÅŸmamız gerekir. Hatta dünya hayatında bozgun çıkaranlara bile. Bizim bozgun çıkaranlara sevgi ile yaklaÅŸmamız o kiÅŸilerin ilgili dönemin kanunları ile yargılanmasını da önlememelidir

 

    Gerek geçmiÅŸte ve gerekse günümüzde, dünyamızda görülen farklılıkların aslında geçici olduÄŸu 
anlaşılıyor. Gene Kur’an’a baÅŸvurursak ÅŸunu görüyoruz:

 

(Kur’an) 10-19 İnsanlar bir tek ümmetten baÅŸka deÄŸilken ihtilafa düÅŸtüler.

 

(Kur’an) 2-213 İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi.

 

(Kur’an) 10-47 Her ümmet için bir resul öngörülmüÅŸtür...

 

    Bu ayetler, insanların çok önceden bütünlük içinde olduklarını, ancak sonradan aralarındaki ihtilaf yüzünden ayrılığa düÅŸtüklerini ve fakat farklı toplumlara (ümmetler) Tanrı elçileri gönderilerek müjdenin ulaÅŸtırıldığını belirtiyor. Acaba gönderilen müjde ne olabilirdi? İnsanların tekrar bir ümmet haline gelecekleri, yani bütünlüÄŸü kavrayacakları müjdesi olmasın? Konuya devam edersek, Kur’an kendi kelimeleri ile ümmetler hakkında ise ÅŸu tespiti yapıyor:

 

(Kur’an) 7-34 Her ümmet için belirlenmiÅŸ bir süre vardır...

 

(Kur’an) 13-38 ...Her süre için bir yazı vardır.

 

    Bu çalışmanın konusu Musa, İsa ve Muhammed’in öÄŸretilerini incelemek ve her üçünün verdiÄŸi mesajın özündeki tekliÄŸi vurgulamaktır. Yukarıda verilen ayetlere baktığımızda İsa’nın geliÅŸi ile Musa ümmetinin sonu mu gelmiÅŸtir? Veya Muhammed’in tebliÄŸi ile Eski Ahit ve Yeni Ahit öÄŸretileri sona mı ermiÅŸtir? Böyle bir düÅŸünceyi kabul etmek  baÅŸka bazı Kur’an ayetlerine ters düÅŸmektir:

 

(Kur’an) 5-43 İçinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında iken nasıl oluyor da senin hakemliÄŸine baÅŸvuruyorlar?

 

(Kur’an) 5-47 İncil baÄŸlıları Allah’ın onda indirdiÄŸi ile hükmetsinler...

 

    Kur’an din öÄŸretisinin sürekliliÄŸini kabul ediyor ve onaylıyor. O halde ümmetlerin ömrü ile ne kastedildiÄŸini ilerde belki daha iyi

anlarız. Her ÅŸeye raÄŸmen ümmetler konusunda da Kur’an birleÅŸtirici müjdesini veriyor:

​

(Kur’an) 43-33 İnsanlar bir tek ümmet haline gelmeyecek olsalardı...

    
    Bu ayette verilen bilgi Kur’an’ın insanlığa bir müjdesidir. Günümüze kadar insanların sadece beÅŸeri duygularla hareketleri sonucunda parçaladıklarının, Allah’ın izni ve yardımı ile tekrar birleÅŸtirileceÄŸini öÄŸrenmek ne büyük mutluluk. Aslında bu konuda Yeni Ahit’te de benzer haberler görülür. İsa, Kudüs’teki Tapınak’ta öÄŸrencilerine ders verirken bakın ne diyor:

(Markos İncili) 11-17 Eski sayfalarda yazıldığına göre Tanrı ÅŸöyle demiÅŸtir:”Benim mabedim bütün milletlerin  bireyleri için bir dua evi olacaktır.”

​

    Eski sayfalar İsrailoÄŸulları’na verilmiÅŸti. Ancak mabedin sadece Tevrat bağımlılarına ait deÄŸil bütün dünya insanlık ailesinin dua yeri olacağının belirtilmesi toplumlar arası farklılıkların yok edilip bütünleÅŸmenin saÄŸlanacağının öngörüsü deÄŸil midir? Ancak bireylerin de kendi üzerlerine düÅŸen birleÅŸtirme görevini yapmaları gerekir. Bunun için özel bir misyon yüklenmeye de gerek yok. Sadece bütün yaratılmışlara sevgi ve ÅŸefkatle yaklaÅŸmak ve her iÅŸ ve oluÅŸu ise bütünlük içinde görmeye çalışmak yeterli olacaktır. İnsanlık ailesinin, aynen yaratılışta olduÄŸu gibi tekrar bir tek toplum olması; beÅŸer yapısı farklılıkların bir kenara itilip, tekliÄŸe ulaşılmasıdır.İnsanlık ailesinin bireyleri arasında farklılıklar kalmadığında, yerkürenin bütün kaynakları sadece insanların mutluluÄŸu için; daha iyi bir çevre ve daha saÄŸlıklı bir toplum oluÅŸturulmasına harcanacaktır. Toplumlar arası farklılıklar kalmayınca savaÅŸ nedenleri yok olacaktır. SavaÅŸ nedenleri yok olunca, savaÅŸ makinesine harcanan kaynaklar sadece insanların mutluluÄŸu için harcanabilecektir. Acaba böyle bir oluÅŸum, Eski Ahit’te bahsedilen Yeni Yaratılış’ın gerçekleÅŸmesi olmasın? 

 

(Eski Ahit, YeÅŸaya’nın Kitabı) 65-17,18 Tanrı diyor ki: Yeni bir dünya ve yeni cennetler yapıyorum. GeçmiÅŸin olayları tamamen unutulacaktır.Yarattıklarımdan memnun olun ve sonsuza kadar neÅŸelenin.Yapacağım Yeni Kudüs neÅŸe ile dolu olacak ve insanları ise mutlu olacaktır.

 

    Bu ayetlerde bahsedilen Yeni Kudüs herhalde dünya ve insanlık için sembolik bir yaklaşımdır. Bunun altı çizilmelidir. Yaratılandan ayrımcılık yapmamasını isteyen Yaratıcı gücün kendisinin ayrımcılık yapacağını hiç zannetmiyorum. Yeni Kudüs sembolü ile anlatılan dönemde yaÅŸayacakların gerçekten ÅŸanslı olduklarını söyleyebiliriz. Çünkü YeÅŸaya’nın Kitabında aynı bölümdeki diÄŸer ayetlere bakarsak konu biraz daha açıklığa kavuÅŸuyor:  

 

(Eski Ahit, YeÅŸaya’nın Kitabı)65-20,24,25 Orada birkaç gün yaÅŸayıp ölen bebekler olmayacak, yaşını başını almadan kimse ölümü tatmayacak. Yüz yaşında ölen genç, yüz yaşına basmayan kiÅŸi lanetli sayılacak.
          Ä°nsanların bana duaları bitmeden kendilerine cevap vereceÄŸim.
          Kurtla kuzu birlikte yiyecek...

 

    Kurtla kuzunun birlikte yaÅŸayabileceÄŸi dünyanın oluÅŸması için hep birlikte gayret etmeliyiz. En güzel gayret ise arınmış bir kalple Yaratan’dan böyle bir dünya istemektir.

Ibadet

Yüz Kâbe’den yeÄŸrektir bir gönül ziyareti
Yunus Emre

İBADET

 

    Ä°badet kelimesinin İngiliz dilinde karşılığı worship olarak kullanılır. Worship teriminin Türkçe karşılığı ise tapma ÅŸeklinde geçer. Ancak Öztürk bu kelimeyi kabul etmez. İbadeti, Yaratanla yaratılan arasındaki karşılıklı aÅŸk ve sevgi iliÅŸkisi olarak görür. Ve yaratılanın Yaratan karşısında kendi benliÄŸinin inkarına varacak ÅŸekilde Yaratan’ın galebesine gittiÄŸini iddia ederek tapınma terimini reddeder. İbadet’in özünü, yaratılan tarafından Allah’ın, Allah’lığını bütün benliÄŸini kuÅŸatacak ÅŸekilde duyması olarak ifade eder. Kur’an’dan bu iliÅŸkiye ışık tutacağını sandığım bir ayeti hatırlayalım:

 

(Kur’an) 58-22 Allah’a ve ahiret gününe inanan bir topluluÄŸun, Allah’a ve resulüne karşı çıkanlarla sevgiye dayalı bir dostluk kurduÄŸunu göremezsin. Bunlar onların ister babaları olsun, ister çocukları olsun, ister kardeÅŸleri olsun, ister akrabaları olsun, Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendisinden bir ruhla desteklemiÅŸtir....Allah onlardan hoÅŸnut olmuÅŸtur, onlar da Allah’tan hoÅŸnut olmuÅŸlardır. Allah’ın hizbi iÅŸte bunlardır...

 

    Yaratanla, yaratılanın karşılıklı hoÅŸnutluÄŸu ile sonuçlanan bir iliÅŸkiden bahsediyor bu ayet ki Kur’an’ın ve hatta İlahi mesajın hedefi bireyin özgürleÅŸtirilmesi ise zaten yaratan ve yaratılan iliÅŸkisinin özünde sevgi olması gerekir. İbadette, tehdit ve zorlama Kur’an’ın özüne terstir.

 

    O halde ibadet terimine kendi idrakimize göre, yaratanla yaratılan arasındaki hoÅŸnutluÄŸu saÄŸlayabilme ihtimali olan ve yaratılan tarafından gerçekleÅŸtirilen her türlü fiziksel ve ruhsal aktivitedir diye sınırlı bir tanımlama da getirebiliriz. GörüldüÄŸü gibi ibadet aktivitesinin mutlak surette yaratılanı Kur’an’da vaat edilen ve bireyin arzu ettiÄŸi hedefe ulaÅŸtırma gibi bir garantiden söz edilemez. Yaratılanın böyle bir beklenti içinde olması, meseleyi basit bir alışveriÅŸe dönüÅŸtürür. İşin özünde ise böyle bir ÅŸey yoktur. Böyle bir davranış beÅŸeri zaafların en aÅŸağı seviyede sergilendiÄŸi bir görünüÅŸe bürünür. Demek ki hedefi ÅŸaşırmamak lazım. Aksi halde birey farkında olmadan kaÅŸ yapayım derken göz çıkardığından haberi bile olmaz. İbadetin, mutlak surette bir karşılıkla ödüllendirileceÄŸi konusunda kesinlik olmadığından yukarıda bahsedilmiÅŸti. Bu konu sadece bireyler için deÄŸil; hatta son peygamber, o seçilmiÅŸ yüce varlık için bile geçerlidir. Kur’an’da ilgili ayeti hatırlayalım:

 

(Kur’an) 17-79 Sana özgü bir ibadet olarak, gecenin bir kısmında o Kur’an’la meÅŸgul olmak üzere uykudan uyan. Böylece Rabbi’nin seni övülmüÅŸ bir makama/Makam-ı Mahmud’a ulaÅŸtırması umulur.

 

    Kur’an’ı insanlığa tebiÄŸ ile görevli o Tanrı elçisinin, ki mesajı alan kendisi olduÄŸu halde Kur’an’la meÅŸgul olursa ruhsal tekâmülü ile Makam-ı Mahmud’a ulaÅŸabileceÄŸi belirtiliyor. Burada da görüldüÄŸü gibi kesinlik yoktur. Herhalde ibadetin en güzel ÅŸeklini son peygamberin gerçekleÅŸtirebileceÄŸinden kimsenin ÅŸüphesi olmaması gerekir. Buna raÄŸmen ortada sadece bir umut vardır. Bu ayetin bizlere de öÄŸrettiÄŸi baÅŸka bir gerçeÄŸi burada vurgulamak lazım. Son peygamberin Kur’an’la geceleri meÅŸgul olması ile kendisine müjdesi verilen ruhsal tekâmülü saÄŸlayabilmesinin üzerinde iyice düÅŸünmeliyiz. O peygamber ki hem Kur’an’ı tebliÄŸ etti ve hem de sözleri ve yaÅŸam tarzı ile Kur’an’ın açıklamasını yaptığı biliniyor. Bütün bunlara raÄŸmen son peygamberin gecenin sessiz bir vaktinde Kur’an’la meÅŸgul olmasının manası ne idi? Arzu edilen, Kur’an’ın sık sık vurguladığı gibi Kur’an ayetlerinin okunup düÅŸünülmesi midir? Bunun cevabını da gene Kur’an’da buluyoruz:

 

(Kur’an) 73-1,2,4 Ey örtüsüne bürünen!...
    Geceleyin kalk...
    ....ve Kur’an’ı ağır ağır ve düÅŸüne düÅŸüne oku.

 

    Kur’an’ı tebliÄŸ eden seçilmiÅŸ varlığın bile Kur’an’ı yavaÅŸ yavaÅŸ okuyup düÅŸünmesi isteniyorsa bizim de aynı yolu takip etmemiz gerekmez mi? Peki son dönemlere kadar bize ne yapmamız söylendi. Gözümüzü kapayıp Arap dilinde dua etmemiz. O zaman düÅŸünme fiili gerçekleÅŸebilir mi? Kur’an’ı okuyup düÅŸünemeyen kiÅŸi Kur’an’daki mesajı anlayabilirmi? Yoksa mesaj olarak aldığını sandığı ÅŸey    ilgililerin kendisine yönelttiÄŸi korkutucu direktifler midir? Korkan kiÅŸi Allah’ı ve dinini nasıl sevecek? Sevgisi dilinde midir ? Yoksa kalbine inmiÅŸ midir? Bu engelleme de suçlular kimlerdir? İlahi mesajda verilen gerçekleri örtenler deÄŸil mi?

 

    Din öÄŸretisi insan içindir ve indirilen kitaplar vasıtasıyla ulaÅŸtırılan bilgi ile biyolojik beden içine girmiÅŸ olanlara ruhsal hayatla ilgili hedefler gösterilir. Birey tarafından benimsenen hedeflerin bireyin idrakine baÄŸlı olduÄŸunu sanmaktayız. Her birey kendi hedefini belirleyebilir. Hedef kimisine göre cennettir:

 

(Kur’an) 19-61 Rahman’ın kullarına gaybda vaat ettiÄŸi Adn cennetlerine girecekler.

 

(Kur’an) 55-40,62 Rabbinizin makamından korkan kimseye iki cennet var
    Ä°kisinden baÅŸka iki cennet daha var.

 

    Bunlar ve benzeri çeÅŸitli ayetler inanmışlara cennetler vaat ederken, bazı ayetler ise çok daha farklı ÅŸeyler vaat eder:

 

(Kur’an) 9-72 Allah, mümin erkeklerle mümin kadınlara altından ırmaklar akan cennetler vaat etmiÅŸtir. Sürekli kalacaklardır orada. Adn cennetlerinde de tertemiz barınaklar vaat etmiÅŸtir. Allah’ın bir hoÅŸnutluÄŸu ise hepsinden büyüktür...

 

    Soru ÅŸudur: Birey cennet mi arzu eder? Yoksa Allah’ın bir hoÅŸnutluÄŸunu mu? Bunun cevabını herhalde bireyin kendisi verebilir. Bir tarafta her türlü imkanları ile cennet var, öbür tarafta ise Allah’ın sadece bir hoÅŸnutluÄŸu. Bireyin biyolojik bedeninin esaretinden kurtulma seviyesine göre sorunun cevabını verip talebini ona göre yapabileceÄŸini düÅŸünebiliriz. Aynı düÅŸünce ekseni üzerinde devam ederek Kur’an’a bakalım:

 

(Kur’an) 50-31,35 Ve cennet, takva sahiplerine yaklaÅŸtırılmıştır; hiç uzak deÄŸildir.
    Orada onlar için her ÅŸey var. Katımızda ise dahası da var.

 

(Kur’an) 3-14 ...Allah’a gelince varılacak yerin en güzeli onun yanındadır.

 

    Bu ayetlerde ise seçimi ve gerekli talebi yapacak olan gene insanın kendisi olduÄŸunu anlayabiliyoruz. Birey kendisine somut olarak ve beÅŸeri ihtiyaçlarına göre vaat edilen cenneti mi yoksa soyut olan Tanrı’nın katını mı tercih edecektir? Bilemeyiz. Yukarıda incelenen ayetlerde ilginç baÅŸka bir konu ise son peygamberle ilgili olan ve son peygambere gösterilen hedefle ilgilidir. Son peygambere, dikkat edilirse, Kur’an’ın gösterdiÄŸi hedef cennetler deÄŸildir. Makam-ı Mahmud’dur. Cennetler ise inanmış diÄŸer bireylere hedef olarak gösterilmektedir. Son peygambere gösterilen hedef olan Makam-ı Mahmud’un, cennetlerden çok daha yüce bir makam olduÄŸunu  düÅŸünebiliriz. İşin ilginç yanı böyle bir makam’a son peygamberin ulaÅŸabilmesi için gecenin bir vaktinde Kur’an’la meÅŸgul olması öneriliyor. Gerçekten de üzerinde ciddi olarak düÅŸünülmesi ve ders alınması gereken bir durum.

 

    Yukarıda bireyin nasıl bir seçim yapabileceÄŸinden bahsedilmiÅŸti. Sanırım bu tercih aslında kiÅŸinin iman derecesi ile ilgili olsa gerek.

 

    Yukarıda verilen ayetler hep biyolojik bedenin ölümünden sonra ki ödüllerden bahsederken bu ödüllerin garanti altında olmadığı da zaten belirtilmiÅŸti. İnanmış bireylerin ibadetlerini bir hedefe yönelik olarak ve bir ödül talep etmeksizin yapmaları sanırım ibadet konusunun özünü oluÅŸturur. Bu yaklaşım İsa’nın öÄŸretisinde açıkça farkedilir:

 

(Luka İncili) 17-10 Yapmanız gerekenlerin hepsini yaptığınızda ÅŸunu söyleyin: Bizler sıradan kullarız; biz sadece görevimizi yerine getiriyoruz.

 

    Sanıyorum önemli olan inanmış bireyin, hayatının belki bir döneminde otomatik olarak yerine getirdiÄŸi görevleri belki de daha sonraları bilinçli olarak yerine getirmesi arzu edilir. Aksi halde mesele kurallar dizisinin uygulanmasının dışına çıkmaz. Ancak Adem’in çocukları robot deÄŸildir. DüÅŸünebilir. Zaten Kur’an’da bizim düÅŸünmemizi kuvvetle öneriyor ki böylece belki de bazı gerçeklere gözümüzü açabiliriz ve bunun sonucunda  ise sanıyorum imanımız geliÅŸir. İmanımızın geliÅŸmesi ise inanmışların kulluk görevini hissederek yerine getirmelerine sebep olur. Bu zincirin sonucunda ise bireyin ruhsal tekâmülünü saÄŸlaması umulur ve ancak böyle bilinçli varlıkların Allah’ın yardımcıları olabileceÄŸini bekleyebiliriz. Vaat edilen ödüllere gelince onlar zaten bizim deÄŸil mi?

 

    Kur’an bir taraftan inanmışlara biyolojik ölüm sonrası alemdeki müjdelerden ve ödüllerin farklılığından bahsederken, diÄŸer taraftan inanmışların imanlarının da farklılığının altını çizer:

 

(Kur’an) 48-4 O,odur ki, müminlerin gönüllerine, imanları beraberinde iman geliÅŸtirsinler diye, mutluluk ve huzur indirdi...

 

(Kur’an) 30-60 ...İmanı kemale ermemiÅŸler seni hafifliÄŸe sevk etmesinler / seni küçümseyemeyeceklerdir.

 

    Olabilir ki bireyin imanının artması, bireyin, yeni gerçeklere gözünü açmasına ve böylece ruhsal olarak tekamül etmesine ve sonucunda bireyin yaÅŸamını etkileyerek hedefe giden yolda ilerleyebilmesine ve dolayısıyla ödülünün de farklı olmasını saÄŸlayabilir. İman derecelerinin varlığı ve bunun bireyin yaÅŸamına etkisinin ne olabileceÄŸi tabiatıyla İlahi mesajın kaynağı tarafından bilinecektir. Bunu da ÅŸu Kur’an ayetinde görebiliyoruz:

 

(Kur’an) 64-16 O halde gücünüz ölçüsünde Allah’tan korkun, dinleyin, itaat edin. Ve benlikleriniz için bir hayır olarak infakta bulunun. Nefsinin cimrilik ve doymazlığından korunanlar, kurtuluÅŸa erenlerin ta kendileridir.  

 

    Ayetin ilk cümlesinde inanmışlara Allah’tan güçleri ölçüsünde korkmaları öneriliyor. Toplumda kasları en güçlü olan kiÅŸiler mi kastediliyor? Sanmıyorum. Kastedilen olsa olsa ruhsal güçtür. Ruhsal gücün miktarının ise imanla ilgili olduÄŸunu düÅŸünebiliriz. Aksi halde Eski Ahit’te verilen ve Kur’an’da da teyit edilen müjde gerçekleÅŸmeyecektir:

 

(Kur’an) 21-105 Andolsun, Zikir’ den sonra Zebur’da ÅŸunu yazmıştık: Yeryüzüne barışsever kullarım varis olacaktır.

 

     Ä°manı güçlü olanın, imanı ölçüsünde gerçekleri anlayıp hem kendisi, hem de çevresi ile barış içinde olmasının bir sebep-sonuç iliÅŸkisi olduÄŸunu söyleyebiliriz. Ancak böyle bir kiÅŸinin barışçıl davranması, hiçbir zaman zayıflık olarak da algılanmamalıdır. İnanmışların niçin ibadet ettiklerini sorarsak, cevabını  Kur’an çok kısa yoldan verir:

 

(Kur’an) 51-56 Ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet/kulluk etsinler diye yarattım. 

 

    Yaratılışımızın hedefi, o halde, Yüce Yaratan’a ibadet etmektir, Yaratan’a kulluk yapabilmektir. Kur’an Allah’a kulluk yapmanın ne olabileceÄŸinin iÅŸaretlerini de vermektedir:

 

(Kur’an) 3-17 Kullar ki sabredenlerdir, özü-sözü doÄŸru olanlardır, hak huzurunda duranlardır, nimet ve imkanlardan baÅŸkalarını yararlandıranlardır, seherlerde bağışlanmak için yakaranlardır.

 

(Kur’an) 4-36 Allah’a kulluk edin. O’na hiçbir ÅŸeyi ortak koÅŸmayın. Ana-babaya, akrabaya, yetim ve öksüzlere, yakın komÅŸuya, yanınızdaki arkadaÅŸa, yolda kalmışa, size bağımlı olanlara iyi ve güzel davranın. Allah kasılıp böbürlenen şımarıkları sevmez.
 

(Kur’an) 25-63,64,67,68 Rahman’ın kulları, yeryüzünde böbürlenmeden/rahatsız etmeden yürüyen kiÅŸilerdir...
    Geceleri, Rableri huzurunda secde ederek, ayakta durarak geçirirler.  
    Onlar harcadıkları zaman ne savurganlığa saparlar, ne de cimrilik ederler...
    Onlar Allah’ın yanında bir baÅŸka ilaha yakarmazlar/davet etmezler. Allah’ın saygıya layık kıldığı canı haksız yere almazlar. Zina etmezler.Bunları yapan cezaya çarpılır.

 

    Verilen ayetlerden anlayabildiÄŸimiz kadarı ile, Allah’ın kullarının, Allah’a kulluk etmelerinin ölçüsü esas olarak bireylerin toplum içindeki yaÅŸam ÅŸeklidir. Öyle bir yaÅŸam tarzı ki, böyle bir yaÅŸam günümüzde medeni toplumların medeni bireylerinin yaÅŸamını andırmaktadır. Medeniyetten kastedilen teknolojik geliÅŸme deÄŸildir. Yukarıdaki Kur’an ayetlerinde tarif edilen birey davranışları, insanı esas alan bir yaÅŸamı özetler. Burada insan ne baÅŸka insanlar için ne de toplum için istismar edilecek bir vasıta deÄŸildir. Esas olan insanın kendisidir, insanın mutluluÄŸudur. Dikkat edilirse bu ayetlerde yardıma ihtiyacı olabilecek bireylerin inancına yönelik hiçbir iÅŸaret yoktur. Yardım edilecek olan, insandır. Ayetlerde hiçbir ayırım söz konusu deÄŸildir. Dil, inanç, renk ve millet ayırımı yoktur. Mesajın kaynağının yüceliÄŸi, zaten ayrımcılığa izin vermez. GörüldüÄŸü kadarı ile, yedinci asırda Muhammed vasıtası ile yapılan Kur’an tebliÄŸi, çok ileri bir toplumu, dünyaya model olabilecek ve belki geleceÄŸin dünyasında oluÅŸturulabilecek bir toplumu hedef olarak göstermektedir.         

 

    Yukarıda verilen ayetlerde Allah’ın kullarının yaÅŸam biçimi özetlenmektedir. Burada; kendilerine biz Allah’ın seçilmiÅŸ kullarıyız diyenlerin (Yahudiler), veya biz kurtuluÅŸa erenleriz çünkü biz Hıristiyanlarız diyenlerin, ve biz Müslümanlarız biz cennete gireceÄŸiz diyenlerin, kendilerine ÅŸu soruyu sormaları gerekir. Ben bu ayetlerde belirtilenlerin ne kadarını yerine getiriyorum? Herhalde tatmin edici cevap alabileceklerin sayısı bütün bu toplumlarda fevkalade az olacaktır. DiÄŸer yönden gene verilen ayetlerde Yaratana yönelik yakarışla ilgili eylem çok az yer tutarken çoÄŸunluk hep insanı, bireyin kendi dışındaki varlıklara yönelik davranışını, ibadetin, kulluk eyleminin merkezine koymaktadır. Bütün bu söylenenleri bakın derviÅŸ Yunus nasıl da özetlemiÅŸ:

 

    Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz deÄŸil.

 

    Ä°badet etme veya kulluk etmenin yaratılışla ilgisi ilahi mesajın kaynağı bakımından ilgili Kur’an ayetinde verilmiÅŸti. Ancak inanmışların ibadetlerinin amacının belki cennet kavramı ile açıklanan ve ölüm sonrası hoÅŸnutluÄŸu saÄŸlama ve cezalandırılmamaya yönelik olduÄŸunu biliyoruz. Bunun bir baÅŸka ifadesi ise KurtuluÅŸ olarak da ifade ediliyor. GörünüÅŸe göre Eski Ahit takipçileri kendilerinin, Yeni Ahit bağımlıları kendilerinin ve sadece kendilerinin müslüman olduÄŸunu iddia eden ve Kur’an’a uyduklarını söyleyenler de kendilerinin kurtuluÅŸa ereceÄŸine inanırlar. Ancak Kur’an bu konuda da kesin olarak bu belirsizliÄŸe çözüm getiriyor:

 

(Kur’an) 26-89 Yalnız temiz bir kalple Allah’a varan kurtulur.

 

    Ä°badet konusunun sadece yeryüzünde yaÅŸayan insan topluluÄŸu için olmadığını yaratılışın gerekçesinde açıklayan ve biraz önce verilen Kur’an ayetinde (51-56) görmüÅŸtük. DiÄŸer bazı Kur’an ayetleri ise ibadet olayının üç boyutlu madde evrenimizin dışında da devam ettiÄŸini belirtir:

 

(Kur’an) 21-19 Göklerde ve yerde kim varsa O’na aittir. Ve onun katındakiler, O’na ibadet etmekten ne çekinirler ne de yorulurlar.

 

(Kur’an) 7-206 Rabbinin katında olanlar, büyüklük taslayıp O’na kulluktan yüz çevirmezler; O’nu tespih ederler ve yalnız O’na secde ederler.

 

    Tanrı katı, dünyada yaÅŸayan insanlara sürekli olarak pek çok Kur’an ayetinde(50-35)(3-19) gibi hedef olarak gösterilmiÅŸtir. Hatta bu hedef, pek çok inanmışın ulaÅŸmaya çalıştığı cennet veya cennetler hedefinden de daha yüksek ve ulaÅŸmaya deÄŸer bir hedef olarak gösteriliyor. Bu hedefe inanmışların, mevcut Kur’an ayetlerine göre nasıl ulaÅŸacakları açık deÄŸildir. Ancak İsa peygamberle ilgili bir ayet bize ışık tutabilir:

 

(Kur’an) 3-55 Allah ÅŸunu da demiÅŸti: “Ey İsa, senin canını alacağım seni kendime yükselteceÄŸim; seni inkar edenlerden uzaklaÅŸtırıp arındıracağım...

 

    Anlaşıldığı kadarı ile biyolojik ölüm sonrası, biyolojik bedeni dünya hayatında kullanmış olan ruhsal özümüzün dünya hayatındaki fiillerin bir ödülü olarak Tanrı katına yükseltilmesi beklenebilir. Fakat Tanrı katında Tanrı ile yüz yüze yaÅŸayacağımızı düÅŸünmek olsa olsa beÅŸeri bir düÅŸünce ürünü olabilir. Yukarıda İsa peygamberle ilgili olan ayette “Tanrı’nın İsa’yı arındırması” fiilinin, İsa’nın Tanrı katına yükseltilmesinden sonra mı yoksa daha önce mi olacağı açık deÄŸildir. Ancak inanmışların arındırılmasının bu dünya hayatında olduÄŸuna iÅŸaret eden ayetler çoktur:

 

(Kur’an) 24-21 ...Allah’ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, içinizden tek kiÅŸi bile sonsuza dek temize çıkamazdı. Ama Allah dilediÄŸini arıtıp temizliyor.

 

(Kur’an) 24-30 Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını yere indirsinler. Bu onlar için daha arındırıcıdır. 

 

    Örnek olarak verilen iki ayet dışında diÄŸer bazı Kur’an ayetleri (62-2)(8-1,2,3)(74-1,2,4,5) gibi ayetler ve diÄŸerleri arınmanın bu dünya hayatında olduÄŸunu anlatır. Zaten dünya hayatının  planlanması, (ki Kur’an bunu Misak adı altında belirler) biyolojik bedenin içinde iken, görmediÄŸimize inanmamızla baÅŸlayan ve dünya hayatında yaratılış hedefine gerekli hizmeti yaparak arınma ve sonrasını gerçekleÅŸtirme deÄŸil midir?

​

    Ä°badet etmeyi, daha önce de belirtildiÄŸi gibi, Kur’an kulluk etme olarak tanımlıyor ve kulluk etme konusu ise bazı ayetlerde verilmiÅŸti (3-17)(4-36).  Bu tanımlamalar dünya insanlarına yöneliktir. İbadetin Tanrı katında da devam ettiÄŸi ve Tanrı katındakilerin de sadece Tanrı’yı tespih edip yalnız O’na secde ettiklerini de anlıyoruz (7-206). İlahi sistemin iÅŸleyiÅŸinde görevli oldukları kutsal kitaplardan anlaşılan melekler konusunda ise Kur’an’ın yaklaşımı ÅŸöyledir.

 

(Kur’an) 43-19 Rahman’ın kulları olan melekleri diÅŸiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar?..

    Melekler de Tanrı’nın kulları arasında sayılıyor. Adem’in yaratılışı ile ilgili ayeti hatırlayalım.

 

(Kur’an) 17-61 Hani meleklere: “Adem’e secde edin” demiÅŸtik; onlar da secde etmiÅŸlerdi. Ama İblis secde etmemiÅŸ...

 

    Tanrı, yarattıklarının hepsinin sadece kendisine ibadet etmesini ister. Bu konu kutsal kitaplarda sürekli vurgulanan ana konudur. Yukarıdaki ayette ise, Tanrının yarattığı meleklerin gene bir yaratılmış olan Adem’e secde etmeleri isteniyor. Hemen ÅŸu soruyu sormak lazım.. Yukarıdaki ayette (17-61) adı geçen Adem kim olabilir? Kutsal kitaplarda anlatılan pek çok ÅŸeyin sembolik olduÄŸu varsayımından hareketle bu konunun üzerinde de ciddi olarak düÅŸünülmesi gerekir. Kim bilir Kur’an’ın insanlığa verdiÄŸi bir müjde daha gerçekleÅŸir. Kur’an ne diyordu:

 

(Kur’an) 7-7 Onlara bir ilmin tanıklığında bütün serüveni mutlaka anlatacağız....

 

    Kur’an yaratana kulluk etme veya ibadet etme ile ilgili ayetlerden olup daha önce verilmiÅŸ olan bir ayette (3-17) ibadet edenlerin “seherlerde bağışlanmak için yakaranlar” olduÄŸunu bahseder. Gerçekten Yaratan’a yakarma veya dua, ibadetin ana unsurlarından birisi gibi görünüyor. Yaratan’a yakarmanın Yaratan yönünden önemi aÅŸağıdaki Kur’an ayetinde gösteriliyor:

 

(Kur’an) 40-60 Rabbiniz buyurmuÅŸtur ki: “Dua edin bana, cevap vereyim size. Kibre saparak bana ibadetten uzaklaÅŸanlar aÅŸağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir.”

 

    Bu ayette Yaratan, yaratılan iliÅŸkisinde; Yaratan’ın yaratıcı gücünün olaÄŸanüstülüÄŸünü ve yaratılanın zayıflığını kabullenerek istekte bulunduÄŸunda, gerekli ÅŸekilde cevap verileceÄŸi müjdesini fark ediyoruz.

 

    Ä°sa’nın öÄŸretisinde de benzer müjdeyi görüyoruz:

 

(Luka İncili) 11-9 Size ÅŸunu söylüyorum, isteyin alacaksınız; arayın, bulacaksınız; kapıyı vurun, kapı size açılacaktır. Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapıyı çalana, kapı açılır.

​

    Ä°nanmış bireyin Yaratan’dan ne istediÄŸi konusunda da düÅŸünülmesi gerekir. Konu dünyaya yönelik midir, yoksa inanmış varlığın istediÄŸi, Yunus’un “bana seni gerek seni” dediÄŸi gibi ruhsal bir ödül mü olmalıdır. Belki de bu sorunun cevabını İsa’nın öÄŸretisinde bulabiliriz.

 

(Luka İncili) 12-22 İsa, öÄŸrencilerine ÅŸöyle dedi: “Bu nedenle size ÅŸunu söylüyorum; Ne yiyeceÄŸiz diye canınız için, ya da ne giyeceÄŸiz diye bedeniniz için kaygılanmayın.

 

(Luka İncili) 12-30 Dünya ulusları hep bu ÅŸeylerin peÅŸinden giderler. Tanrı bunlara ihtiyacınız olduÄŸunu bilir.

 

(Luka İncili) 12-31 O yüzden Tanrı’nın egemenliÄŸinin peÅŸinden gidin. O zaman ihtiyaçlarınız size zaten verilecektir.

 

    Ä°ÅŸin ilginç yanı İncil bağımlısı olan Batı dünyasının maddeye verdiÄŸi deÄŸer ve daha fazla maddi zenginlik elde etmek için dünya çapında yaptıkları fiiller insana ister istemez ÅŸu soruyu sorduruyor:

 

    Bu toplumlar hiç İncil okumazlar mı? Yoksa okudular da anlamadılar mı?

 

Kim bilir her konuda olduÄŸu gibi bu konuda da beÅŸerin dengeli davranması; hem bu yaÅŸam için çalışması hem de gayb için gayret göstermesi gerekir. Hepimizin birbirimiz için vasıta olduÄŸumuzu biliyoruz. Kur’an bazılarına dünya nimetlerinin daha fazla verildiÄŸini de belirtir. İşte burada önümüze gelen mesele paylaşım konusudur. Kur’an’ın bireylerin maddi varlıklarının paylaşımı konusunda bir aritmetik esas getirdiÄŸini de sanmıyorum. Dağıtım bireyin  kendi vicdanına kalmıştır. Kanaatimce bu dağıtım ülkemizde olduÄŸu gibi sadece bayramlarda belli miktarlarda verilen rakamlar olmamalıdır. Dağıtımın takvimi yoktur. Paylaşım kanaatimizce her ÅŸekilde olabilir. Bireylere dağıtım yapılabildiÄŸi gibi, topluma hizmet edecek sosyal tesisler; okul, hastane vs. gibi binaların yapımı ve donanımı veya ihtiyacı olan öÄŸrencilerin eÄŸitimleri için ya bireylere veya bu amaçla kurulmuÅŸ düzgün çalışan kurumlara katkı gibi çeÅŸitli fiiller de paylaşım içine girecektir. Çünkü bütün bu fiiller daha mutlu bir toplum oluÅŸmasına yardım eder.

 

    Din öÄŸretisinin bir hedefi de mutlu bir toplum oluÅŸması deÄŸil midir? Ayrıca dinin ana hedeflerinden birisi aydınlanmış bireylerden oluÅŸan medeni toplumlar yaratmak deÄŸil midir? Mabedler sadece bazı toplu ritüellerin yerine getirildiÄŸi yapılar olmamalıdır. Onlar, toplumu her yönden bilgilendirmeye, aydınlatmaya da yönelik görev yapmalıdır. Cami ve mescitlerde Cuma hutbesinin ana hedefi bu deÄŸil midir. GeçmiÅŸte ibadet yerlerinin amaç dışı kullanıldığını hatırlayalım. Ancak günümüzde bireylerin aydınlanması için okullar vardır ve okullarda yetkili öÄŸretmenler eÄŸitimi vermelidir. EÄŸitilen bireyler toplumun geleceÄŸi olduÄŸundan, her ülkede eÄŸitim en üst düzeyde yapılmalıdır. EÄŸitimin sadece öÄŸrencilere teknolojik bilgi aktarımı olmadığını, öÄŸrencilerin robot deÄŸil insan olmalarını saÄŸlayacak eÄŸitimin verilmesi gerektiÄŸinin altını çizerek belirtmekte yarar görürüm.

 

    Özellikle ülkemizde cami yapımına, toplum çok önemli bir katkı yapmaktadır. Bu katkılar ya bireysel olarak veya dernekler aracılığıyla ve derneklere yapılan bağışlar ile olmaktadır. Camilerin görevi kanaatimizce hem inanmışların toplu ibadet etmelerini saÄŸlamak için hem de toplumu bilgilendirmektir.

 

    Cuma günleri camilerde okunan hutbelerin toplumu bilgilendirmeye yönelik olduÄŸu belirtilmiÅŸti. Kur’an’ın tebliÄŸ edildiÄŸi dönem ve konum yedinci asırdaki Suudi Arabistan’dır. O günkü iletiÅŸimin son derecede zayıf olduÄŸunu söylemeye gerek yoktur. Günümüzde ise toplum zaten basın yayın organları ile sürekli olarak bilgilendirilmektedir. O halde ülkemizdeki gibi çok büyük sayıda cami yapımına gerek var mıdır? EÄŸer mesele inanmışların namaz kılmaları ise bireysel olarak ta bu ibadet yerine getirilebilir. Sadece Cuma veya bayram namazı kılınması için bu kadar camiye ihtiyaç var mıdır? Cami yapımı için kullanılan kaynaklar topluma hizmet saÄŸlayacak baÅŸka konulara yönlendirilirse acaba daha uygun olmaz mı? Tekrar edersek; din öÄŸretisi toplumu aydınlatmak ve bu sayede daha mutlu bir toplum oluÅŸturmak ise, önerdiÄŸimiz yöntem din öÄŸretisinin özüne daha uygun deÄŸil midir?

Daha yukarıda verilen ve Allah’ın kullarının fiillerini belirten ayetlerde (3-17)(25-67), üzerinde durulan bir konunun paylaşım olduÄŸunu hatırlayalım. Paylaşım konusu Kur’an’da, Arap dilinde infak kelimesi ile ifade edilir ve pek çok ayette karşımıza çıkar:

(Kur’an) 8-2,3 İnanmış olanlar o kiÅŸilerdir ki,...


    Namazı dosdoÄŸru kılarlar onlar. Ve kendilerine rızık olarak sunduklarımızdan bol bol dağıtırlar.

 

(Kur’an) 57-7 Allah’a ve resulüne iman edin; sizi üzerinde buyruk sahibi yaptığı ÅŸeylerden baÅŸkalarına bol bol verin. İçinizden iman eden ve infakta bulunanlar için büyük bir ödül vardır.

 

(Kur’an) 16-71 Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır.
    Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp ta hepsi onda eÅŸit hale gelmiyor. Allah’ın nimetini mi inkar ediyor bunlar.

 

(Kur’an) 3-133,134 ....cennete doÄŸru yarışır gibi koÅŸun. O, takva sahipleri için hazırlanmıştır.
    Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler...

 

    Paylaşıma yönelik olan ayetlerden sadece çok az sayıda olanı yukarıda verilmiÅŸtir. Dikkatimizi hemen çeken bir ayet ise bazı inanmışların sadece varlıkta deÄŸil, darlıkta da infak ettikleridir. Acaba onlar kimlerdir?

 

    Bir paylaşım yolu olarak ihtiyacı olanların doyurulması herhalde arzu edilen bir fiildir ve Kur’an’ın mesajına uygundur. Ancak ülkemizde özellikle Ramazan ayında bazı kurumların düzenlediÄŸi ve topluma açık iftar sofraları herhalde doÄŸrudur. Fakat geçmiÅŸte zaman zaman basın yayın organlarından öÄŸrendiÄŸimiz ÅŸekliyle bazı bireylerin gösteriÅŸli iftar sofraları düzenlemeleri acaba doÄŸrumudur? Kur’an’a uygun mudur? Bu soruların cevabı olarak, böyle bir sofraya kimlerin ve niçin çağırılmasının gerektiÄŸini İsa’nın öÄŸretisinde açık bir ÅŸekilde görüyoruz:

 

(Luka İncili) 14-13,14 Bir ziyafet verdiÄŸinizde yoksulu, kötürümü, sakat ve körleri çağırın.
    Ve siz kutsanacaksınız, çünkü çağırdıklarınız size karşılık verecek durumda deÄŸillerdir. 

 

    Ä°badet teriminin toplumumuzda genel kabul gören bazı baÅŸka yönlerine de bakalım. Bunlardan örnek olarak namaz, oruç, hac, kurban gibi bazılarını sayabiliriz. Namaz konusu toplumumuzda en çok kabul gören ibadet yöntemidir. Çünkü namazda kiÅŸinin sadece vaktini ayırması yetmektedir. Hac veya kurban kesmede olduÄŸu gibi para harcamayı gerektirmez. Ülkemizde inanmış olanların camide veya mescitte toplu olarak veya ayrı yerlerde veya evinde bireysel olarak gerçekleÅŸtirdiÄŸi namaz ibadeti her gün beÅŸ defa yerine getirilir. Ancak AteÅŸ bu sayının dört olması gerektiÄŸini ifade eder. EÄŸer öyleyse Kuran’da olmayan bir görev niçin yerine getirilir? Bilinmez. Ayrıca Kur’an namazın mutlak surette topluca kılınmasını da emretmez. Namazın ülkemizdeki gibi resmi bir görevli tarafından yönlendirilmesini de söylemez. Gerçekten ne Kur’an’da hatta ne de İncil’de din adamlarından bahsedilmez; ancak Kur’an ilim verilenlerden söz eder.  Kur’an ibadetin/kulluÄŸun Yaratan’la yaratılan arasında olduÄŸunu gösteriyor ve namazda Kur’an’ın ağırlık verdiÄŸi bir ibadet ÅŸekli olup evde de yerine getirilebilecekken ülkemizde niçin çok sayıda cami olduÄŸu ve camilerin sayısının da her gün niçin artmakta olduÄŸunu anlamak mümkün deÄŸildir.

 

    Kur’an’dan öÄŸrendiÄŸimize göre gönderilen diÄŸer peygamberler de namaz kılıyorlardı. Ancak onların namazının günümüzdeki namaz ile benzerliÄŸi nedir? BilindiÄŸini sanmıyorum. Örnek olarak Kur’an’a göre, Musa’ya verilen emir ÅŸöyle idi:

 

(Kur’an) 20-14 İlah yok benden baÅŸka. O halde bana kulluk/ibadet et ve namazını, beni hatırlayıp anmak için yerine getir.

 

    Son peygambere de ÅŸu söyleniyor:

 

(Kur’an) 18-24 ....UnuttuÄŸunda, Rabbini an..

 

    Ä°brahim’le   ilgili olarak ise ÅŸunu görüyoruz:

 

(Kur’an) 14-35,40 Bir zaman İbrahim ÅŸöyle demiÅŸti:
    “Rabbim, beni, namazı özenle yerine getiren bir insan yap. Soyumdan bir kısmını da. Rabbimiz, duamı kabul et.

    Ä°sa’nın da namaz kıldığını gene Kur’an’dan anlıyoruz:

 

(Kur’an) 19-31 “Beni bulunduÄŸum her yerde kutsal ve bereketli kıldı. YaÅŸadığım sürece bana namazı, zekatı önerdi”

 

     Görülüyor ki Muhammed’den önce de namaz vardı. Ancak nasıl yerine getirildiÄŸini bilmiyoruz. GeçmiÅŸ dönemlerle ilgili olarak, Eski Ahit’te teyidi olmasa da, Kur’an’a göre İbrahim’e verilen emirde; İbrahim zamanında Kabe’nin tavaf edildiÄŸini ve rüku ve secde edenler olduÄŸunu ÅŸu ayette gördüÄŸümüzü de belirtelim:

 

(Kur’an) 2-125 ... İbrahim ve İsmail’e ÅŸu sözü ulaÅŸtırmıştık: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, ruku-secde edenler için evimi temizleyin.”

​

    Bugün bildiÄŸimiz durumunda namaz; Tanrı huzurunda yerine getirildiÄŸi kabul edilir ve kıyam etme , rüku ve secdeyi içerir ve bazı Kur’an sureleri okunur. Özünde Allah’ı anma ve Yaratan’ın tekliÄŸini kabul edip yüce gücü önünde eÄŸilmedir ve birey bunu yaparak kendisinin güçsüzlüÄŸünü kabul eder. GeçmiÅŸte diÄŸer peygamberlerin kıldığı namazın ÅŸekil olarak bugün Kur’an’ı takip edenlerin kıldıkları namazdan farklı olması ve hatta geçmiÅŸteki peygamberlerin dualarının günümüzdeki namaz dualarından farklı olması ihtimali vardır. Ancak bu farklılıkların  hiçbir önemi olduÄŸunu sanmıyorum. Unutmayalım, Kur’an namazda hangi duaların okunacağını belirtmez. Gerçekten Kur’an’ın yüceliÄŸi ve zaman üstülüÄŸü  de zaten burada görülüyor. İnsanı hiçbir zaman sınırlar içine hapsetmeyen o yüce Kur’an çünkü ÅŸunu söylüyor:

 

(Kur’an) 73-20 O halde Kur’an’dan size kolay geleni okuyun.

 

Namaz sırasında inanmışlar yüzlerini Kıble’ye dönerler. Günümüzde Kıble , Mekke’de İbrahim’in yaptığı ev olan Kabe’dir. Kur’an’dan, Kur’an’ın iniÅŸi sırasında Kıble’nin deÄŸiÅŸtirildiÄŸini anlıyoruz. BaÅŸlangıçta Mescid-i Aksa kıble olarak kabul edilmiÅŸken daha sonra, Kur’an’a inananların yüzlerini Kabe’ye dönmeleri istenmiÅŸ ki bu uygulamaya Kur’an’a inanmayanlardan gelen tepki üzerine Kur’an açıklama getiriyor:

 

(Kur’an) 2-242 İnsanlar içinden bazı beyinsizler;”Onları yönelmekte oldukları Kıble’den ne çevirdi?” diyecekler. De ki:”DoÄŸu da Allah’ın batı da. O, dilediÄŸini dosdoÄŸru yola kılavuzlar.”

 

(Kur’an) 2-150 Nereden çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram’a çevir. Nerede olursanız olun, yüzünüzü ona doÄŸru çevirin ki, insanların elinde aleyhinize bir delil olmasın.

 

    Kur’an’a inananların yüzlerini Kabe’ye dönmesi belli bir ritüelle ilgili uygulamada birliÄŸi saÄŸlar. Yoksa bunun özel bir hedefi olduÄŸunu sanmıyorum. Çünkü Kur’an diyor ki:

 

(Kur’an) 2-115 DoÄŸu da batı da yalnız Allah’ındır O halde nereye dönerseniz orada Allah’ın yüzü vardır

 

Kur’an’ın özenle vurguladığı bir yönü ise namazın dosdoÄŸru kılınmasıdır. Kur’an bağımlılarının asırlardır yerine getirdikleri bir ibadet olan namazla ilgili olarak Kur’an niçin dosdoÄŸru namaz tanımlamasını getirmiÅŸ? Namazı sadece her gün belli saatlerde  yerine getirilen bir görev olarak anlamamamız gerektiÄŸi mi belirtiliyor? Yoksa namazın kısımları olan kıyam, rüku ve secdenin bilincinde  olarak namaz kılınması gerektiÄŸi mi vurgulanıyor? Herhalde öyle olsa gerek. Hatırlayalım; Kur’an inanmışların ayetler üzerinde düÅŸünmesini ister. Ayetler sadece Kur’an’daki ayetler deÄŸildir. Kur’an’a göre yaratılışın her parçası ve tamamı ayetlerdir 

 

(Kur’an) 51-20,21 Yeryüzünde ayetler vardır görürcesine bilenler için. Benliklerinizin içinde de, hala görmeyecek misiniz?

 

(Kur’an) 30-20 Onun ayetlerinden biri de sizi, topraktan yaratmasıdır.

 

(Kur’an) 30-21 Onun ayetlerinden biri de sizin için, kendilerine ısınasınız ve aranıza sevgi ve rahmet koysun diye nefislerinizden eÅŸler yaratmasıdır. Bunda iyice düÅŸünen bir toplum için elbette ayetler vardır.

 

(Kur’an) 30-22 Göklerin ve yerin yaratılmasıyla dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun ayetlerindendir. Bunda, ilim sahipleri için elbette ibretler vardır.                                                         

 

Ancak ayetler üzerinde düÅŸünerek, müminlerin imanının bilinçli olabileceÄŸini ve sonucunda da imanlarının artacağını, bunun da inanmışların ruhsal tekâmülünü saÄŸlayabileceÄŸini sanıyorum. Kur’an namaz öncesinde müminlerin suyla, el,yüz ve ayaklarını temizlemelerini ve baÅŸlarını suyla meshetmelerini ister. Su temizliÄŸi saÄŸlar; yani fiziksel temizliÄŸi. Arkasından ise bilincine varılarak namazın  kılınması gelir. Sanıyorum bunlar gereklidir ve bireyi hedefe yönelten sembolik ve aynı zamanda bir anlamı da olan fiillerdir. Yeri gelmiÅŸken, toplumumuzda namaz müminin miracıdır söylemini de hatırlayalım. Kur’an ancak ruhsal yönden arınmışların tanrı katına ulaÅŸabileceÄŸini müjdeler. İşte abdest alma ve namaz da bu çerçevede düÅŸünülürse belki konuyu daha iyi anlayabiliriz  Sırası gelmiÅŸken Kur’an’ın baÅŸka bir engin hoÅŸgörüsünü de burada belirtmek gereklidir:

 

(Kur’an) 4-43 Ey iman edenler! SarhoÅŸken ne söylediÄŸinizi bilinceye kadar, ... namaza yaklaÅŸmayın.

Bu hoÅŸgörü önünde saygıyla eÄŸilelim. Ayrıca ayetin içeriÄŸine tekrar dikkat edelim. Ayet namaz sırasında ne söylediÄŸimizi bilmemiz gerektiÄŸini vurgulamış. Bu durumda ÅŸu soruyu soralım. Ana dili Arapça olmayanlar namaz surelerini okurken ne söylediklerini biliyorlar mı? Sanıyorum büyük bir çoÄŸunluk için cevap olumsuzdur. Bu durumda kılınan namazların Kur’an’a uygunluÄŸu konusunu düÅŸünmek gerekmez mi? Bu problemin çözümünün güç olmadığını sanıyorum. Gene Kur’an’ın mesajının hoÅŸgörüsüne ve mesajın bireysel özgürlüÄŸe verdiÄŸi önceliÄŸe güvenerek ÅŸunu söyleyebiliriz. Öncelikle kiÅŸiler, üzerinde herhangi bir baskı uygulanmamalıdır ve kiÅŸi serbest bırakılmalı ve kararını kendi özgür iradesi ile vererek, 1- Ya hiç olmazsa Arapça namaz surelerinin manasını kendi dilinde öÄŸrenmelidir veya 2- Namazını kılarken namaz surelerini kendi ana dilinde okumalıdır veya 3- Daha farklı ve kendi vicdanının kabul edebileceÄŸi bir çözüm bulabilmelidir.

 

    Ä°badet uygulamaları içinde gördüÄŸümüz bazı baÅŸka konulara da deÄŸinilmesinde yarar olduÄŸunu sanıyorum. Kurban kesmeyi ele alalım. Gerek Kur’an’dan ve gerekse Eski Ahit’ten kurban kesme konusunun İbrahim’le baÅŸladığını biliyoruz. Tanrı’ya verdiÄŸi sözü yerine getirmek için oÄŸlu İshak’ı Tanrı’ya kurban etmek üzere iken, İbrahim’e yoktan bir kurbanlık koç saÄŸlandığını ve o hayvanın kurban edildiÄŸi Eski Ahit’in  Yaratılış bölümünde detaylı olarak anlatılır. İsrailoÄŸullarının kurban kesme ritueli Eski Ahit’in Çıkış ve Levililer bölümlerinde detaylı kuralları ile verilir.

 

İsa’nın öÄŸretisinde kurban konusunda bir yönlendirme görülmemektedir.İyileÅŸtirdiÄŸi bir hastaya, Musa’nın kanununa göre bir kurban kesmesini İsa’nın öÄŸütlediÄŸini biliyoruz:

​

(Matta İncili) 8-4 Sonra İsa adama, “Sakın kimseye bir ÅŸey söyleme!” dedi. “Git, kahine görün ve cüzamdan temizlendiÄŸini herkese kanıtlamak için Musa’nın kanununa göre kurban kes.”

Yeni Ahit’te bu bahsedilen olay dışında kurbanla ilgili baÅŸka bir ÅŸeye rastlanmaz. Yeni Ahit’in, Eski Ahit’in tamamlanması olarak düÅŸünüldüÄŸünü de biliyoruz. İsa, Yeni Ahit’teki öÄŸretisinde sürekli olarak Eski Ahit’in öÄŸretisinden yararlanır. Ancak Yeni Ahit’te, İsa’nın kendisinin, kurban kesme ile ilgili bir uygulaması yoktur. İncil bağımlıları esas kurbanın, İsa’nın kendisi olduÄŸunu kabul ederler.İsa’nın çarmıha gerilmesi ile dünyanın günahlardan temizlendiÄŸini ve İncil bağımlılarının günahsız olacaklarına inanırlar. Sanıyorum bu inanış din öÄŸretisinin bireyselliÄŸine ters düÅŸer.

    Kurban konusu, Kur’an’da aslında hac ile iliÅŸkilidir. Kabe’yi, hac için ziyaret edenlerin kurban kesmeleri istenmektedir. Hac ve kurban konusunda Kur’an’da verilenleri hatırlayalım:

 

(Kur’an) 22-27,28,29 İnsanlar için de haccı ilan et ki, gerek yaya olarak gerekse derin vadilerden gelerek, yorgun binitler üzerinde sana ulaÅŸsınlar.

​

             Kendilerine ait bir takım yararlara tanık olsunlar.  Kendilerine rızık olarak verdiÄŸi kurbanlık hayvanlar üzerine belirli günlerde Allah’ın adını ansınlar.İşte, bunlardan yiyin, sıkıntı içindeki fakiri de doyurun.

​

             Sonra, kirlerini atsınlar, adaklarını yerine getirsinler. Beytullah’ı tavaf etsinler.  

 

    Bu ayetlerde dikkatimizi çeken konu haccın insanlara ilan edilmesindeki ana amacın, hac için gelenlerin son peygamberi görebilmeleridir. Bugün bizler böyle bir olanaktan yoksunuz. DiÄŸer bir konu, hac için Kabe’ye gidenlerin kurban kesmeleridir. Ülkemizde, her sene hac mevsimi sonunda, hacca gitmeyenlerin de kurban kesmelerinin sebebini anlamak mümkün deÄŸildir. Sırası gelmiÅŸken, kurban ve kurban kesme konusunda diÄŸer bazı Kur’an ayetlerini hatırlayalım:

 

(Kur’an) 22-36,37 Biz o büyükbaÅŸ hayvanları da sizin için Allah’ın kutsallık niÅŸanları arasına koyduk.
              Onların ne etleri ne de kanları Allah’a asla ulaÅŸmaz; fakat sizin takvanız O’na ulaşır. 

 

(Kur’an) 5-27 Onlara Adem’in iki oÄŸlunun haberini de gerçek olarak oku.Hani ikisi de birer kurban sunmuÅŸlardı da birinden kabul edilmiÅŸti, ötekinden kabul edilmemiÅŸti. “Seni mutlaka öldüreceÄŸim.” dedi. Öteki:”Allah sadece takva sahiplerinden kabul eder.” dedi.

 

    Hac ve kurban konusunun iliÅŸkili olduÄŸu yukarıda belirtilmiÅŸti. Her iki konu baÅŸka bir ayette oruç konusu ile ele alınmaktadır:

 

(Kur’an) 5-97 Allah Kabe’yi, o saygıya layık evi, o saygıya layık ayı,o boynu baÄŸsız ve baÄŸlı kurbanlıkları insanlar için bir dayanak, bir güven unsuru kıldı...   

 

    Kurban konusu ile ilgili olarak verilen Kur’an ayetlerini dikkatlice okumak ve üzerinde derin derin düÅŸünmek gerekmiyor mu? Ayetlerin zaten mesajı içinde ve apaçık. Ancak her bireyin kendi mesajını kendisinin alabileceÄŸini sanıyorum. Kurban kesme konusunda verilen Kur’an ayetlerine bir baÅŸkasını da ilgisi dolayısıyla ilave edelim:

 

(Kur’an) 2-54 Hani Musa, toplumuna demiÅŸti ki: “Ey toplumum buzağıyı tanrı edinmenizle öz benliklerinize zulmettiniz. Hadi yaratıcınıza, Bari’nize tövbe edin; egolarınızı öldürün. Böyle yapmanız yaratıcınız katında sizin için daha iyidir.

 

    Sorulması gereken soru ÅŸudur. Kurban kesmek mi yoksa bireylerin egolarını öldürmesi mi daha kolaydır? Kurban kesmek hiçbir zahmet gerektirmez. Ancak egonun öldürülmesini düÅŸünelim. Ne kadar zor olduÄŸunu fark edebiliyor muyuz? Namaz kılan bir inanmışın kıyamı, rükuya eÄŸilmesi ve en sonunda secdesi gerçekte hiçliÄŸini kabul etmesi deÄŸil midir. Acaba namazımızı bilinçli mi kılıyoruz? Fiziksel aktivite ile yapılan bütün ibadetler sonuçta bireyi ruhsal ibadete mi hazırlamaktadır? Kanaatimizce evet. Ruhsal ibadete baÅŸlayan bireyin, diÄŸer insanlara karşı ego ile hareket etmesi mümkün müdür. Ben kuluma ÅŸah damarından daha yakınım deniyorsa, yaratılanda Yaratanı görmeye çalışmamız gerekmez mi? Ve ancak böylece Allah’ın dininin dünya insanına indiriliÅŸ gerekçesinin hedefe ulaÅŸacağını düÅŸünebiliriz. Bunun için de inanmışların kitaplarını okumaları ve anlayabilmek için de düÅŸünmeleri gerekir. Gerisi ise Allah’ın iznine baÄŸlıdır. Ama öncelikle niyet etmek gerekli. Daha önce belirtildiÄŸi gibi, bu izin ise istersek verilecektir.

 

    Kur’an, gerek Tevrat bağımlıları ve gerekse İncil bağımlılarının da namaz, oruç, kurban kesme, ve diÄŸerleri gibi ibadet yöntemleri olduÄŸunu çeÅŸitli ayetlerde belirtir ve daha sonra da konu ise ilgili olarak noktayı koyar:

 

(Kur’an) 22-67 Her ümmet için biz, bir ibadet ÅŸekli/ibadet yeri belirledik; onlar onu izlerler. Artık bu iÅŸ konusunda seninle çekiÅŸmesinler.

 

    Farklı olduÄŸu sanılan ancak aslında birbirinin devamı olan Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kur’an’da önerilen ibadetlerin bilinçli olarak yerine getirilmesi gereklidir. Aksi  halde olay yüzeysel kalmaya mahkumdur. İşin bu tarafına yönelik olarak Kur’an bakın ne diyor:

 

(Kur’an) 107-4,5,6,7 Vay haline o namaz kılanların ki, Namazlarından gaflet içindedir onlar. Riyaya sapandır onlar/gösteriÅŸ yaparlar. Ve onlar, yardıma, iyiliÄŸe engel olurlar.

 

    Çevremize baktığımızda Kur’an’ın tarif ettiklerine uyan pek çok kiÅŸi görmüyor musunuz?

    Yeni Ahit’te de aynı konuya deÄŸiÅŸik bölümlerde yaklaşılır.

 

(Yeni Ahit,Romalılar) 3-28 Bir kiÅŸiyi Tanrı huzurunda aklayan Musa’nın kanunlarına uyması deÄŸil sadece imanıdır.

 

(Yeni Ahit,Romalılar) 6-13 Bedenlerinizin organlarını haksızlığa araç ederek günaha sunmayın. Ölümden dirilenler gibi kendinizi Tanrı’ya adayın, bedenlerinizin organlarını doÄŸruluk araçları olarak Tanrı’ya sunun.

 

(Matta İncili) 12-6,7 Size ÅŸunu söylüyorum, burada tapınaktan daha üstünü var.
    Kutsal metinler diyor ki: “Ben sizin kurbanlarınızı deÄŸil insanlara merhametli olmanızı isterim.”

 

    Sanırım yukarıdaki ayete ek olarak, ibadetin manasının anlaşılması ve o yönde gayret gösterilmesi için İsa bakın ne diyor:

​

(Yuhanna İncili) 4-23 Kutsal Ruh’un gücü yardımıyla insanların, Tanrı’nın gerçeÄŸine uygun olan ve Tanrı’nın istediÄŸi ÅŸekilde gerçek ibadeti sunacağı zaman gelmiÅŸtir.

 

    Ä°sa’nın söylediÄŸi gerçek ibadet acaba nedir? Asırlardır insanların ibadet olarak yaptıkları fiiller o halde ne olabilir? Gene İncil’de Elçilerin İşlevi Bölümü’nde bakın ne deniyor:

 

(Yeni Ahit, Elçilerin İşleri) 17-24,25 Her ÅŸeyi yaratan Tanrı, yerin ve cennetin sahibidir fakat insan yapısı mabedlerde barınmaz. Tanrı’nın bizim sunabileceÄŸimiz hiçbir ÅŸeye ihtiyacı yoktur. Çünkü herkese hayat veren ihtiyacı olan her ÅŸeyi saÄŸlayan zaten Tanrı’nın kendisidir.

 

    Acaba bizim Yaratan’a sunabileceÄŸimiz ÅŸey arınmış bir kalp olmasın?

 

    Ä°ncil’de ve hatta Kur’an’da da deÄŸinilen bir husus çok eskilerde İsrailoÄŸulları’nın biz Yahudi’yiz deyip övünmeleri ve kendilerinin kurtuluÅŸa eriÅŸtiklerini ifade etmeleri olduÄŸu anlaşılıyor ki, buna Yeni Ahit bakın nasıl cevap veriyor:

 

(Yeni Ahit, Romalılar) 2-28,29 Gerçek Yahudi kimdir, sünnet olan mı? Dış Yapısında Yahudi olan ve sünneti fiziksel olan deÄŸil.
                       Gerçek Yahudi, içinde Yahudi olandır. Çünkü onun kalbi sünnet olmuÅŸtur ve bu ise Kutsal Ruh’un yardımıyladır. Yoksa yazılı kutsal kanunla deÄŸil. Böyle bir insan övgüyü diÄŸer insanlardan deÄŸil, Tanrı’dan alır.

 

    Verilen bu ayetler üzerinde, Kur’an’ın önerisine uyarak derin derin düÅŸünmemiz gerekiyor. Umarım her birimiz Yaratan’ın istediÄŸi gerçek ibadetimizi sunabiliriz. Gerek Yeni ahit ve gerekse Kur’an’da, beÅŸerin ibadetine yönelik olarak ifade edilen rahatsızlıklar Eski Ahit’te de görülür:

 

(Eski Ahit, YeÅŸaya) 29-13 Tanrı dedi ki: Bu insanlar bana ibadet ettiklerini belirtirler, fakat onların sözleri boÅŸtur ve kalpleri baÅŸka yerdedir. Onların din olarak bildikleri ÅŸey ezberlemiÅŸ oldukları bazı toplumsal kurallar ve toplumsal örf ve adetlerden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.

 

(Eski Ahit,YeÅŸaya) 58-6,7 Benim istediÄŸim oruç ÅŸudur:Esaret zincirlerini ve adaletsizliÄŸin boyunduruÄŸunu kaldırın, zulüm altındakileri serbest bırakın.

                         YiyeceÄŸinizi fakirle paylaşın, evinizi evsiz fakire açın, çıplak olanı giydirin, akrabalarınıza yardımı reddetmeyin.

 

(Eski Ahit,Yeremya) 9-25,26 Tanrı diyor ki: Mısır, İsrail ve çevre ülkeler ile çölde yaÅŸayanları cezalandıracağım an yaklaşıyor. Bu insanlar saçlarını kısa keserler, hepsi de sünnetlidir fakat onunla simgeleÅŸen ahit’e uymadılar. Gerek onlar ve gerekse İsrail’deki hiç kimse ahit’lerine sadık kalmadılar.

 

(Eski Ahit,HoÅŸeya) 8-11 İsrail oÄŸullarının günahlarından arınmak için yaptıkları daha fazla sayıdaki mihraplar sadece daha fazla günah iÅŸleyecekleri yerlerdir.     

​

    Anlaşılan o ki; beÅŸer son üç bin senedir gene aynıdır. Hala elmanın dışını süslemekte ama bir türlü içine girmemektedir. Din öÄŸretisinde esas, beÅŸerin insan olduÄŸunu hatırlamasıdır. O halde birey kendisine asırlardır ısrarla sunulan ve bunun için uÄŸrunda Tanrı elçilerinin can verdiÄŸi İlahi Mesajı, yani Allah’ın dinini, hiçbir  aracıya gerek görmeden kendisi okumalı, düÅŸünmeli ve kendi yolunu bulmaya çalışmalıdır. Allah’ın ilmi, hiç kimsenin  tekelinde olamaz. O kaynaÄŸa ancak Allah’ın kılavuzluÄŸunda ulaÅŸabiliriz ki bunun için de saf niyet ve emek gereklidir.  

Hedef


Cennet cennet dedikleri bir ev ile birkaç huri
isteyene ver onları bana seni gerek seni
Yunus Emre


HEDEF


    Daha önce kısaca bahsedilmiÅŸ olan, beÅŸerin hedefi konusunda ilgisi bakımından bazı Kur’an ayetlerini hatırlayalım:

 

(Kur’an) 11-6 “Yerde hiçbir debelenen yoktur ki, rızkı Allah’ın üzerinde olmasın. O, onun karar kıldığı noktayı da bilir, emanet edildiÄŸi yeri de, Her ÅŸey apaçık bir kitaptadır.”

 

(Kur’an) 6-98 Sizi bir tek canlıdan vücuda getiren O’dur. Bu oluÅŸumda bir karar kılma yeri var, bir emanet olarak kalma yeri. 

 

    Her iki ayette beÅŸer için herhalde dünya ve dünya hayatını, geçici kalınan bir konum olarak anlatırken, karar kılınan yani sürekli kalınacak baÅŸka bir konumun varlığı anlatılıyor. Bu konuda Aşık Veysel’den bir alıntı yapalım:

 

                                  “İki kapılı bir handayım. Gidiyorum gündüz gece”

 

    Veysel yukarıda verilen ayetleri ne kadar güzel açıklamış. Dünyayı ve beÅŸerin dünya hayatını iki kapılı bir hana benzetiyor. Kapılar biyolojik doÄŸum ve ölüm olurken, hanın, yani dünyanın sahibinin de biz olmadığımızı da vurgulamış oluyor. Karar kılınan konumun ne olduÄŸu ise pek çok Kur’an ayetinde belirtilmektedir:

 

(Kur’an) 10-56 O hayat verir, o öldürür. O’na döndürüleceksiniz.

 

(Kur’an) 24-42 Göklerin ve yerin mülkü/yönetimi Allah’ındır. DönüÅŸ Allah’a dır.

 

(Kur’an) 2-46 O ürperti duyanlar, Rablerine kavuÅŸacaklarını düÅŸünürler ve bilirler ki onlar, mutlaka O’na döneceklerdir.

 

(Kur’an) 7-29 ...Tıpkı sizi ilk yarattığı gibi O’na döneceksiniz.

 

(Kur’an) 6-108 Onların Allah dışında dua ettiklerine sövmeyin. Yoksa onlar da düÅŸmanlıkla ve bilgisizce Allah’a söverler. Biz her ümmete yaptığı iÅŸi bu ÅŸekilde süslü gösterdik. Sonra hepsinin dönüÅŸü Rablerinedir. O, onlara yapmakta olduklarını haber verecektir.

 

(Kur’an) 3-83 Hala Allah’ın dininden gayrısını mı arıyorlar? Oysa ki, göklerdeki ÅŸuurlular da, yerdekiler de ister istemez O’na teslim olmuÅŸlardır ve yalnız O’na döndürüleceklerdir.

 

    Yukarıda sadece birkaç tanesi örnek olarak verilen Kur’an ayetleri beÅŸerin hedefinin Yaratan’a dönüÅŸü olduÄŸunu gösteriyor. Hatta göklerdeki ÅŸuurluların da sonunda Yaratan’a döndürüleceÄŸini anlatıyor. Toplumumuzdaki Kur’an bağımlılarının çoÄŸunluÄŸunun hedefinin, biyolojik ölümleri sonrasında cennete gitmek olduÄŸunu devamlı duyarız. Bu hedef ise pek çok Kur’an ayetinde tekrarlanır. Bazı ayetlerde ise cennet terimi çoÄŸul olarak kullanılır ve farklı cennetler olduÄŸu belirtilir. Örnek olarak ÅŸu ayetleri hatırlayalım:

 

(Kur’an) 9-72 Allah, mümin erkeklerle mümin kadınlara altından ırmaklar akan cennetler vaat etmiÅŸtir...
sürekli kalacaklardır orada.

 

(Kur’an) 55-46,62 Rabbinizin makamından korkan kimseye iki cennet var. İkisinden baÅŸka iki cennet daha var.

 

    Ancak Kur’an, cennetten daha baÅŸka bir hedef olduÄŸunu da inananlara müjdelemektedir:

 

(Kur’an) 50-31,35 Ve cennet takva sahiplerine yaklaÅŸtırılmıştır, hiç uzak deÄŸildir. Orada onlar için her ÅŸey var. Katımızda ise dahası da var.

 

(Kur’an) 3-14 ...Allah’a gelince varılacak yerin en güzeli O’nun yanındadır.

 

(Kur’an) 28-70 O Allah’tır. Tanrı yoktur O’ndan baÅŸka. İlkte de sonda da hamd O’nadır. Hüküm de O’nundur. Ve siz O’na döndürüleceksiniz. 

 

    Kur’an’da gösterilen hedefin aslında bir vaat olduÄŸunu da gene Kur’an’dan öÄŸreniyoruz:

 

(Kur’an) 10-4 Allah’tan hak bir vaat olarak hepinizin dönüÅŸü yalnız O’nadır.

 

    Anlaşılıyor ki bireyin en yüksek hedefi Yaratan’ın katı olmalıdır. Bu verilen ayetler ister istemez insana derviÅŸ Yunus’un deyiÅŸlerini hatırlatıyor. Ne demiÅŸti derviÅŸ Yunus?

 

              Cennet cennet dedikleri bir ev ile birkaç huri
             İsteyene ver onları bana seni gerek seni  

 

    Kur’an’da bireye gösterilen bu hedefe nasıl ulaşılacak? Cevap gene Kur’an’da bulunabilir. Bazı Kur’an ayetlerini hatırlayalım:

 

(Kur’an) 84-6 Ey insan, sen Rabbine varmak için çok didinecek, sonunda ona kavuÅŸacaksın.  

 

    Bireyin Rabbine kavuÅŸması için çok didinmesi gerektiÄŸini verilen Kur’an ayeti belirtiyor. Çok didinmeyi birey bir dünya ömründe tamamlayabilir mi? Onu bilmiyoruz Ancak bireyin çok didinmesi sonucu nasıl dönüÅŸümler geçirerek kendisine gösterilen hedefe ulaÅŸabileceÄŸinin iÅŸaretlerini ise aÅŸağıdaki Kur’an ayetlerinde görebiliriz:

 

(Kur’an) 34-37 ...Sizi bize yaklaÅŸtırıp katımızda size yakınlık saÄŸlayacak olan ne mallarınız ne de çocuklarınız. İman edip barışa yönelik iÅŸ yapanlar müstesna.

 

(Kur’an) 29-69  Bizim uÄŸrumuzda didinenleri biz, yollarımıza elbette ulaÅŸtıracağız. Allah, güzel düÅŸünüp güzel davrananlarla mutlaka beraberdir.

 

(Kur’an) 5-35 Ey iman edenler! Allah’tan korkun; O’na varmaya vesile arayın. O’nun yolunda gayret gösterin ki, kurtuluÅŸa erebilesiniz.

 

(Kur’an) 73-19 Bu bir öÄŸüt verici, düÅŸündürücüdür. Dileyen, Rabbine doÄŸru bir yol edinir.

 

(Kur’an) 35-18 Arınıp temizlenen, kendi benliÄŸi için arınıp temizlenir. DönüÅŸ Allah’adır.

 

(Kur’an) 91-9 BenliÄŸi temizleyip arındıran gerçekten kurtulmuÅŸtur.

 

    Kur’an’da inanmışlara gösterilen hedef ilk bakışta cennetlerdir, ancak ulaşılmak için gayret edilmesi gereken hedefin Yaratan’ın huzuru olduÄŸu çeÅŸitli ayetlerde belirtilmektedir. Kur’an bu hedefe ulaÅŸmak için gayret göstermeyi KurtuluÅŸ olarak da adlandırır (Kur’an 5-35) gibi). Günümüzde İsa’nın öÄŸretisini takip edenler kendi inançlarına göre, İsa’ya inananların kurtuluÅŸa eriÅŸtiÄŸine inanırlar. İsa’nın kendini feda ederek çarmıhta ölmesi ile insanlığın günahlarının affedildiÄŸini kabul ederler. Halbuki böyle bir inanış Kur’an’da pek kabul görmez. Kur’an kurtuluÅŸun da bireyselliÄŸini öÄŸretir ki, bunu yukarıdaki Kur’an ayetlerinde de görüyoruz. Ancak İsa’ya inananların kurtuluÅŸa eriÅŸtiÄŸi fikrini ele alırsak; İsa’ya inanmayı, eÄŸer İsa’nın öÄŸretisini benimseyip onu günlük hayatımızda yaÅŸayabilmek olarak anlıyorsak, söylenen fikrin geçerliliÄŸini anlarız ki bu durumda da gene kurtuluÅŸun bireyselliÄŸine ulaÅŸmış oluyoruz.

 

    Ayrıca herhangi bir  topluluÄŸun Tanrı katında imtiyazlı olmasını düÅŸünmek Tanrı’nın adaletine aykırıdır ki Kur’an’ın indirildiÄŸi dönemde sadece kendilerinin kurtuluÅŸa eriÅŸtiÄŸini söyleyenlere Kur’an’ın cevabı açıktır:

 

(Kur’an) 3-73 “Hidayet Allah’ın kılavuzlamasıdır”... “Lütuf Allah’ın elindedir. Onu dilediÄŸinde verir.”

 

    Tanrı’nın insanlara hediyelerinde bir ayrıcalık yoktur. Olsa olsa ilahi plana uygun bir dağılım söz konusu olabilir. Hedefe ulaÅŸma konusunda yukarıda verilen ayetleri tamamlayıcı olarak, Eski Ahit’in Çıkış kitabının üçüncü bölümünde detaylı olarak anlatılan ve Kur’an’da ise kısaca bahsedilen;  Musa’nın Rab’bi ile konuÅŸması olayını hatırlayalım. Musa’ya alev içinde gördüÄŸü fakat yanmayan çalılıktan ÅŸöyle hitap edilmiÅŸti:

 

(Kur’an) 20-12 “Benim ben, senin Rabbin! Hadi pabuçlarını çıkar; sen kutsal vadide, Tuva’dasın.”

 

     Musa kutsal vadide olduÄŸu için ayakkabılarını çıkarmak zorunda kalıyorsa, yukarıda verilen ayetlerde anlatılan hedefe ulaÅŸabilmek için herhalde benliÄŸin temizlenmesi gerekir.Temizlenmeden kastedilen herhalde sadece beden temizliÄŸi deÄŸildir. Belki de Eski Ahit’te anlatılan ve mabede girmeden önce uyulması istenen temizlik ritüeli ve Kur’an’da bahsedilen abdest alma istenen temizliÄŸin baÅŸlangıcıdır.Olabilir ki Kur’an ayetlerinde anılan temizlik, ruhsal temizliktir. Gerçek temizliÄŸin ruhsal olduÄŸunu İncil metinlerinden anlıyoruz. İncil bağımlıları tarafından asırlardır uygulanan vaftiz olayını ilk uygulayan vaftizci Yahya’dır. Yahya günahlarından temizlenmek isteyenleri Åžeria nehrinde suyla yıkıyordu ve ÅŸunu söylüyordu:

 

(Matta İncili) 3-11 Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum. Ama benden sonra gelen daha güçlüdür...O sizi Kutsal Ruh’la ve ateÅŸle vaftiz edecek.

 

    Var olan dört tane İncil metinlerinden anladığımız kadarı ile İsa’nın öÄŸretisinde, Eski Ahit’tekine benzer kural ve kanunlar yoktur. İsa’nın öÄŸretisi sevgiyi önerir ve zaten kendi hayatı ile bunun örneÄŸini vermiÅŸtir. Her ne kadar kendisi, Yahya tarafından su ile vaftiz edilmiÅŸ ise de İsa hiç kimseyi su ile vaftiz etmemiÅŸtir. Aynı davranışa yönelik açıklamayı Pavlus’un Korintlilere Birinci Mektubu’nda da görüyoruz.

 

(YeniAhit,1.Korintliler) 12-13 İster Yahudi ister Grek, ister köle ister özgür olalım, hepimiz bir beden olmak üzere aynı Ruh’la vaftiz olduk.

 

    Pavlus İsa’nın öÄŸretisini kabul eden herkesin Ruh’la vaftiz olduÄŸunu yani Ruh tarafından ruhsal arınmasının saÄŸlandığını söylüyor. Ancak İncil bağımlılarının İsa’nın öÄŸretisini yerine getirip getirmedikleri konusundaki cevabı zaten o toplumlara bakarak görebiliriz. İncil bağımlılarından acaba ne kadarı İncil’i günlük hayatında uyguluyor? EÄŸer uygulama toplumun geniÅŸ bir yüzdesine hakim olsa idi günümüz dünyası çok daha farklı olabilirdi.

 

    GörüldüÄŸü gibi İncil’de de söylenen, gerçek temizlenmenin ruhsal temizlenme olduÄŸudur. Ruhsal temizlenmenin baÅŸarılabilmesi konusunda da Kur’an bazı ipuçları vermektedir:

 

(Kur’an) 24-30 Mümin erkeklere söyle; Bakışlarını yere indirsinler. Irzlarını korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır. 
 

(Kur’an) 62-2 O Allah’tır ki, ümmilere içlerinden bir resul göndermiÅŸtir de o, onlara Allah’ın ayetlerini okur, onları arıtıp temizler, onlara Kitap ve hikmeti öÄŸretir.

​

(Kur’an) 9-108 ... Daha ilk gününde takva üzerine kurulan bir mescit, içinde namaz kılman için çok daha uygundur. Temizlenme arzusu taşıyan erler vardır o mescitte. Allah temizlenenleri sever.

 

(Kur’an) 33-32,33 Ey peygamber hanımları!...

                İlk cahiliye yürüyüÅŸü gibi kendinizi teÅŸhir ederek yürümeyin. Namazı kılın, zekatı verin. Allah sizden kiri/lekeyi gidermek istiyor. Ey ehlibeyt, sizi tam bir biçimde temizlemek istiyor. 

 

    Bütün bu ayetlere baktığımızda ne görüyoruz? Hangi ayet temizlenmeyi fiziksel temizlenme olarak anlatıyor? Allah’ın Resul’ünün çevresindekilere  Allah’ın ayetlerinin okuması ile onların arınmasının tek bir yolu vardır; o da ruhsal arınmadır. Adı geçen mescitte temizlenme arzusu taşıyan erler, zaten namaz kılmak için mescite girmeden önce abdest almadı mı? Son Peygamberin eÅŸlerinin bile temizlenmeye ihtiyacı olduÄŸunu görüyoruz ve onların temizlenebilmesinin de gene fiziksel olmadığını anlıyoruz ve her konuda olduÄŸu gibi ruhsal temizlenmenin de ancak Allah’ın izni ve yardımı ile olabileceÄŸini biliyoruz. AnlayabildiÄŸimiz kadarı ile arınabilmek için önce arınmayı istemeli ve daha sonra yaÅŸamımızda beÅŸeri zayıflıklarımızı zamanla yenmemiz gerekiyor. Vahiy kitaplarında önerilen ritüeller beÅŸerin arınmasına bir baÅŸlangıç olabilir. Örnek olarak oruç tutmayı düÅŸünelim. Yaygın olarak uygulanan ve bilinen oruç günün belli saatleri içinde sıvı veya katı yiyecekten uzak durmaktır. Bunun adı basitçe açlık orucudur. Kur’an’dan İsa’nın doÄŸumunun çok yakın olduÄŸu anlarda Meryem’le ilgili ayetleri hatırlayalım:

 

(Kur’an) 19-25,26 “Hurma aÄŸacının kütüÄŸünü kendine doÄŸru salla, üzerine olgun taze hurma dökülecektir. “Artık ye, iç. Gözün aydın olsun. EÄŸer insanlardan birini görürsen ÅŸöyle söyle: “Ben Rahman için oruç adadım. Onun için bugün insan cinsinden hiç kimseyle konuÅŸmayacağım.”

 

    Bu ayetlerde bahsedilen Meryem’in orucuna ilk olarak YaÅŸar Nuri Öztürk deÄŸinmiÅŸ ve bunu, sükut orucu olarak isimlendirmiÅŸtir. Bu bir açıklamadır ve olayın kendisi bir fikir vermektedir. Günümüzde ise açlık orucu olsun olmasın bireyin diÄŸer insanlarla iliÅŸkisinde kelimeleri özenle seçip inatçı ve itici olmaması kanımızca oruç olayının daha deÄŸiÅŸik bir boyutudur. Konuyu biraz daha ilerletirsek bireyin düÅŸüncelerini kontrol edebilmesi ile baÅŸkaları hakkında kötü ve çirkin ÅŸeyler düÅŸünmekten kendini alıkoyabilmesi oruç kavramının düÅŸüncede oruç diyebileceÄŸimiz çok daha farklı bir boyutunu göstermez mi? Ve böyle bir geliÅŸim arınma yolunda ilerlemeye iÅŸaret etmez mi? Arınmışlara saÄŸlanan büyük bir ödülü bakınız Kur’an nasıl anlatıyor:

 

(Kur’an) 56-77,78,79 O, kesinlikle ÅŸerefli bir Kur’an’dır. Titizlikle saklanan bir Kitap’tadır. Ona arınmışlardan baÅŸkası dokunamaz.

 

    Burada anlatılmaya çalışılan sanıyorum Kur’an’ın yazılı olduÄŸu ve herkesin evinde var olduÄŸunu sandığımız kitaba fiziksel dokunma herhalde deÄŸildir.

 

Kur’an’ın mesajını anlamadan, sadece bize baÅŸkalarının önerilerini alıp üzerinde düÅŸünmeden kabul etmek ve uygulamak acaba bizi Kur’an’ın arzuladığı hedefe yönlendirebilir mi? Kutsal mesajın kendisi, zirveden geldiÄŸine göre arıdır ve durudur. BeÅŸerin bize önerebildikleri ise kutsal mesajın arılığına ulaÅŸabilir mi? Niçin dağın eteklerinde akan kirlenmiÅŸ suyla uÄŸraşıyoruz. Kafamızı kaldıralım ve dağın zirvesine bakalım. Zirvedeki arı suyu hedefleyelim. O suyun kaynağı da hemen elimizin altında olan ve kutsal mesajı ileten vahiy kitaplarındadır. Arınmamızın da dereceleri olduÄŸunu sanıyorum. Farklı derecelerde arınmışların İlahi mesajı farklı algılamaları normaldir. Birey herhalde benliÄŸini arıttıkça, ilahi mesajı daha iyi anlar ve mesajı daha iyi anladıkça arınmasını arttırabilir. Ancak dikkat edilmesi gereken bireyin kiÅŸisel emeÄŸi ile bunu baÅŸarmaya çalışmasıdır. Aksi halde konu ile ilgili olduÄŸunu iddia edenlerin yol göstericiliÄŸine mecbur kalınırsa sonuç ne olur bilinmez. Ancak Kur’an ne olacağını da belirtiyor.

​

(Kur’an) 9-34 Ey iman sahipleri! Hahamlardan ve rahiplerden bir çoÄŸu halkın mallarını uydurma yollarla tıka basa yerler ve Allah’ın yolundan geri çevirirler. Altını ve gümüÅŸü depolayıp ta onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azabı muÅŸtula.

 

    Herhalde bu ayetteki haham ve rahip kelimelerini çıkartıp, genelleÅŸtirip, bütün dünyada dinden menfaat saÄŸlayanlar desek daha doÄŸru olmaz mı?

 

    Her konuda olduÄŸu gibi arınma konusunda da Yaratan’ın takdirini hatırlamak ve kabullenmek gereklidir:

 

(Kur’an) 24-21 ....Allah’ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, içinizden tek kiÅŸi bile sonsuza dek temize çıkamazdı. Ama Allah dilediÄŸini arıtıp temizliyor.  

Yol

Elinden bir dolu içtim
Türlü türlü derde düÅŸtüm
Cümle varlığımdan geçtim
Senin yolunda yolunda
Aşık Veysel

​

YOL

​

    BeÅŸerin dünyaya gözlerini açtıktan sonra biyolojik bedenin ölümüne kadar bu dünyada geçireceÄŸi dönemde kendisinin boÅŸ bırakılmayacağı Kur’an’da belirtilmektedir. Ayrıca kutsal kitaplar insana bir hedef göstermektedir. Daha önce çeÅŸitli Kur’an ayetlerinin gösterdiÄŸi hedefin ne olduÄŸuna kısaca deÄŸinilmiÅŸti. Anlaşıldığı kadarı ile hedef olarak cennetler ve daha ileri bir hedef olarak da Tanrı huzuru gösterilmektedir. Bireyin ve geniÅŸ manada toplumların gösterilen hedefe ulaÅŸabilmesi için hangi YOL’u yürümesi gerekmektedir? Sorunun cevabını bulmak için Kur’an’a baÅŸvuralım:

 

(Kur’an) 36-4,5 DosdoÄŸru bir yol üzerindesin. Aziz ve Rahman’ın indirdiÄŸi üzeresin.

 

    Bu ayette her ne kadar son peygambere hitap ediliyorsa da, beÅŸer de ne yapması gerektiÄŸini görebiliyor. Demek ki üzerinde yürümemiz gereken yol Rahman’ın indirdiÄŸi ile tarif edilen Yol’dur. Hayatta iken son peygamberin anlaÅŸmazlığa düÅŸtüÄŸü kiÅŸilere, Kur’an “öÄŸüt” verirken dosdoÄŸru yolu da gösteriyor.

 

(Kur’an) 19-36 ...Åžüphesiz Allah, benim de Rabbim’dir, sizin de Rabbinizdir. O halde O’na kulluk/ibadet edin. DosdoÄŸru yol budur.

 

    BaÅŸka bir Kur’an ayetinde ise Cennetten kovulan iblisin kimleri yoldan saptıramayacağı ifade edilirken Tanrı’ya kulluk yapmanın karakteri de belirtiliyor:

 

(Kur’an) 15-39,40,41 ..”ve onların tümünü kesinlikle azdıracağım.” “İçlerinden riyaya sapmamış samimi kullar müstesna.”
    Buyurdu: “İşte bana varan dosdoÄŸru yol budur.”

 

    Görülüyor ki Allah’a kulluk etmede riya olmaması gerekmektedir. Burada, İsa’nın, Yeni Ahit’ten dinin özüne yönelik sözlerini hatırlayalım.

 

(Matta İncili) 22-37 Tanrını bütün yüreÄŸinle, bütün ruhunla ve bütün aklınla sev...

 

    Tanrı’sını seven bir varlığın Tanrı’sına göstereceÄŸi kulluÄŸun riyasız olacağı aÅŸikar deÄŸil midir? Aynı çerçevede, Eski Ahit’te, bir taraftan inananlara hedef gösterirken hedefe gidecek yola da iÅŸaret ediyor.

(Eski Ahit Tesniye) 4-29,30 Ama Tanrınız Rab’bi arayacaksınız. Bütün yüreÄŸinizle, bütün canınızla ararsanız, O’nu bulacaksınız.
Sıkıntıya düÅŸtüÄŸünüzde ve bütün bu olaylar başınıza geldiÄŸinde; sonunda Tanrınız Rab’be dönecek, O’nun sözüne kulak vereceksiniz.

​

    Kur’an’da belirtilen hedefle ilgili olarak, AdemoÄŸlunun Rab’bine doÄŸru edineceÄŸi yolda nasıl ilerleyebileceÄŸini açıklayan ÅŸu Kur’an ayetini hatırlayalım:

 

(Kur’an) 42-52 İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediÄŸimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuÅŸkusuz sen dosdoÄŸru bir yola kılavuzluk etmektesin.

 

    Bu ayette yolumuza devam edebilmemiz için yolumuzun Kur’an tarafından aydınlatıldığını bilmemiz isteniyor. Ayrıca son peygamberin Tanrı’ya giden yola kılavuzluk ettiÄŸine iÅŸaret ediliyor. Bu noktada, ancak yolu iyi bilenlerin kılavuzluk yapabileceÄŸini hatırlamakta yarar var.

 

    Sadece ilahi mesajın yolumuzu aydınlattığını Kur’an özellikle vurguluyor:

 

(Kur’an) 6-116 Yeryüzündeki insanların çoÄŸunluÄŸuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar.

 

    Görülüyor ki burada her ne kadar son peygambere hitap ediliyorsa da mesele bütün insanlığı ilgilendirir. AdemoÄŸullarının hedefe giden bir yol edinebilmeleri için beÅŸer yapısı toplumsal dini deÄŸil, Allah’ın dinini esas alması gerekir ki onun kaynağı da

bizzat ilahi mesajın verildiği kutsal kitaplardır:

 

(Kur’an) 73-19 Bu bir öÄŸüt verici, düÅŸündürücüdür. Dileyen, Rabbine doÄŸru, bir yol edinir.

 

    Bu ayette ise yolun Kur’an tarafından gösterildiÄŸi anlatılırken, yolu bulabilmek için ilahi mesajın öÄŸüdünü anlamamız ve bunun için de ilahi mesajın ayetleri üzerinde düÅŸünmemiz gerektiÄŸi anlaşılıyor. Ayrıca ayet bireye özgürce seçim hakkını vererek dileyenin kendine bir yol edinebileceÄŸini söyleyerek, Kur’an’ın ana temalarından birisi olan dinde baskı yoktur söylemini de güçlendiriyor. Aynı ayette, dikkat edilirse yol denmiyor bir yol deniyor. Yani Kur’an anladığımız kadarıyla edinilecek yolun, üstü kapalı da olsa tek olmayabileceÄŸini ifade ediyor.

​

    Hedefe giden yolun tek olmadığı diÄŸer bazı Kur’an ayetlerinde ise çok açık olarak gösteriliyor:

 

(Kur’an) 22-34 Biz her ümmet için bir kurban yeri / bir kurban kesme tarzı belirlemiÅŸizdir ki, kendilerine rızık olarak verdiÄŸi hayvanların üstüne Allah’ın ismini ansınlar. Sizin tanrınız bir tek tanrıdır; o halde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllü, saygılı kiÅŸileri muÅŸtula.

 

(Kur’an) 22-67 Her ümmet için biz, bir ibadet ÅŸekli / bir ibadet yeri belirledik; onlar onu izlerler...

 

    Kur’an, İbrahim’in ÅŸöyle yakardığını da anlatır:

 

(Kur’an) 2-128 ...soyumuzdan da sana teslim olan müslüman bir ümmet oluÅŸtur. Bize ibadet yerlerimizi göster....

 

    Yukarıdaki ayetlerde, ümmet terimini tek öÄŸretinin, deÄŸiÅŸik zaman dilimlerinde indirilmiÅŸ ve isimleri farklı ancak birbirini doÄŸrulayan kitapların her birinin bağımlıları olarak alırsak, her toplumun kendisine gösterilen ÅŸekilde ibadet etmesinin doÄŸal olduÄŸunu anlıyoruz. Her toplum kendine öÄŸretilen ibadeti yerine getirerek hedefe varmaya çalışmaktadır. Bu konuda Kur’an’ın ifadesine göre herhangi bir çeliÅŸki yoktur. Kur’an bu konuya açıklık getiren çeÅŸitli ayetler de içerir:

 

(Kur’an) 5-43 İçinde Allah hükmü bulunan Tevrat yanlarında iken, nasıl oluyor da senin hakemliÄŸine baÅŸvuruyorlar?...

 

(Kur’an) 5-47 İncil bağımlıları Allah’ın onda indirdiÄŸi ile hükmetsinler. Allah’ın indirdiÄŸi ile hükmetmeyenler fasıkların ta kendileridir.

 

    Bu ayetler Kur’an’ın mesajının evrenselliÄŸini ve bütünleÅŸtirici yönünü mükemmel bir ÅŸekilde gösteriyor. Kur’an bağımlılarından bazılarının sandığı gibi Tevrat ve İncil batıl deÄŸildir. Tersine onlar da Allah’ın mesajını içerir. Her kitabın bağımlılarının, kitaplarının önerdiÄŸi ile davranmaları ise Kur’an’ın mesajının vazgeçilmez bir sonucudur.

 

    Bütünlük içindeki farklılık, İsa’nın öÄŸretisinde de görülür. Tedavi ettiÄŸi bir kiÅŸiye İsa bakın ne diyor:

 

(Matta) 8-4 Dinle. Kimseye söyleme, fakat doÄŸruca hahama git ve seni incelesin. Hastalığının iyileÅŸtiÄŸini ispat etmek için Musa’nın emrettiÄŸi ÅŸekilde kurban ibadetini yerine getir.

 

    Bu ayet Kur’an’ın istediÄŸi ana temalardan olan öncekini teyit etme fonksiyonunun, İsa’nın öÄŸretisinde de olduÄŸunu göstermekte ve bunu yaparak bütünlükten ayrılmamaya özen gösterilmektedir ve dolaylı olarak mesajın hep tek kaynaktan verildiÄŸi de ayrıca vurgulanmaktadır.

 

    Kur’an, ilahi mesajın insanlığa iletilmesinde farklı dönemlerde, farklı kitapların kullandığını ancak bunun bütünlük içinde olduÄŸunu anlatırken her kitap bağımlısının kendi kitabına bağımlı yaÅŸamasının gerçekte, bütün içinde olduÄŸunu ve  bütünden bir kopuÅŸ olmaması gerektiÄŸini de çok güzel ifade etmektedir. Kur’an ayrıca çeÅŸitli ayetlerde aynı kitap bağımlılarının da beÅŸeri davranışlar yüzünden aralarında bölünmelerini de kınamaktadır. Bu çerçevede, örneklerini aÅŸağıda verdiÄŸimiz Kur’an ayetlerinin konusu, kutsal kitapların bağımlılarının geçmiÅŸte ve günümüzde yaptıkları çeÅŸitli gruplaÅŸmalardır ki Kur’an onları hizipler diye adlandırır ve dünyanı pek çok bölgesinde görülür:

 

(Kur’an) 42-14 Kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden fırkalara bölündüler... Onların ardından Kitap’a mirasçı olanlar da O’nun hakkında iÅŸkillendiren bir kuÅŸku içindedirler.

 

(Kur’an) 23-53 ...onlar iÅŸlerini aralarında parçalayıp çeÅŸitli kitaplara ayırdılar. Her hizip yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir.

 

(Kur’an) 3-105 Kendilerine açık seçik kanıtlar geldikten sora, çekiÅŸmeye girip fırkalar halinde parçalananlar gibi olmayın...

 

(Kur’an) 6-159 Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir iliÅŸiÄŸin yoktur.

 

    Yukarıda verilen Kur’an ayetleri, dinin, yani Allah’ın dininin parçalanmasına karşıdır. Çünkü böyle bir parçalanma ilahi mesajın bütünlüÄŸü saÄŸlama arzusuna karşıdır. Bu ayetler ortada iken Kur’an bağımlılarının farklı mezheplere ve hatta tarikatlara bölünmesi ve bunu yaparak bütünden ayrılması ve kendi mezhebi veya tarikatı ile övünmesi acaba nedendir? Nedeni ne olursa olsun, Kur’an bağımlılarının yaÅŸadığı coÄŸrafyadaki insanların periÅŸanlığı takip edilen yolun, Kur’an’da belirtilen yol, yani dosdoÄŸru yol olmadığının en güzel ispatı deÄŸil mi?

 

    Ä°sa öÄŸretisinde, dönemindeki Yahudi din bilginlerini insanları yanlış yönlendirmekle suçlamaktadır:

 

(Matta) 23-13,14 Vay halinize din bilginleri ve ferisiler, iki yüzlüler! Göklerin egemenliÄŸinin kapısını insanların yüzüne kapıyorsunuz; ne kendiniz giriyorsunuz, ne de girmek isteyenleri bırakıyorsunuz.

 

(Matta) 23-24 Ey kör kılavuzlar! küçük sineÄŸi ayırır, ama deveyi yutarsınız.

 

(Matta) 23-8 Kimse sizi öÄŸretmen diye çağırmasın. Çünkü sizin bir tek öÄŸretmeniniz var ve hepiniz kardeÅŸsiniz.

 

    Ä°sa kendi döneminde bile din bilginlerinin yanlışlarına deÄŸinerek insanların hedeflerine ulaÅŸmasına engel olduklarını ve gerçekte herkesin kardeÅŸ olduklarını ve tek bir öÄŸretmen olduÄŸunu vurguluyor.
 

ÖÄŸretmenlik konusunda Kur’an ayetlerini hatırlayalım:

 

(Kur’an),55-1,2,3,4 O Rahman, öÄŸretti Kur’an’ı. 
                  Yarattı insanı, belletti ona duygu ve düÅŸüncelerini ifade etmeyi.  

 

(Kur’an) 2-255 ...İnsanlar O’nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediÄŸi dışında, hiçbir ÅŸeyi kavrayıp kuÅŸatamazlar... 

 

(Kur’an) 2-282 ...Aranızda bir yazıcı onu adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öÄŸrettiÄŸi ÅŸekilde yazmaktan kaçınmasın. 

 

(Kur’an) 42-51 Allah, bir insanla vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuÅŸur; yahut da bir resul gönderir de kendi izniyle dilediÄŸini vahyeder... 

 

    Gerek Yeni Ahit’ten ve gerekse Kur’an’dan alınan bu ayetler, bir yandan insanın insana kılavuzluk yapmasındaki güçlüklere iÅŸaret ediyor, ve diÄŸer yandan bilginin tek olan ana kaynaktan alınabileceÄŸini belirtiyor.Buna dayanarak ÅŸunun altını çizebiliriz. Ortada vahiy kitapları varken bize gösterilen hedefe, bizi ulaÅŸtırabilecek yolumuzu bulabilmek ve yolumuzda ilerleyebilmek için beÅŸer yapısı dine gerek yoktur. İlahi mesaj insanlar üzerinde baskı ve zorlama olamayacağını belirtirken; beÅŸer yapısı din ile insanlar üzerinde baskı yapmak, insanları doÄŸru yoldan, ilahi mesajın gösterdiÄŸi hedefe ulaÅŸtıracak yoldan alıkoymak deÄŸil midir? Bu noktada, belki de farklı bir sebeple indirilmiÅŸ olan bir Kur’an ayetini hatırlayalım: 

 

(Kur’an) 11-19 O zalimler ki, Allah’ın yolundan alıkoyar... 

 

    Kur’an insanları, sebebi ne olursa olsun Allah’ın yolundan alıkoymayı zalimlik olarak anlatıyor. Allah’ın dininde bölünmeye sebep olanlar ve bunun devam etmesi için uÄŸraÅŸanlar umulur ki doÄŸru yolu görürler. Kur’an insanları doÄŸru yoldan ayıran bazı din adamlarını ciddi bir dille eleÅŸtirir:

 

(Kur’an) 2-79 Yazıklar olsun o kiÅŸilere ki, Kitap’ı kendi elleriyle yazarlar sonra onunla basit bir karşılık alsınlar diye, “İşte bu Allah katındandır” derler.

 

(Kur’an) 9-34 Ey iman sahipleri! Hahamlardan ve rahiplerden bir çoÄŸu halkın mallarını tıka basa yerler ve Allah’ın yolundan geri çevirirler. Altın ve gümüÅŸü depolayıp da onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azabı muÅŸtula 

 

(Kur’an) 12-104 Sen bu tebliÄŸin için onlardan bir ücret istemiyorsun...

 

    Bu ayetlerde anlatılan din adamlarının örnekleri her dönemde ve her ülkede görülebilir. Herhalde yapılması gereken, Allah’ın öÄŸretmenliÄŸini arzu etmek ve yolumuzu aydınlatacak ışığı vahiy kitaplarında aramak olmalıdır. Din bölümünde dinin bireyselliÄŸinden bahsedilmiÅŸti. Bu konu ile ilgili olarak tekrar Kur’an ayetlerine dönelim 

 

(Kur’an) 2-148 Herkesin bir yönü vardır ona döner. O halde hayırlarda yarışın.

 

(Kur’an) 24-41 Görmedin mi! göklerdeki ve yerdeki ÅŸuurlular da bölük bölük olmış kuÅŸlar da Allah’ı tespih etmektedirler. Her biri kendine özgü tespihini bilmiÅŸtir...

 

(Kur’an) 5-48 Sana da Kitap’ı hak olarak indirdik. Kitap’tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenirliliÄŸini saÄŸlayıcı olarak.... sizden her biri için bir yol belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiÅŸ olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüÅŸü Allah’a dır...

 

(Kur’an) 6-108 Onların Allah dışında dua ettiklerine sövmeyin. Yoksa onlar da düÅŸmanlıkla ve bilgisizce Allah’a söverler. Biz her ümmete yaptığı iÅŸi bu ÅŸekilde süslü gösterdik. Sonra hepsinin dönüÅŸü Rablerinedir. O; onlara yapmakta olduklarını haber verecektir.

 

    Bu verilen ayetler hedefe varmak için her bireyin yolunun yaratılıştan farklı olduÄŸunu açıkça anlatıyor. Demek ki bırakın farklı kitap bağımlılarını aynı kitabın bağımlılarının bile yollarının farklı olduÄŸu ve bu farklılığın yaratılıştan kaynaklandığı görülüyor. Madem ki daha önce de söylendiÄŸi gibi “dinde zorlama ve tiksindirme yok” ise insanları belli kalıplara girmeye zorlamanın sebebi acaba ne olabilir? Din öÄŸretisi bireye madem ki özgürlüÄŸünü saÄŸlamak için vardır. O halde her birey kendi özgür iradesi ile davranıp kendi vicdanının sesini dinleyerek kendi yolunu bulmaya gayret etmelidir. Kur’an’ın sesine tekrar kulak verelim:

 

(Kur’an) 39-55 “...Rabbinizden indirilenin en güzeline uyun”

 

            . Kur’an neyin en güzel olduÄŸunu söylemiyor. Bütünlük içinde kalarak birey kendi güzelini kendisi bulmalıdır. Bireysel niyet ve çabanın önemi anlaşılıyor. Ancak burada da Allah’ın izninin gerektiÄŸini vurgulayan Kur’an ayetleri ile konuyu tamamlayalım:

 

(Kur’an) 24-35 Allah, göklerin ve yerin Nur’u dur....Allah dilediÄŸini kendi nuruna kılavuzlar.

 

(Kur’an) 6-111 EÄŸer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler kendileriyle konuÅŸsaydı ve her ÅŸeyi toplayıp karşılarına dikseydik, Allah’ın dilemesi dışında, yine de inanmazlardı...

Uyanma-DiriliÅŸ

 

İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir.

Yunus Emre

 

UYANMA- DİRİLİŞ


    Bireyin, Kur’an’da gösterilen hedefe ulaÅŸtıran yolda, tekâmül ederek ilerleyebilmesi için öncelikle bireyin dirilmesi gerekir. Birey biyolojik olarak canlıdır. Ancak gerçekte ise ilahi mesajın anlatımı ile diri midir? Örnek olarak İncil’e bakalım. İsa’nın takipçilerinden bir kiÅŸi ile İsa arasındaki konuÅŸmayı hatırlayalım:

​

(Matta İncili) 8-21,22 İsa’nın takipçisi olan birisi konuÅŸtu: “Rab, önce izin ver gidip babamı gömeyim.
    Ä°sa cevap verdi: Benimle gel ve bırak ölüler kendi ölüsünü gömsün.”

 

    Acaba İsa’nın öÄŸrencisinin ölü babasını gömecek olanlar hakkında, İsa niçin ölüler kelimesini kullanmış? O insanlar etten kemikten oluÅŸan ve biyolojik yaÅŸamı olan varlıklardı. Herhalde İsa bu ifadesinde biyolojik bedenin ölümüne deÄŸil farklı bir ölüm haline iÅŸaret ediyor..

 

    Benzer yaklaşım Kur’an’da çok sıklıkla kullanılmaktadır. TebliÄŸ çalışmaları sırasında belki de karşılaÅŸtığı güçlüklerle ilgili olarak bakın Muhammed’e nasıl hitap ediliyor:

 

(Kur’an) 27-80,81 Sen ölülere iÅŸittiremezsin. EÄŸer dönüp giderlerse sağırlara da duyuramazsın.
    Ve sen, düÅŸtükleri sapıklıktan körleri de çıkaramazsın. Teslim olmuÅŸ kiÅŸiler halinde ayetlerimize inananlardan baÅŸkasına sesini duyuramazsın.

 

    Muhammed ilahi mesajla ilgili tebliÄŸini herhalde mezarlardaki cesetlere yapmıyordu. YaÅŸayan varlıklara konuÅŸuyordu. Fakat Muhammed’in söylediklerini demek ki bazıları anlıyor diÄŸerleri ise anlayamıyordu. Kur’an’ın ifadesi ile bazıları duyamıyordu. Muhammed’in hitap ettiklerinin bir kısmının mesajı duyması ve diÄŸerlerinin duymaması ile ilgili olarak Kur’an bakın ne diyor:

 

(Kur’an) 35-22 Diriler de eÅŸit olmaz ölüler de. Allah dilediÄŸine iÅŸittirir. Ama sen kabirdekilere iÅŸittiremezsin.

Gerek İsa’nın öÄŸrencisine söyledikleri ve gerekse bu Kur’an ayeti acaba insanın biyolojik bedende iken bir cins mezarda olduÄŸunu mu anlatmaya çalışıyor? EÄŸer öyleyse kabirlerimizden bir an önce çıkabilmemiz ne kadar güzel olur. Ancak yukarıdaki Kur’an ayeti, ilahi mesajı sadece Allah’ın dilediklerinin iÅŸitebildiÄŸini de belirtiyor. Aynı ayette dikkatimizi çeken baÅŸka bir özellik ise dünyada yaÅŸayanların bir kısmının diri diÄŸerlerinin ise ölü olduÄŸu yanında ne ölülerin ve ne de dirilerin eÅŸit olmadığını anlıyoruz. BaÅŸka bir Kur’an ayeti ise konuya daha geniÅŸ yaklaşıyor.

 

(Kur’an) 77-25,26 Yeri bir toplanma zemini yapmadık mı? Diriler bakımından da ölüler bakımından da.

    Herhalde bu ayette bahsedilen ölüler, tekrar edersek mezardaki cesetler deÄŸildir. Bir önceki ayetle de iliÅŸki kurarsak mezardaki cesetlerin eÅŸit olmamasının akla dayanan bir açıklaması olabilir mi? AÅŸağıdaki Kur’an ayetlerine bakalım:

 

(Kur’an) 39-42 Allah, canları ölümleri sırasında alır, ölmeyenleri de uykuları sırasında. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar: ötekileri, belirlenen bir süreye kadar salıverir. Bunda, iyice düÅŸünen bir toplum için elbette ibretler vardır.

 

(Kur’an) 32-11 Söyle onlara; size vekil edilen ölüm meleÄŸi canınızı alır, sonra doÄŸrudan doÄŸruya Rabbinize döndürülürsünüz.

 

    Her iki ayet ölüm olayında ve hatta uykuda can terimi ile belirlenen unsurun bedenden ayrıldığını ve bedenin biyolojik ölümü sonunda ise Rabbe döndürüleceÄŸimiz anlatılmış. Can çıktığında geride kalan ise cesettir. Demek oluyor ki daha önce verilen İncil ve Kur’an ayetlerinde kullanılan ölüler terimi can vermiÅŸ ve biyolojik ölüme ulaÅŸmış cesetlerle ilgili deÄŸildir. 
Unutmayalım ki din öÄŸretisinin muhatabı yaÅŸayan insanlardır; mezardaki cesetler deÄŸildir. Gerek İncil’den aldığımız ayet

​

(Matta 8-21,22) ve gerekse yukarıda bazı örnekleri verilen pek çok Kur’an ayetinde adı geçen ölüler, biyolojik olarak canlı fakat henüz bazı gerçekleri anlamayacak olanlardır. Bunu aÅŸağıda verilen Kur’an ayeti özetlemektedir:

​

(Kur’an) 7-179 Yemin olsun ki biz, insanlardan ve cinlerden birçoÄŸunu cehennem için yarattık. Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların onlarla iÅŸitmezler. Davarlar gibidir bunlar. Belki daha da ÅŸaÅŸkın, Gafillerin ta kendileridir.
 
Benzer yaklaşım İncil’de de görülür:

 

(Luka İncili) 14-34,35 Tuz yararlıdır. Ama tuz tadını yitirirse, bir daha nasıl o tadı kazanabilir?
    Ne topraÄŸa, ne de gübreye yarar; onu çöpe atarlar. İşitecek kulağı olan iÅŸitsin.

 

    Biz insanlar hep beynimizle her ÅŸeyi düÅŸünüp anladığımızı sanıyoruz. Ancak Kur’an bazı ÅŸeylerin ise ancak kalple anlaşılabileceÄŸini söylüyor. YaÅŸayan her bireyin kalbi mutlaka vardır ve biyolojik yaÅŸam için gereklidir. Ancak Kur’an’ın ifadesine göre herkesin kalbi anlayabilme fonksiyonunu yerine getirmiyor. Bu konuyla ilgili olarak ÅŸu Kur’an ayetini hatırlayalım:

 

(Kur’an) 39-22 Allah’ın, göÄŸsünü İslam’a açtığı kimse, Rabbinden bir ışık üzerinde olmaz mı?

 

    Bu ayette de gene insan beyninden bahsedilmiyor. Mecazi olarak kalbin bulunduÄŸu bölge olan göÄŸsümüz ve onun Allah tarafından İslam’a açılmasından bahsediliyor. Böyle bir kiÅŸi Tanrı’nın kendisine saÄŸladığı ışık ile yürüyecektir. Ancak adı geçen ışığı görecek göz ise herhalde kafalardaki göz deÄŸil, gönül gözüdür.

 

    Devamlı olarak ilahi mesajın tek kaynaktan geldiÄŸinin vurgulanmaya çalışıldığı diÄŸer bölümlerde de bahsedildiÄŸi gibi kutsal kitaplar sürekli olarak insanı uyarmak için indirilmiÅŸtir. Ancak hangi insanı? Bu sorunun cevabını da aÅŸağıdaki Kur’an ayetlerinde bulabiliriz.

 

(Kur’an) 36-69,70 ...Biz o peygambere ÅŸiir öÄŸretmedik...Ona vahyedilen bir öÄŸütten ve apaçık bir Kur’an’dan baÅŸka ÅŸey deÄŸildir.
    Diri olanı uyarsın ve inkarcılar üzerine söz hakkı olsun diye inmiÅŸtir.

 

    Kur’an’ın mesajı tüm insanlığa yöneliktir. Ancak görünen ÅŸey bu insanlardan sadece diri olanları, gerekli uyarıyı alabiliyorlar. Buradan da anlıyoruz ki Kur’an’ın tekrar tekrar kullandığı ölüler terimi henüz dirilmemiÅŸ, henüz gerekli ÅŸuurlanmaya ulaÅŸmamış insanlar içindir. İncil’de de benzerlikleri görüyoruz:

 

(Luka İncili) 11-43,44 Vay halinize ey Ferisiler! Havralarda en seçkin yerlere kurulmaya, meydanlarda selamlanmaya bayılırsınız. Vay halinize. İnsanların, farkında olmadan üzerlerinde gezindiÄŸi belirsiz mezarlara benziyorsunuz.

 

    Gerek bu İncil ayetinde ve gerekse daha önce verilen Kur’an ayetinde (35-22) sözü edilen Kabir halkının durumu ne olacaktır? Onların ilahi mesajı almaları mümkün olmayacak mıdır? Bu soruların cevabını da Kur’an’da buluyoruz:

 

(Kur’an) 22-7 Ve saat mutlaka gelecektir. KuÅŸku yok onda. Ve Allah kabirlerdeki ÅŸuurlu varlıkları diriltecektir.

 

    Kabirdeki cesetlerin diriltilmesini ise Kur’an bir benzetme ile açıklıyor:

​

(Kur’an) 7-57 Rüzgarları, rahmetinin önünden müjdeci gönderen O’dur. Nihayet onlar, göklerle ağırlaÅŸmış bulutları yüklenince onu ölü bir beldeye göndeririz. O suyla her türlü meyveyi çıkarırız. İşte biz, ölüleri de böyle çıkarırız. DüÅŸünüp ibret almanız umuluyor.

 

    Allah’ın rahmetinden hiçbir zaman ve hiçbir konuda umut kesmemek lazım. Her konuda olduÄŸu gibi diriltilmemiz konusunda da izin Allah’tandır. Kur’an bunu da iÅŸaret etmiÅŸ:

 

(Kur’an) 53-49 Hiç kuÅŸkusuz, Åži’ra yıldızının / ÅŸuurlanmanın Rabbi de O’dur.

 

    Åžuurlanmanın Rabbi’nin izni ile beÅŸerin dirilmesi mümkündür ki bunun böyle olduÄŸunu da gene çeÅŸitli Kur’an ayetlerinde görüyoruz:

 

(Kur’an) 6-36 Ancak gereÄŸince dinleyenler çaÄŸrıya cevap verir. Ölülere gelince, Allah onları diriltecektir, sonra O’na döndürülecekler.

 

(Kur’an) 2-28 Allah’a nasıl nankörlük ediyorsunuz? Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O’na döndürüleceksiniz.

 

    Yukarıdaki ayetlerden anlaşılıyor ki ancak diriler Tanrı’ya döndürülecektir. Kur’an’ın anlatımıyla dirilme gönül gözünün açılması, ve bireyin kalbi ile idrak etmeye baÅŸlamasını anlıyoruz. Bu ise bireyin kendisi ve evrenle ilgili gerçekleri fark etmeye baÅŸlamasını saÄŸlar. Yani Yunus’un dediÄŸi gibi kendini bilmeye baÅŸlayabilir. Ancak daha önce verilen bir ayeti hatırlayalım.

 

(Kur’an) 35-22 Diriler de eÅŸit olmaz, ölüler de,...

 

Olabilir ki diri olanların her birinin ulaÅŸtığı gerçekler farklıdır. Bu ise bizi herkesin gerçeÄŸinin farklı olduÄŸuna götürür. Daha üst gerçeklere gözünü açabilen bir kiÅŸi diÄŸerlerine göre daha diri olmaz mı? Bu ise tekrar tekrar dirilmeyi çaÄŸrıştırır. Belki de Kur’an’ın yukarıda verilen (2-28) numaralı ayetinde kısaca bahsedilen ÅŸey bireyin gönül gözünü sürekli yeni gerçeklere açması yani tekrar tekrar dirilmesi demek deÄŸil midir?

​

    Dirilme yaratılıştan günümüze kadar her zaman herhalde olagelmiÅŸtir. İlahi mesaj süreklidir ve Tanrı elçilerinin görevi ise bu mesajı topluma iletip, insanları uyandırmak yani o toplumun bireylerinin yeni gerçeklere gözlerini açmalarını saÄŸlamaktır. Bunun çok açık ifadesini Kur’an’da bulalım. İsrailoÄŸullarına, Musa döneminde olanlarla ilgili bir hatırlatma yapılarak bakın ne diyor Kur’an:

 

(Kur’an) 2-55,56 Siz ÅŸunu da söylemiÅŸtiniz: “Ey Musa! Biz Allah’ı apaçık görmedikçe sana asla inanmayacağız.” Bunun üzerine sizi yıldırım çarpmıştı ve siz bakıp duruyordunuz. Sonra ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki, ÅŸükredebilesiniz.

 

    Demek ki İsrailoÄŸulları Musa döneminde diriltildi ve belki de daha sonra gelen pek çok Yahudi peygamber de aynı hedefe yönelik olarak tebliÄŸini yapmış olmalıdır. Yeni Ahit’ten bu bölüme giriÅŸte verilmiÅŸ olan Matta İncili (8-21,22) ayetlerini hatırlayalım. İsa’da İsrailoÄŸullarının o dönemde dirilmesi için ilahi mesajı toplumuna duyurdu. Ancak Yeni Ahit’e göre, aynı toplum İsa’yı çarmıha germiÅŸti.

 

    Gerek Musa, gerek İsa ve gerekse Muhammed’in öÄŸretisi toplumlarına, fakat aslında bütün insanlığa yönelik bir İlahi mesaj olup dirilmeyi bazıları için saÄŸlamış olabilir. Dünya toplumunun çoÄŸunluÄŸunun İlahi Mesajın gerçeklerine uyanabilmeyi saÄŸlayabilmiÅŸ olması mükemmel bir dünya yaratırdı. Ancak toplumların gerçeklere uyanamaması esas olarak din adamlarının hatası olmasın? Bu durumu İsa çok güzel tespit etmiÅŸtir. 

​

(Yeni Ahit Luka İncili) 11-52 Vay halinize ey yasa uzmanları! Bilgi kapısının anahtarını alıp götürdünüz. Kendiniz bu kapıdan girmediniz, girmek isteyenlere de engel oldunuz.

​

    Allah’ın ilmi insanların öÄŸrenmesi içindir. Din bilginleri ise kapasitelerine göre bildiklerini topluma yaymak zorundadır. Mevlevi derviÅŸleri dönerken bir elleri göÄŸe diÄŸeri yere bakar. Yani Hak’tan alınanın halka iletilmesini anlatır.Zaten din öÄŸretisinin insanlar için olduÄŸunu tekrar hatırlarsak yapılması gereken de budur. Ancak özellikle geçmiÅŸte maalesef uygulama bu olmamıştır. Gene geçmiÅŸe dönelim ve Kur’an’dan, kendilerine kitap verilenlere hitap eden ÅŸu ayete bakalım.

 

(Kur’an) 3-187 Allah kendilerine kitap verilenlerden ÅŸu yolda misak almıştı. “Onu insanlara mutlaka açık-seçik bildireceksiniz, onu saklamayacaksınız”. Ama onlar, Kitap’ı sırtlarının gerisine attılar, basit bir ücret karşılığı onu sattılar...

 

    Acaba ülkemizde Kur’an’ın ana dilimizde okunmasının asırlarca gecikmesi sebebini ve günümüzdeki geliÅŸmeleri yukarıda verilen Kur’an ayeti  açıklıyor olabilir mi? Zaten kanaatimizce Kur’an’a zaman üstü özelliÄŸini kazandıran bu ve benzer ayetlerdir. Çünkü beÅŸer hala aynıdır. İlahi mesajın topluma ulaÅŸtırılmasını engellemek konusunda bakalım Kur’an ne diyor?

 

(Kur’an) 8-55 Allah katında canlıların en kötüsü gerçeÄŸi örtenlerdir. Bunlar iman etmezler.

 

    Kur’an gerçeÄŸi bilerek veya bilmeyerek örtenlerin imanını bile sorgulamaktadır. Zaten kiÅŸi iman etmiÅŸ olsaydı gerçeÄŸi örtmeye yönelebilir miydi? GerçeÄŸi örtenler aslında ilahi kitapların mesajını alamamış veya mesajı aldığı halde ona ters düÅŸenlerdir. Çünkü Kur’an ÅŸunu belirtiyor:

 

(Kur’an) 44-38,39 Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri eÄŸlenmek için yaratmadık.
    Ä°kisini de, sadece gerçeÄŸi göstermek için yarattık.

 

    O halde hiç kimse, insanlığın gerçeÄŸi öÄŸrenmesine engel olmamalıdır. Böyle bir davranış yaratılışın amacına karşı gelmektir; özellikle bu kiÅŸiler dinle uÄŸraÅŸanlar ve din iÅŸleri ile ilgilenmeyi meslek edinenlerse vay onların haline! Neyse ki Yaratan, bütün beÅŸeri engellemelere raÄŸmen insanların gerçeklere gözlerini açacaklarını müjdeliyor.

 

(Kur’an) 22-7 Ve saat mutlaka gelecektir. KuÅŸku yok onda. Ve Allah kabirdekileri ÅŸuurlu varlıkları diriltecektir.

 

    Her bireyin bilinç seviyesi farklıdır. O yüzden her bireyin dirileceÄŸi saat da herhalde farklı olacaktır. Dirilme konusunda baÅŸarılı olabilmek için bireyin çaba sarfetmesi gerekir. İnandığı kitap hangisi olursa olsun kitabını sürekli okuyup mesajı anlamaya çalışmalıdır. Gerçekten Kur’an bu konuda da müjde veriyor.

 

(Kur’an) 45-20 Bu Kur’an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluÅŸur.

 

    Herhalde bireyin saf niyetle Kur’an’a sarılması sanıyorum cevapsız kalmayacaktır. Ancak tekrar etmek gerekirse gerek Eski Ahit ve gerekse Yeni Ahit’in aynı hedefe hizmet edebilsin diye indirilmiÅŸ olduÄŸunu bilmeliyiz.

 

    Kalp gözlerinin açılması ve kulakların iÅŸitme gücüne kavuÅŸması gibi dirilmeyi belirten iÅŸaretlerin, sadece hedefe yönelmede baÅŸlangıç olduÄŸunu bilmek lazım. Her safhada beÅŸerin benliÄŸi ruhsal geliÅŸmesini engellemeye çalışabilir. Uyanmış ve bir yere kadar güce de kavuÅŸmuÅŸ kiÅŸilerin benlikleri de devreye girerse neler olabileceÄŸine yönelik olarak Kur’an açıklama yapıyor.. Ahkaf toplumunun başına gelenleri hatırlatarak Kur’an aslında gerekli uyarma görevini yerine getiriyor:

 

(Kur’an) 46-26 Andolsun, onlara, size vermediÄŸimiz imkan ve kudreti vermiÅŸtik. Onlar için iÅŸitme gücü, gözler ve gönüller oluÅŸturmuÅŸtuk. Fakat, ne iÅŸitme güçleri ne gözleri ne de gönülleri, kendilerine hiçbir yarar saÄŸlamadı / kendilerinden hiçbir ÅŸeyi uzaklaÅŸtırmadı; çünkü ayetlerimize karşı direniyorlardı; ve alaya aldıkları ÅŸey, onları kuÅŸatıp sarıverdi.

 

    Gönül gözü açılmış olanların, bakan körlerin yaptığı gibi Tanrı’nın ayetlerinden uzaklaÅŸmasını anlayabilmek mümkün deÄŸildir.

    Din kitaplarında bahsedilen KurtuluÅŸ teriminden ne anlıyoruz. Mesele sembolik olarak anlatılan cennete giriÅŸ midir? Yoksa Yaratan’ın katına ulaÅŸmak mıdır? Özellikle Kur’an’da her iki ÅŸekilde de ifade edilmektedir. KurtuluÅŸ için bireyin ilk olarak gayret göstermesi gerektiÄŸini Kur’an’dan anlıyoruz. Ancak bu eylem tamamen bireyseldir. Bu arada İncil bağımlılarının inancına bakarsak; İsa’nın dünya toplumlarının günahının affedilmesi için kendini feda ettiÄŸini ve İsa’ya inananların kurtuluÅŸa erdiÄŸini düÅŸünürler. EÄŸer mesele İsa’ya inandığını söyleyip beÅŸer gibi yaÅŸamak ise çok farklı bir konudur. Günümüze baktığımızda gördüÄŸümüz ÅŸey; ne Eski Ahit, ne Yeni Ahit ve ne de Kur’an bağımlılarının çoÄŸunluÄŸunun doÄŸru mesajı alabilmiÅŸ olduklarıdır. EÄŸer mesaj doÄŸru alınsaydı dünyada yaÅŸadığımız ve de çoÄŸunluÄŸa sürekli olarak yaÅŸattığımız cehennem oluÅŸur muydu? Maalesef bu cehennemi biz kendimiz yarattık. Mesajı doÄŸru anlayıp uygulayabilseydik, cennette yaşıyor olmaz mıydık. GeçmiÅŸ nesiller bunu baÅŸaramadılar. Umudumuz yeni nesillerde. Umut edelim ki onlar Kur’an’ın müjdelediÄŸi dirilme saatinin geliÅŸini çabuklaÅŸtırsınlar.

 

    Ä°nsanlar geçmiÅŸte de günümüzde de gönüllerinde hissettikleri uyanma arzusu ile olsa gerek sürekli olarak gözlerini açacak bir ışık arayıp durdular. Belki çok azı buna ulaÅŸabildi. Özellikle de doÄŸru kapıya varmışsa. Ancak büyük çoÄŸunluÄŸunun bunu baÅŸardığını söylemek mümkün mü? Belli ki benzer durum günümüzden iki bin sene önce de vardı. Ferisiler hakkında bakın İsa ne demiÅŸ:

 

(Matta İncili) 15-14 Bırakın onları; onlar körlerin kör kılavuzlarıdır. EÄŸer kör köre kılavuzluk ederse, her ikisi de çukura düÅŸer.

 

(Matta İncili) 23-15,16 Vay halinize ey din bilginleri ey Ferisiler, iki yüzlüler. Tek bir kiÅŸiyi dininize döndürmek için denizleri ve kıtaları dolaşırsınız. Dininize döneni de kendinizden iki kat cehennemlik yaparsınız.
    Vay halinize ey kör kılavuzlar!..

 

    Ä°sa’nın bu tespiti hakkında tartışmaya gerek var mı? İnsanlar mutlak surette bir beÅŸeri kılavuz isterlerse seçecekleri kılavuzun gözünün açık olduÄŸuna dikkat etmeleri gerekir. Gene İsa’nın öÄŸretisine müracaat edelim:

 

(Matta İncili) 23-8 Kimse sizi öÄŸretmen diye çağırmasın, çünkü hepiniz birbirinizin kardeÅŸisiniz ve sizin bir tek öÄŸretmeniniz vardır.

 

(Yuanna İncili) 6-45 Peygamberler ÅŸunu bildirdi:”Tanrı herkese öÄŸretecektir.”


Dünya hayatında her birimiz diÄŸerlerinden sürekli bir ÅŸeyler öÄŸrenir. Her birimiz birbirimizin öÄŸretiminde vasıta oluruz. Vasıta olma, beÅŸeri mantıkla yaklaşırsak olumlu veya olumsuz olabilir. Önemli olan olayların içinde kaybolmamak, mümkün olursa biraz yukardan bakabilmektir. Ancak o zaman gerekli dersleri alabiliriz.

 

İsa’nın öÄŸretisinde bahsedilen tek öÄŸretmenden kasıt acaba nedir? Bu sorunun cevabını da Kur’an’dan bulalım:

 

(Kur’an) 55-1,2,3,4    O Rahman.
            öÄŸretti Kur’an’ı
            Yarattı insanı
            Belletti ona duygu ve düÅŸüncelerini ifade etmeyi

 

(Kur’an) 2-31 Ve Adem’e isimlerin tümünü öÄŸretti.

 

    BaÅŸvurulacak kaynak kitaplar da bellidir. Onlar ilahi mesajı ileten kitaplardır. Bazı Kur’an ayetlerini hatırlayalım:

 

(Kur’an) 45-20 Bu Kur’an, insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluÅŸur. GereÄŸince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o.

 

(Kur’an) 5-46 ...Meryem oÄŸlu İsa’yı gönderdik....Ona İncil’i verdik. Hidayet ve ışık vardı onda. Tevrat’tan yanında olanı tasdikleyici idi. DoÄŸruya ve güzele kılavuzdu...

 

(Kur’an) 5-44 Biz indirdik Tevrat’ı biz. İyiye ve güzele kılavuz var onda, ışık var...

 

    O halde, dinin bireyselliÄŸini de hatırlayıp her birey özgür seçimi ile istediÄŸi kitap veya kitaplardan yararlanarak aradığı ışığı bulmaya çalışmalıdır.

 

    Işığı bulan ve hedefe yürürken, sürekli yeni gerçeklere gözünü açan ve her seferinde tekrar tekrar dirilen bir varlık aydınlanmaya baÅŸlamış ve giderek daha fazla aydınlanmış olmaz mı? Aydınlanmaya baÅŸlamış bir bireyle ilgili olarak bakın İsa nasıl bir benzetme yapmış:

​

(Luka İncili) 11-33,34,36 Hiç kimse bir lambayı yakıp onu bir kap altında saklamaz; tersine lambayı bir direÄŸe asar ve insanlar gelirken o ışığı görürler / Gözleriniz bedeninizin lambasıdır. Gözleriniz iyiyse bütün bedeniniz aydınlanmıştır. Gözleriniz iyi deÄŸilse bütün bedeniniz tamamen karanlık içindedir.

 

EÄŸer bütün bedeniniz aydınlanmışsa, bedeniniz pırıl pırıldır aynen bir lambanın sizi aydınlatması gibi.

​

    Herhalde bahsedilen göz biyolojik göz deÄŸildir. Herkesin gözü vardır ve bakma iÅŸlemini yerine getirirken çoÄŸu görememektedir. Gönül gözü açılmış olanlar ise aydınlanmaya baÅŸlarlar. Mutlaka aydınlanmanın sonu yoktur. Ancak birey gerçekten gönül gözü açılmış ve sonuçta farklı gerçeklere gözünü açarak aydınlanma yolunda yol alabilmiÅŸse, kim bilir belki de o birey artık içinde yaÅŸadığı topluma da ışığını yönelterek baÅŸka bireylerin de karanlıktan kurtulmaları yönünde hizmet verebilir. Herhalde bu kiÅŸilerin İsa’nın dediÄŸi gibi öÄŸretmenlik havasına girmeden görevi yapabilecek olgunluÄŸa ulaÅŸmaları beklenir. Sonuçta hepimiz birbirimize hizmetle yükümlüyüz. Her bireye maddi ve / veya manevi alanda verilenler aynı zamanda o bireyler için bir sınav vasıtası olmaktadır ki bunu zaten Kur’an çok güzel hatırlatır.

 

(Kur’an) 6-165 ...VerdiÄŸi nimetlerle sizi denemek için kiminizi kiminiz üzerine derecelere yükseltmiÅŸtir...

 

(Kur’an) 57-23 ...Çünkü Allah, kendini beÄŸenip sevinenlerin hiçbirini sevmez.

 

    Birey, Allah katında hiç kimsenin ayrıcalıklı olmadığını bilmelidir. Aydınlanmanın yollarını arayıp ve sürekli daha fazlasını talep ederken, aldığını da diÄŸer insanlarla paylaÅŸabilmelidir. Toplumun mutluluÄŸu ancak bu yolla elde edilebilir.

Tefekkür kılar isen cümle sende bulasın
Yunus Emre

​

​

DÜÅžÜNME

 

(Kur’an)  73,1,4 Ey örtüsüne bürünen! ....Kur’an’ı ağır ağır, düÅŸüne düÅŸüne oku.

 

    Kur’an’ın bu ayeti son peygambere yönelmiÅŸ bir emirdir. O peygamber ise Kur’an’ın kendisine indirildiÄŸi peygamberdir. İlahi mesajı alan son peygamberin Kur’an ayetlerini yavaÅŸ yavaÅŸ ve düÅŸünerek okumasının istenmesinin sebebi ne olabilir? Bu sorunun cevabını pek çok Kur’an ayetinde görüyoruz.

 

(Kur’an)  38-29 Kutsal bir Kitap bu; sana indirdik ki onu, ayetlerini derin derin düÅŸünsünler ve öÄŸüt alabilsin temiz özlüler.

 

    Kur’an, vermeye çalıştığı mesajın anlaşılmasını ve hedefe yönelik olarak ne yapılması gerektiÄŸi ile ilgili olarak öÄŸüt alınmasını istiyor. Bunun için de, bireyin aynen son peygambere önerildiÄŸi gibi Kur’an’ı yavaÅŸ okuması ve düÅŸünmesi ve düÅŸünerek de öÄŸüt alması gerekir. Ancak Kur’an insanların düÅŸünmemesinden ise çok ÅŸikayetçidir:

 

(Kur’an)  47-24 Peki bunlar, Kur’an’ın anlamını inceden inceye düÅŸünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var?

 

(Kur’an)  54-17 Andolsun ki, biz Kur’an’ı öÄŸüt ve ibret için kolaylaÅŸtırdık fakat düÅŸünen mi var?

 

    Bu son ayet, aynı surede üç ayrı ayette (54-22,32,40) daha, aynı kelimelerle tekrar edilmektedir. Kur’an’ın indirildiÄŸi dönemde düÅŸünen olmadığı konusunda ısrar ediliyor. Aradan geçen uzun süre de de çok fazla bir deÄŸiÅŸiklik olduÄŸunu söylemek mümkün müdür? Sorunun cevabını da herhalde Kur’an bağımlılarının yaÅŸadığı coÄŸrafyaya bakarak bulabiliriz. Kur’an, daha önce yaÅŸayan toplumların öÄŸüt alabilmesi için onların da ilahi mesajdan nasiplendirildiklerini söylüyor:

 

(Kur’an)  28-43 Andolsun, biz, nesilleri helak ettikten sonra Musa’ya Kitap’ı, insanlar için basiretler, kılavuz ve rahmet olarak verdik ki düÅŸünüp öÄŸüt alabilsinler.

 

    Ä°lahi mesaj, görevliler, yani peygamberler tarafından topluma iletilmiÅŸtir. Hem Eski Ahit, hem de İsa’nın öÄŸretisi, tebliÄŸ edildiÄŸi dönemdeki Yahudi toplumunun dili ile indirilmiÅŸken  Kur’an ise Arap dilinde indirilmiÅŸtir. İlahi mesaj sadece mesajın verildiÄŸi peygamberin ait olduÄŸu toplumla ilgili deÄŸildir. Bütün insanlık ailesi aynı yüce güç tarafından yaratılmış olup mesaj bütün insanlık ailesini ilgilendirir. Belirtilmelidir ki mesajı ileten peygamberin ait olduÄŸu toplum hiçbir ÅŸekilde seçilmiÅŸ bir toplum olamaz. Bunun tersini iddia etmek Yaratan’ın adaletini reddetmek olur. Ayrıca anlamamız gereken diÄŸer bir konu ise; ilahi mesajın anlaşılabilmesi için, düÅŸünülmesi gerektiÄŸinden hareketle, birey eÄŸer ilahi mesajın indirildiÄŸi dili bilmiyorsa okuduÄŸu metinler hakkında nasıl düÅŸünecektir? Bireylerin çoÄŸunluÄŸu kendi ana dilinden baÅŸka dil bilmemektedir. Bireyin kendisi ile en iyi düÅŸünebildiÄŸi dil ise kendi anadilidir. O halde ilahi mesajın, arzulanan öÄŸüt alınabilme hedefine ulaÅŸması için her bireyin kutsal metinleri kendi anadilinde okuması ilk adımdır.

 

    Kur’an Türkiye’de asırlardır Arap dilindeki metinden okunmaktadır. Kur’an’ın dilinin niçin Arap dilinde olduÄŸunu Kur’an bakın nasıl açıklıyor:

 

(Kur’an)  12-2 Biz onu sana, aklınızı çalıştırasınız diye, Arapça bir Kur’an olarak indirdik.

 

(Kur’an)  41-44 EÄŸer biz onu yabancı bir dille Kur’an yapsaydık, elbette ÅŸöyle diyeceklerdi: Ayetleri detaylandırmalı deÄŸilmiydi? İster yabancı dilde, ister Arapça! Deki: O, iman edenler için bir kılavuz, bir ÅŸifadır.

 

(Kur’an)  42-7 İşte böyle! Biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, ülke ve medeniyetlerin anasını ve çevresindekileri uyarsın...

 

Kur’an’ın ilk hedefi muhtemelen Mekke ve çevresinde yaÅŸayanları uyarmaktır. Bu bölgesellik Kur’an’ın evrenselliÄŸine iÅŸaret eden ayetlerle çeliÅŸiyor mu? AÅŸağıda verilen Kur’an ayetine göre cevap hayırdır:

 

(Kur’an)  81-27,28 O, alemlere bir öÄŸütten baÅŸka ÅŸey deÄŸildir. İçinizden, dosdoÄŸru yürümek isteyenler için.

 

    Arap dilinin alemlerin dili olduÄŸunu hiç kimsenin iddia etmek gibi gülünç bir iddiaya sahip çıkacağını zannetmiyorum. Yapılacak ÅŸey Kur’an’ı takip edenlerin, ilahi mesajı kendi ana dilinde okuması ve, Kur’an’ın isteÄŸine uygun olarak düÅŸünüp öÄŸüt alabilmesidir.

 

    Kur’an’ın Arapça metinden okunması ile acaba doÄŸru mu davranılmaktadır? AteÅŸ; Mekke’lilerin ve Kufe’lilerin çeÅŸitli ayetleri farklı ÅŸekilde okudukları ve o zamanda farklı anlamlar ifade ettiÄŸini bildirmektedir ki o kiÅŸiler için Arapça, ana dilleridir. Arap dili ana dil olmayanların ve özellikle de sıradan insanların Arap dilinde Kur’an okurken yapabilecekleri hatalar, bütün iyi niyetlerine raÄŸmen doÄŸrumudur?

 

    Ä°lahi mesajın her toplumun kendi ana dilinde verilmesi gerektiÄŸini Yeni Ahit’te belirtir.

 

(Yeni Ahit, 1-Korintliler) 14-10,11,19 KuÅŸkusuz dünyada çeÅŸit çeÅŸit diller vardır, hiçbiri de anlamsız deÄŸildir. 

 

Ne var ki, konuşulan dili anlamazsam, ben konuşana yabancı olurum, konuşan da bana yabancı olur. Kilisedeki ayinde, yabancı bir dilde on bin kelime konuşmaktansa, cemaatin konuştuğu dilden beş kelime konuşmayı tercih ederim. Bu yol onların eğitilmesinde gereklidir.

​

    Kim bilir Kur’an’ı takip edenlerin yaÅŸadığı coÄŸrafyada günümüzde gördüÄŸümüz periÅŸanlık muhtemelen bireylerin ilahi mesajı kendilerine anlatıldığı ÅŸekilde algılaması ve uygulamasıdır. Halbuki Kur’an her bireye hitap etmektedir. Her birey mesajını ana kaynaktan almalıdır. Yoksa kendisine anlatıldığı gibi deÄŸil. Aynı durum kısmen de olsa Eski Ahit ve Yeni Ahit bağımlıları için de geçerlidir. Ancak batı dünyası rasyonel düÅŸünceyi geliÅŸtirdiÄŸi için teknolojik geliÅŸmeyi ve beraberinde de maddi refahı saÄŸlayabilmiÅŸtir. Ancak Batı toplumunun gerçekten mutlu olduÄŸunu söyleyebilir miyiz?

​

    Batı dünyasında Yeni Ahit asırlarca Latince metinden okunmuÅŸ iken bugün pek çok ülke Yeni Ahit’i kendi dilinde okumakta ve kiliselerde kendi dilinde ibadet etmektedir. Gerek okurken ve gerekse ibadet ederken bireyin kullandığı dil kendi ana dilidir. Dolayısıyla ne dediÄŸini bilerek, anlayarak söylemektedir. Benzer uygulamanın Kur’an bağımlıları tarafından da gerçekleÅŸtirilmesi, ilahi mesajın hedefe ulaÅŸması için ne kadar yararlı olacağı, herhalde tartışılmaması gereken bir gerçektir.

 

    Kur’an, ilahi mesajın anlaşılabilmesi için düÅŸünmenin esas olduÄŸunu bildiriyor. Ancak sadece düÅŸünme, daha doÄŸrusu bireyin mantığı ile olaya yaklaÅŸmasından ziyade akıl ve gönül çalıştırarak ders alınabileceÄŸinin de altını çiziyor:

 

(Kur’an) 13-19  ...sadece akıl ve gönlü iÅŸleyenler düÅŸünüp ibret alır.

 

(Kur’an) 39-9 ....Deki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler eÅŸit olur mu? Ancak akıl ve gönül sahipleri düÅŸünüp ibret alır.”

 

(Kur’an) 3-118...EÄŸer aklınızı iÅŸletirseniz Allah size ayetlerini açık seçik göstermiÅŸtir.

 

    Yukarıdaki ayetlerde akıl ve gönül çalıştırmanın ne olabileceÄŸi hakkında Kur’an bazı açıklamalar da vermektedir:                                                                                                                                              
(Kur’an) 22-46 Yeryüzünde hiç dolaÅŸmadıklar mı ki, kalpleri olsun da onunla akıllarını çalıştırsınlar, kulakları olsun da onunla duysunlar. Åžu bir gerçektir ki kafadaki gözler kör olmaz ama göÄŸüslerin içindeki gönüller körleÅŸir.

 

    Görülüyor ki bireyin biyolojik olarak herhangi bir eksikliÄŸi olmasa bile bakmak ve görmek fiillerinin aynı olmadığı, bireyin ancak gönlü ile gerçekleri görebileceÄŸi ve ancak duyan ve gören kiÅŸinin aklını çalıştırarak düÅŸünüp öÄŸüt alabileceÄŸi anlaşılıyor. DiÄŸer taraftan Kur’an, Allah’ın izni ile ancak, bireyin duyabileceÄŸini  anlatıyor:

​

(Kur’an) 8-23 Allah kendilerine bir hayır olduÄŸunu bilseydi elbette onlara iÅŸittirirdi.

 

    Unutmamalı ki beÅŸer, beÅŸ duyu ile yaratılmıştır. BeÅŸ duyumuzla sadece üç boyutlu madde evrenini algılayabilir ki bu yeteneÄŸimiz bile sınırlıdır. Örnek olarak gözümüzle göremediÄŸimiz çok küçük maddi büyüklükleri optik ve elektron mikroskobu ile görebiliriz. Gece görüÅŸ dürbünleri ile karanlıkta da görebiliriz. Unutmayalım ki çıplak gözle göremeyip de optik cihazlar yardımı ile görebildiÄŸimiz nesneler gerçekte vardır ancak çıplak gözle bakan için bu nesneler yoktur. Uygun cihazlar vasıtası ile onlar var olur. Kim bilir Kur’an’ın ısrarla üzerinde durduÄŸu akıl ve gönül iÅŸletme belki de üç boyutlu evrenin de ötesini algılayabilme yeteneÄŸini bizlere kazandırabilir.

 

    Kur’an akıl ve gönlünü çalıştıranlara çok deÄŸer verir ve onların önünde bakın ne ufuklar açmaktadır.

 

(Kur’an) 3-191 Aklı ve gönlü iÅŸletenler o kiÅŸilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışına derin derin düÅŸünürler: “Ey Rabbimiz! Sen bunu boÅŸuna yaratmadın...”

 

(Kur’an) 3-7 Kitap’ı sana indiren O’dur: Onun ayetlerinden bir kısmı muhkemlerdir ki; onlar Kitap’ın anasıdır. DiÄŸer ayetlerse müteÅŸabihlerdir...Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilim de derinleÅŸmiÅŸ olanlar...Gönül ve akıl sahiplerinden baÅŸkası gereÄŸince düÅŸünemez...

 

Kur’an bu ayetlerde bir taraftan insan yapısı dinle ilgili bazı putları kırmakta, (yatarken de Allah’ı anmak gibi) ayrıca, aklını ve gönlünü çalıştıranların ancak, Kur’an’ın içsel manalarını da anlayabileceÄŸini vurgulamaktadır. Bahsedilen anlayabilme nasıl mümkün olabilir. Yeni Ahit ve Kur’an bunun da cevabını vermektedir:

 

(Yuanna İncili) 6-45 Peygamberler ÅŸunu bildirdi: Tanrı herkese öÄŸretecektir.

 

(Kur’an) 42-51 Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla yahut perde arkasından konuÅŸur; yahut da bir resul gönderir de kendi izniyle dilediÄŸini vahyeder.

 

(Kur’an) 77-1 Andolsun o ardarda gönderilenlere / meleklere / rüzgarlara / vahyin bölümlerine / kalplere inen  doÄŸuÅŸlara

 

    Kur’an ilimde derinleÅŸmeyi teÅŸvik ederken, insanın bazı sınırlarına da dikkat çekiyor:

 

(Kur’an) 46-23 ....İlim ancak Allah katındadır.

 

(Kur’an) 64-18 Görünmeyen ve görünen alemleri bilendir o...

 

(Kur’an) 17-85 ...Ve size, ilimden sadece az bir ÅŸey verilmiÅŸtir.

 

    Ä°nsanlığın bilim ve teknolojide fevkalade büyük adımlar atması ve de atacak olması ile saÄŸlanacak, insan ölçüsüne göre muazzam bilgi birikiminin, aslında Allah’ın ilminden bizlere verilmiÅŸ fevkalade küçük bir miktar olduÄŸu anlatılıyor. Bu olay baÅŸka bazı ayetlerde de vurgulanıyor:

 

(Kur’an) 2-255 ...İnsanlar O’nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediÄŸi dışında, hiçbir ÅŸeyi kavrayıp kuÅŸatamazlar...

 

(Kur’an) 81-29 Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.

 

    Ancak buradaki belirtilen sınırlamalar Allah’ın ilmi ile karşılaÅŸtırılamaz. Birey saf niyetle davranıp ilahi mesajı anlamaya çalışmalı ve gücü ölçüsünde hedefe ulaÅŸmak için gayret göstermelidir. Çünkü ilahi mesajın kapısının dileyenlere daima açık olduÄŸunu da gene Kur’an gösteriyor:

 

(Kur’an) 40-60 Rabbiniz buyurmuÅŸtur ki: “Dua edin bana, cevap vereyim size...”

 

    Buraya kadar verilen ayetlerin tamamı bireysel düÅŸünceye yöneliktir. Burada toplumsallık veya kurumsallık yoktur. Bütün bu ayetler ilahi mesajın alınmasını talep ederken, mesajın alınabilmesi için de bireye hitap ederek Allah’ın dininin bireyi hedef aldığını ve dinin bireyselliÄŸinin  tekrar altını çizmektedir.
 

Düşünme


Şeriat ehli ırak
Eremez  bu menzile
Yunus Emre

 

 

TEKÂMÜL-YÜKSELİŞ 


Yaratılan ve dünyada kendisine geçici bir süre yaÅŸam hakkı verilen AdemoÄŸullarının hedefi kutsal kitaplarda belirtilmiÅŸtir. Hedefe ulaÅŸabilmek için takip edilecek yolun ise tamamen bireysel olduÄŸu ve peygamberler vasıtasıyla indirilen mesajın bu yolun aydınlatma lambaları olduÄŸu da görülmektedir. Bahsedilen yolda ilerleyebilmek ise ruhsal geliÅŸmeyi yani tekâmülü gerektirir ki bu gerçek Kur’an’da pek çok ayette vurgulanmaktadır.

​

(Kur’an) 43-13,14 ....Rabbinizin nimetini hatırlayarak ÅŸöyle diyesiniz: “Ve gerçekten biz halden hale geçerek Rabbimize mutlaka döneceÄŸiz.

 

    Pek çok Kur’an ayetinde anlatıldığı gibi dönüÅŸ Yüce Yaratan’a dır. Ancak bu dönüÅŸü yapabilmek için belli ki halden hale geçmek gerekiyor. Bu ayette bahsedilen “halden hale geçmek” ile kastedilen nedir?

 

(Kur’an) 76-2 DoÄŸrusu, biz insanı karışım olan bir spermden yarattık. Halden hale geçiririz onu. Sonunda onu iÅŸitici, görücü yaptık.

 

    Bu ayette söylenen, spermden embriyonun oluÅŸması ve daha sonra embriyonun geçirdiÄŸi evreler, haller midir? Yoksa ayet (43-14) de daha açıkça vurgulandığı gibi farklı bir geliÅŸmeye mi iÅŸaret edilmektedir? DoÄŸan her bebeÄŸin saÄŸlıklı olmadığını ve görme veya iÅŸitme özürlülerin de olduÄŸunu biliyoruz. Ayet (76-2) de birinci cümlede zaten “yarattık” deniyor. Yani biyolojik biçimlenme tamamlanmıştır. Ayrıca kafadaki gözlerin körleÅŸebileceÄŸi, görücülük iÅŸlemi için gönül gözünün açılması gerektiÄŸini Kur’an söylemektedir (Kur’an 22-46).

 

    Yukarıda verilen ayetlerde anlatılan ve insanın Rabbine dönüÅŸü ile ilgili Kur’an mesajını güçlendiren diÄŸer bazı Kur’an ayetleri de görülebilir:

 

(Kur’an) 84-6 Ey insan, sen Rabbine varmak için çok didinecek, sonunda ona kavuÅŸacaksın.

 

(Kur’an) 84-19 Ki siz boyuttan boyuta halden hale mutlaka geçeceksiniz.

​

    Verilen ayetler beÅŸere tekâmül etmesi gerektiÄŸini anlatırken beÅŸerin tekâmülünde Yaratan’ın planını da gösteriyor. Ayrıca hedefe varmanın beÅŸer için bir ödül olduÄŸunu, Kur’an kavuÅŸma terimi ile veriyor ve fakat bunun için boyuttan boyuta geçmemiz gerektiÄŸini de vurguluyor. Boyutlarla ilgili olarak çok üstü kapalı  bir ifade ise aÅŸağıdaki ayette verilmektedir.

 

(Kur’an) 70-3,4 Yükselme boyutlarının / derecelerin sahibi Allah’tan dır o.
        Melekler ve Ruh miktarı elli bin yıl olan bir günde yükselirler O’na.

 

    Görünen o ki, beÅŸeri Rabbine ulaÅŸtıran yolda geçilmesi gereken merhaleler var ki Kur’an’da bunlara yükselme boyutları veya yükselme dereceleri denmiÅŸ. Ayrıca ÅŸunu da görüyoruz. Melekler ve Ruh “O’na” eÄŸer elli bin yılda ulaÅŸabiliyorsa, dünyadaki zaman kavramı ile tek bir hayat döneminde bu kadar zorlu bir tekâmülü tamamlamamız nasıl mümkün olacaktır? Sorulmaya deÄŸer. Kur’an gerçeklerin iÅŸaretlerini veren bir Kitap olduÄŸuna göre bu sorunun da cevabının bulunabileceÄŸini sanıyorum.

 

    BeÅŸerin hedefine ulaÅŸabilmesi için ruhsal yönden tekâmül etmesi gerektiÄŸi bellidir. Ancak Yaratan beÅŸerin zayıflıklarını bildiÄŸi için bu konuda da yardım elini uzatmaktadır:

 

(Kur’an) 6-83 ...Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz.

 

(Kur’an) 12-76 ... Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz biz. Her bilgi sahibinin üstünde bir baÅŸka bilen vardır.

​

(Kur’an) 40-15 O Refi’dir, dereceleri yükseltendir; arşın sahibidir. BuluÅŸma günü hakkında uyarmak için emrinden olan Ruh’u kullarından dilediÄŸine indirir.

​

(Kur’an) 35-22 Diriler de eÅŸit olmaz, ölüler de, Allah dilediÄŸine iÅŸittirir. Ama sen kabirdekilere iÅŸittiremezsin.

​

    BeÅŸerin tekâmül edebilmesi de Allah’ın izni ile olabilmektedir. Her bireyin de derecesinin farklı olabileceÄŸini anlıyoruz. Zaten her ümmetin hatta her bireyin takip edeceÄŸi yol farklı iken, dereceler de farklı olmalıdır. Bu farklılık Kur’an’da bazı ayetlerde en genel terimlerle ifade edilir:

 

(Kur’an) 56-7,8,9,10  Ve sizler üç sınıf oluvermiÅŸsinizdir.
                     Ä°ÅŸte uÄŸur ve mutluluk yaranı...
                   İşte ÅŸomluk ve bunalım yaranı...
                  Ve oluÅŸta önde gidenler, yarışta önde gidenler...

 

(Kur’an) 35-32 Sonra, kullarımız arsından seçtiklerimizi Kitap’a mirasçı kıldık. İçlerinden öz nefsine zulmeden var. Orta yoldan gideni var. Allah’ın izniyle hayırlarda öne geçeni var...

 

    Kur’an daha önce gönderilen Kitapları tasdikler ve sürekli olarak insanlığa bütünlük içinde kalınmasını öÄŸütler. Maalesef asırlardır görülen ve bugün de gördüÄŸümüz gerçek bu deÄŸildir. BeÅŸer bütünden ayrılış içindedir. Hatta Kur’an’a inandığını iddia edenler bile. Kur’an son peygamberle beraber olanların bütünlük içindeki konumlarını tekâmül çerçevesinde bakın nasıl anlatıyor:

 

(Kur’an) 48-29 Muhammed Allah’ın resulüdür. Onunla beraber olanlar, inkarcılara karşı çok çetin, kendi aralarında çok merhametlidirler. Sen onları rüku eder, secdeye kapanır görürsün. Allah’tan bir lütuf ve hoÅŸnutluk ister dururlar. GörünüÅŸlerine gelince, yüzlerinde secde eseri / izi vardır. Bu onların Tevrat’taki nitelikleri. İncil’deki nitelikleri de ÅŸöyle: Tıpkı bir ekin ki filizini çıkarmış, o filizi kuvvetlendirmiÅŸ. Filiz kalınlaÅŸtı, gövdesi üzerine dikildi. Ziraatçıları imrendirir bu ekin...

 

    Her ne kadar tekâmülün sınırını bilemesek de, tekâmül etmiÅŸ varlıkların bütünü nasıl kucaklayabildiÄŸini yukarıdaki Kur’an ayeti ne güzel ifade etmektedir. Din öÄŸretisinin, daha önceki bölümlerde iÅŸaret edilen, bireysel karakterini hatırlayalım. O zaman karşımıza gene bireylerin derecelerinin farklı olacağı sonucu çıkar ki, Kur’an’da bu durum çeÅŸitli ayetlerde biraz  kapalı anlatılırken aÅŸağıdaki ayette açık bir ÅŸekilde ifade ediliyor:

 

(Kur’an) 11-3  Af dileyin Rabbinizden; sonrada tövbe ile O’na yönelin ki, belirlenmiÅŸ bir süreye kadar sizi güzel ÅŸekilde nimetlendirsin ve her farklı derece sahibine hak ettiÄŸi ödülü versin...

 

    Burada din öÄŸretisi ile ilgili olarak toplumsallıktan ve kurumsallıktan bahsedilmez. Gene ön planda birey vardır. EÄŸer her bireyin derecesi farklı ise ödülü de farklı olacaktır. Ancak ödülü de hak etmek gerekir. Bunun için hedefe ulaÅŸacak yolda yürümek lazımdır. Kur’an bu yola nasıl girilebileceÄŸini de gösteriyor:

 

(Kur’an) 29-69 Bizim uÄŸurumuzda didinenleri biz, yollarımıza elbette ulaÅŸtıracağız. Allah, güzel düÅŸünüp güzel davrananlarla mutlaka beraberdir.

 

    Güzel düÅŸünüp güzel davranmak, yola girmek ve yolda ilerleyebilmek için gereklidir. Kur’an’ın sıklıkla vurguladığı bir ÅŸey de inanmışların barışa yönelik çaba harcamasıdır. Tekamül(yükseliÅŸ) yolundaki bireylerin derecelerinin farklı olması bir kıskançlık konusu olmamalı, tersine bireyleri, Kur’an’ın ifadesi ile, hayırlarda yarışmaya teÅŸvik etmelidir. Bireylerin farklı derecelere sahip olmasından son peygamber bile nasibini almıştır:

 

(Kur’an) 17-79 Sana özgü bir ibadet olarak, gecenin bir kısmında, o Kur’an’la meÅŸgul olmak üzere uykudan uyan. Böylece Rabbi’nin seni övülmüÅŸ bir makama / Makam-ı Mahmud’a ulaÅŸtırması umulur.

 

    Açıkça görülüyor ki son peygamberin bile tekâmül etmesi gerekmektedir. Bizler ise ilahi emrin önünde eÄŸilip gereÄŸini yapmaya çalışmalıyız. Herhalde atılacak ilk adım, ayet (17-79)’da gösterildiÄŸi gibi Kur’an’ı anlamaya çalışıp, anladığımızı da hayatımıza yansıtmalıyız. Kur’an’ın bu konuda yol göstericiliÄŸi gene bir Kur’an ayeti ile vurgulanmış.

 

(Kur’an) 45-20 Bu Kur’an insanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluÅŸur. GereÄŸince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o.

 

    Tekâmül yolunda ilerleyen insan ancak benliÄŸini arıtarak hedefe ilerleyebilir. Tekâmül ise bireyin davranış ve hatta düÅŸüncelerini de düzeltmesini gerektirir. Böyle bir deÄŸiÅŸim herkesten hatta son peygamberden de beklenmektedir:

 

(Kur’an) 17-37 Yeryüzünde kasılıp kabararak yürüme...

 

(Kur’an) 15-88 ....Müminler için kanadını indir sen!

 

    Kur’an günümüze yönelik ne güzel mesajlar vermiÅŸ. Müslüman olduÄŸunu ilan eden ve fakat zenginlik ve / veya siyasi iktidar sayesinde kabararak yürüyen ve diÄŸer inananlara kapı kulu muamelesi yapanların kulaklarını çınlatalım.

 

    Kur’an’da tekâmül yolunda ilerlemiÅŸ varlıklara verilen hediyelerden de bahsedilir. Örnek olarak Davud ve Süleyman’la ilgili olanlara bakalım:

 

(Kur’an) 27-15 Andolsun biz, Davud’a da Süleyman’a da bir ilim verdik. Onlar ÅŸöyle dediler: Bizi, mümin kullarının birçoÄŸundan üstün kılan Allah’a hamd olsun.

 

(Kur’an) 27-16 Süleyman, Davud’a mirasçı oldu ve ÅŸöyle dedi: “Ey insanlar, bize kuÅŸların dili öÄŸretildi ve bize her ÅŸeyden biraz verildi. KuÅŸkusuz bu apaçık lütfun ta kendisidir.”

 

    Allah’ın ilmi sonsuzdur. Bu ilimden nasiplenenlere bazen doÄŸa üstü güçler de verildiÄŸini Kur’an hatırlatmaktadır:

 

(Kur’an) 27-40 Kendinde Kitap’tan bir ilim olan kiÅŸi de ÅŸöyle dedi. “Ben onu sana, gözünü açıp yumuncaya kadar getiririm.” Derken, Süleyman tahtı yanında kurulmuÅŸ görünce ÅŸöyle konuÅŸtu...

 

    Burada bahsedilen taht, gene Kur’an’a göre (27-41,42) Saba Melikesi Belkıs’ın tahtıdır. Kur’an’da gerçeklerin bahsedildiÄŸi biliniyorsa, beÅŸerin geçmiÅŸten günümüze kadar olan serüveninde kazançları yanında çok kaybı da olduÄŸu anlaşılır. Kayıplarımızın sanıyorum ruhsal olanda olduÄŸunu söylemek yanlış olmasa gerek.

 

    Gönderilen Tanrı elçileri vasıtasıyla tebliÄŸ edilen ilahi mesaj Adem’in  çocuklarının bu dünyadaki hayatları süresince eÄŸitilmeleri içindir. Bizler ise dünya yaÅŸantımızdan biliyoruz ki her eÄŸitim, öÄŸrencinin baÅŸarısını da ölçen vasıtalar kullanır. Bilinen en etkili metot ise imtihandır. Bu gerçek Kur’an’da anlatılmaktadır:

 

(Kur’an) 29-2 İnsanlar inandık demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiçbir imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar.

Tekamül-Yükseliş

    Kur’an insanların yüz yüze gelecekleri imtihanların metodu konusunda da bazı açıklamalar yapmaktadır:

 

(Kur’an)  29-3 ...biz onlardan öncekileri de fitne yoluyla denemiÅŸizdir. Allah özüyle sözü bir olanları elbette bilecektir.

 

(Kur’an)  21-35 Her canlı ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan aracı olarak sizi ÅŸer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.

 

    Bireyin bu dünyada ki hayatında giydiÄŸi bu biyolojik beden bu dünya için belki uygundur. Ancak bireyin bu dünyayı algılaması bir ikilem içindedir. Bu ikilemin ayırt edilmesinde ise sanırım sadece mantığı etkilidir. Bireyin mantığı ise herhalde bireyin yaÅŸama içgüdüsü ile alakalıdır. Bu mantık çerçevesinde herhangi bir ÅŸey birey için o anı düÅŸünerek iyi ise o ÅŸey hayırlıdır. Yok bireyi rahatsız ediyorsa o ÅŸey birey için kötüdür. İyi ve kötü sadece bu dünya hayatındaki yaÅŸamamızda karşılaÅŸabileceÄŸimiz ikilemlerden sadece bir tanesidir. Ancak önemli olan sonuçtur. BeÅŸer mantığı ile herhangi bir ÅŸeyin iyi veya kötü olması önemli deÄŸildir. Önemli olan bu ÅŸeyin bireye ne kazandırdığıdır. Olaya biraz yukardan bakarsak Kur’an’da gösterilen hedefe gitmeye uÄŸraÅŸan bir bireyi görüyoruz. O yüzden meydana gelen ÅŸey, bireyin mantığına göre iyi veya kötü, ne olursa olsun, eÄŸer bireyin ruhsal tekâmülüne yardımcı oluyorsa o ÅŸey herhalde hayırlıdır. Herhangi bir olaya biraz yukardan bakabilmek için de aklımızı kullanmamız gereklidir. Çünkü mantık böyle bir konuda yeterli deÄŸildir. Mantıkla hareket eden bireyin önüne konan sınavı baÅŸarabilmesi pek mümkün görülmemektedir. Ayrıca unutulmamalı ki baÅŸarılamayan sınavlar tekrar tekrar önümüze gelecektir. Bu konu ile ilgili olarak bumerang etkisini unutmayalım. BenliÄŸimiz dışına ne gönderirsek aynen bize geri gelir.

​

    Kur’an bazı baÅŸka sınav metotları konusunda da ipuçları veriyor:

 

(Kur’an)  25-20 Biz sizi birbiriniz için imtihan aracı yaptık

 

    Bu ayette iÅŸaret edilenleri, eminim her birey hayatının her anında ailesi içinde, iÅŸ hayatında, sokakta her an yaÅŸamaktadır. Acaba konuÅŸurken kelimelerimizi özenle seçmek için gayret etsek veya davranışlarımızı hemen uygulamaya koymasak kim bilir belki de kutsal kitapların insanlığa vaat ettiÄŸi cenneti, burada, bu dünyada kendimiz oluÅŸturabiliriz. Kur’an’ın iÅŸaret ettiÄŸi bu sınav metodu ile ilgisi yönünden İsa’nın öÄŸretisini hatırlayalım:

 

(Matta İncili) 5-39 ...Birisi saÄŸ yanağınıza vurursa ona sol yanağınızı da çevirin...

 

    Burada beÅŸere önerilen fiil herhalde beÅŸer için fevkalade zordur. Ancak tekâmül yolunda ilerlemek isteyenlerin ulaÅŸması gereken bir olgunluk derecesi gibi de görünüyor. Benzer ÅŸekilde sözlü sataÅŸmalara acaba hiç cevap vermesek ve sürtüÅŸmeyi tırmandırmasak nasıl olur? Herhalde sonuçta kazançlı çıkacak olan yumuÅŸak davranandır. Bu çerçevede İlahi mesajın insanlığa önerisiningenelleÅŸmiÅŸ halini de gene Yeni Ahit’e bakarak görelim.

 

(Matta İncili) 5-5 Kutsananlar yumuÅŸak davrananlardır; çünkü dünyanın mirasçısı olanlar onlardır.

 

    Bireyin atacağı bumerangın kendisine aynen geri geleceÄŸini hatırlayalım. Kur’an’da iÅŸaret edilen sınav metotlarına devam edelim.

 

(Kur’an)  6-165 ...VerdiÄŸi nimetlerle sizi denemek için kiminizi kiminiz üzerine derecelerle yükselmiÅŸtir.

 

    Hedefe ulaÅŸmak için gerekli yolu bulabilen ve Allah’ın izni ile tekâmül eden bireylerin bile bu tekâmülleri vasıta edilerek de denenmekte olduÄŸu görülüyor ki tekâmül yolunda daha ileri gidebilsinler. Böyle bir sınavda baÅŸarılı olabilmenin yolunu gene Kur’an gösteriyor:

 

(Kur’an)  91-9 BenliÄŸi temizleyip arındıran gerçekten kurtulmuÅŸtur.

 

    Benlik tekâmülün her aÅŸamasında farklı ÅŸekillerde önümüze çıkabilir. Önümüze çıkartılan sınavlarda baÅŸarılı olabilmek için arınmayı talep etmekten baÅŸka bir çare de herhalde görülmemektedir. Bireyin sınavlarında baÅŸka imtihan araçları da vardır:

 

(Kur’an)  64-15 Åžu da bir gerçek ki, mallarınız ve çocuklarınız bir imtihan aracıdır. Allah’a gelince, onun katında büyük bir ödül vardır.

 

(Kur’an)  3-186 Yemin olsun ki, mallarınızla da canlarınızla da imtihan edileceksiniz.

 

    BeÅŸer dünyada iken belki de hükmetme arzusu ile biriktirmeye ve sahip olduklarını, her yolu deneyerek artırmaya yönelir. Kur’an daha önceki ayetlerde belirttiÄŸi malla imtihanda baÅŸarı gösterilebilmesi için paylaşımı esas alıyor:

 

(Kur’an)  8-2,3 İnanmış olanlar o kiÅŸilerdir ki...
        Ve kendilerine rızık olarak sunduklarımızdan bol bol dağıtırlar.

 

(Kur’an)  64-16 ...Ve benlikleriniz için bir hayır olarak infakta bulunun. Nefsinin cimrilik ve doymazlığından korunanlar kurtuluÅŸa erenlerin ta kendileridir.

 

(Kur’an)  16-71 Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altıdakilere aktarıp da hepsi onda eÅŸit hale gelmiyor. Allah’ın nimetini mi inkar ediyor bunlar?

 

(Kur’an)  3-133,134 ...O Takva sahipleri için hazırlanmıştır.
            Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler...

 

    Kur’an sadece bollukta deÄŸil darlıkta bile paylaşımı öneriyor. Sürekli biriktirenlerin, nerden geldiÄŸi belli olmayan aşırı zenginlik sahiplerinin hem de sürekli olarak ibadet ettiÄŸini etraflarına gösterenlerin kulakları çınlasın. Daha önceki bölümlerde açıklanmaya çalışıldığı gibi birey ilahi kitapların mesajını kendisi almaya çalışmalıdır. Her birey kendi yolunun farklı olacağının bilincinde olarak, yolunu kendisi belirlemeli ve yoluna devam etmelidir. SeçtiÄŸi yolda ilerleyebilmesi için özgür seçimi ile belirlediÄŸi kitabına veya kitaplarına sarılmalı ve mesajı anlamaya çalışmalıdır. Sanıyorum doÄŸru yolunda ilerlerken, birey ilahi mesajı, farklı zamanlarda farklı ÅŸekilde anlayacaktır. Bu ise tekâmülün tabii bir sonucudur. Kutsal kitaplarda önerilen ritüellerin yanında, inanmış bir birey için en güzel ibadet kanaatimce maddi zenginliÄŸini, olmayanla ölçülü de olsa paylaÅŸabilmektir.


Adımız miskindir bizim
DüÅŸmanımız kindir bizim
Biz kimseye kin tutmazız
Kamu alem birdir bize
Yunus Emre


​İSLAM ve BARIŞ

​

 

    Tek din olan Allah’ın dininin adının, Kur’an’da Arap dilinde İslam olduÄŸu daha önceki bölümlerde belirtilmiÅŸti. İslam kelimesinin manasının Allah’a teslim olmak ÅŸeklinde ifade edilebileceÄŸini de hatırlayalım. Özellikle batı ülkelerinde, ve ağırlıklı olarak da günümüzde İslam kelimesinin sadece Muhammed’i takip edenlerle ilgilendirilmesi ve ek olarak ta terörle özdeÅŸleÅŸtirme gayreti içinde bulunulması dikkat çekmektedir. Kur’an’a inananların tamamının teröre bulaÅŸanlarla aynı kefeye konmasının hangi amaca hizmet ettiÄŸini anlamak zordur. Unutmayalım ki aynı Batı ülkeleri asırlarca önce çok uzun süren bir Haçlı seferleri dönemi  yaÅŸadı ve OrtadoÄŸu ülkeleri toplumlarına da yaÅŸattı. Gene  aynı Batı, günümüzde de devam eden ve İncil’e dayalı olduklarını iddia eden mezhep çatışmalarını yaÅŸadı. Günümüzde ise Kur’an’a inandıklarını ifade eden bir azınlığın terör yarattığı görülüyor. Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi vahiy kitabına inanmış olursa olsun, Allah’a gerçekten teslim olmuÅŸ bir bireyin bir baÅŸkasının canına kıyması mümkün müdür?  Bu çalışmanın konusu olan üç vahiy kitabı; Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kur’an, verdikleri mesajda devamlı bütünlüÄŸü vurgulamışlar ve her kitap kendinden öncekileri doÄŸrulayıcı olduÄŸunu belirtmiÅŸtir ki bu fikirler daha önceki bölümlerde açıklanmaya çalışılmıştı. Kitapların üçünün de aynı mesajı verdiÄŸi ve insanlık ailesini Allah’ın dinine davet ettiÄŸi anlatılmıştı. Batı toplumlarının İsa’nın öÄŸretisinin farklı bir din olduÄŸu tezi ile kendilerinin yarattıkları bütünden ayrılma, daha önceki bölümlerde  belirtilmiÅŸti. Batı toplumlarının bu davranışının uzun dönemde mesajın evrenselliÄŸine hiçbir etkisi olamaz. Bin senenin dünya toplumlarının hayatında uzun bir dönem olmadığını da belirtelim. İlahi Mesaj’ın sürekli olduÄŸu daha önceki bölümlerde açıklanmaya gayret edilmiÅŸti. O yüzden bu bölümde incelenecek olan barış konusu her üç kitap yönünden ele alınmaya çalışılacaktır.

​

    Ä°lk olarak, bakalım Kur’an ayetleri bu konuda bize neler söylüyor:

 

(Kur’an) 35-10 Temiz ve güzel kelime O’na yükselir, barışa yönelik amel de o kelimeyi yüceltir. Kötülükleri tuzak yapanlara gelince, onlar için ÅŸiddetli bir azap vardır.

 

(Kur’an) 13-29 İman edip barış uÄŸruna iyi iÅŸler yapanlara müjde var, güzel bir gelecek var.

 

(Kur’an) 10-9 İman edip barışa yönelik amel sergileyenlere gelince, Rableri onları imanlarıyla doÄŸruya ve güzele iletir...

​

    Sadece birkaç tanesi örnek verilen bu ve benzer yüz civarında Kur’an ayetinde barışa yönelik iÅŸ yapmak teÅŸvik ediliyor ve hatta iman etmiÅŸ olmak ve barışa yönelik iÅŸ yapmak ayetlerde birlikte geçmektedir. Bu Kur’an’ın baÄŸlıları mı teröre alet olacak ve insanları mutsuz edecek? Biraz insaflı olmak gerekmez mi?Bu durumda iman etmiÅŸ birey veya toplumların baÅŸka birey ve toplumlara tuzak kurması mümkün müdür? İster terör olsun isterse askeri operasyonla savaÅŸ yapılsın bu birey ve toplumların gerçekten iman etmiÅŸ olmaları mümkün müdür? SavaÅŸ açmanın hangi ÅŸartlarda gerekli olduÄŸunu Kur’an nasıl açıklıyor?

 

(Kur’an) 22-39 Kendilerine savaÅŸ açılanlara savaÅŸma izni verilmiÅŸtir. Çünkü onlar zulme uÄŸratıldılar. Allah onlara yardıma elbette kaadirdir.

 

    Görülüyor ki bir toplumun ancak kendisine savaÅŸ açıldığında savaÅŸmasına izin veriliyor. SavaÅŸ ölüm demektir. Kur’an baÅŸka bazı ÅŸartlar gerçekleÅŸtiÄŸinde de öldürmeye izin veriyor:

 

(Kur’an) 5-33 Allah ve resulüyle savaÅŸanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası ÅŸudur: Öldürülürler yahut asılırlar... yahut bulundukları yerden sürülürler...”

 

    Burada da açıkça görüldüÄŸü gibi gene savaÅŸmak için savaÅŸ açılmasından bahsediliyor ve ayrıca yeryüzünde bozgun çıkaranlar yani huzuru bozanlarla mücadele edilmesi öneriliyor. Zaten günümüzde bile, beÅŸeri kanunlara göre, huzur bozan eylemler cezalandırılma gerekçesini oluÅŸturur. Kutsal kitaplar bireyler arasındaki iliÅŸkilerde insan hayatına önem vermekte ve öldürmeyi yasaklamakta, ancak bir hakkın korunması durumu hariç olmak üzere. Eski Ahit’teki on emirden bir tanesi “öldürme” demektedir. Bazı Kur’an ayetleri bu konuyu biraz daha açmaktadır:

 

(Kur’an) 5-32 ...İsrailoÄŸulları üzerine ÅŸunu yazdık: “Kim bir kiÅŸiyi, bir kiÅŸiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüÅŸ gibidir ve kim bir kiÅŸiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiÅŸ gibidir.”

 

(Kur’an) 17-33 Allah’ın saygıya layık kıldığı cana haklı bir sebep yokken kıymayın. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun velisine söz hakkı vermiÅŸizdir. Ama o da öldürmede sınır tanımazlık etmesin...

 

    Gerek Eski Ahit gerekse Kur’an haksızlıkla öldürmenin aynı fiille cezalandırılmasını önerir. Ancak Kur’an biraz daha yumuÅŸak davranılmasını da teÅŸvik ediyor:

 

(Kur’an) 16-126 EÄŸer ceza ile karşılık verecekseniz, ancak size yapılan kötülüÄŸün türü ve miktarı ile karşılık verin. EÄŸer sabrederseniz, elbette ki bu sabredenler için daha hayırlıdır.

 

    Bu Kur’an mı bağımlılarına öldürmeyi emrediyor? Gerek İncil gerekse Kur’an kötülüÄŸe karşı affetmeyi de önerir. Matta İncili’ne bakalım:

 

(Mata İncili) 5-39 Size kötü davranandan intikam almayın. SaÄŸ yüzünüze tokat atana sol yüzünüzü de vurmasına izin verin.

 

(Matta İncili) 5-44 ...DüÅŸmanlarınızı sevin ve sizi cezalandıranlar için hayırlar dileyin.

 

    Ä°ncil’e inanan ve Kur’an’ın diliyle “Biz Hıristiyanlarız” diyen toplumların asırlardır sergiledikleri ve bugün de gösterdikleri davranışlar acaba İsa’nın öÄŸretisi ile uyuÅŸuyor mu?

 

(Kur’an) 41-34 KötülüÄŸü en güzel tavırla sav. O zaman görürsün ki, seninle arasında düÅŸmanlık bulunan kimse, sımsıcak bir dost gibi oluvermiÅŸtir.

 

(Kur’an) 5-45 ...Kim kısası bağışlarsa, bu bağışlaması kendisi için günahlara bir perde olur...

 

(Kur’an) 5-2 ...Mescid-i Haram’a girmenizi engellediler diye bir topluluÄŸa duyduÄŸunuz kin, sizi saldırganlık ve düÅŸmanlığa itmesin. İyilik, güzellik, hayır, mutluluk ve takva üzere yardımlaşın. Kötülük, düÅŸmanlık üzere yardımlaÅŸmayın. Allah’tan korkun...

 

    Verilen Kur’an ayetleri açıkça kötülüÄŸe karşı bile iyilikle cevap verilmesini öneriyor. Kötü davranışların bağışlanmasını teÅŸvik ediyor. Kur’an ayetleri bunları önerirken, Kur’an’a uyanların çoÄŸunluÄŸunun sergilediÄŸi davranışlar Kur’an’a karşı deÄŸil mi? Kur’an’a inanan toplumların çoÄŸunun bugünkü acınacak durumu, acaba üzerinde derin derin düÅŸünülmesini gerektirmiyor mu? Kur’an kötülük ve düÅŸmanlık üzere yardımlaÅŸmayın diyor. Hatta reel politika denen ÅŸey gerektirse bile.

 

    Ä°man etmek ve barışa yönelik iÅŸ yapmanın birbirini takip ettiÄŸine yönelik Kur’an ayetlerinden daha önce bahsedilmiÅŸti. Gerçekten iman etmiÅŸ olanlar hakkında Kur’an onlara verilecek ödülleri de anlatıyor:

 

(Kur’an) 58-22 ...Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendisinden bir ruhla desteklemiÅŸtir. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır...Allah onlardan hoÅŸnut olmuÅŸtur, onlarda Allah’tan hoÅŸnut olmuÅŸlardır. Allah’ın hizbi iÅŸte bunlardır. Dikkat edin, Allah’ın hizbi, baÅŸarıya ulaÅŸanların ta kendileridir.

 

    Allah’ın hizbine dahil olabilen ve Allah’ın hoÅŸnutluÄŸunu kazanabilene ne mutlu. Allah’ın hoÅŸnutluÄŸunu kazanabilmiÅŸ bir kiÅŸinin insanları öldürmesi mümkün müdür? Böyle bir fiil yukarıda tekrar edilmiÅŸ Kur’an ayetlerine tamamen zıt deÄŸil midir. Kur’an barış karşıtları ile ilgili bakın ne söylüyor?

 

(Kur’an) 2-208 Ey iman sahipleri! Hepiniz toptan barış içine girin. Åžeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düÅŸmandır.

 

    Anlıyoruz ki barış içinde olmamak, Kur’an’ın tarifiyle toplum içinde huzursuzluÄŸa sebep olmak ÅŸeytanın adımlarını izlemektir. Böyle insanlar Allah’ın hoÅŸnutluÄŸunu kazanabilir mi? Belki sadece ÅŸeytanın hoÅŸnutluÄŸunu kazanırlar. Bu gibi bireylerin ise Allah’ın hizbi ile ilgisi olabilir mi?

 

    Din öÄŸretisinin, beÅŸere özgürlüÄŸünü kazandıracağından daha önce “DİN” bölümünde söz edilmiÅŸti. Ancak, din öÄŸretisinin bireye ulaÅŸtırılmasında da özgürlük vardır ki Kur’an bunu özellikle vurgulamaktadır:

 

(Kur’an) 2-256 Dinde baskı-zorlama yoktur. DoÄŸru ve güzel olan, çirkinlik ve sapıklıktan net bir biçimde ayrılmıştır...

 

    Ülkemizde geçmiÅŸ yıllarda ve hatta günümüzde bazı kiÅŸilerin ve toplulukların söylemleri ve davranışlarını Kur’an’ın mesajı ışığında incelersek ne görürüz? Bu kiÅŸilerin Kur’an’ı gerçekten anlayıp gereÄŸini yaptıkları söylenebilir mi? O Kur’an ki son peygambere bile hitap ederken kendisinin sadece Allah’ın dinini tebliÄŸle görevlendirildiÄŸini söylemektedir. Din konusunda baskı ve zorlama yapma eÄŸilimindeki kiÅŸiler kendilerini son peygamberin üstünde mi görmektedirler? Anlaşılması mümkün deÄŸildir. Özellikle günümüzde insan yapısı dinin toplumlar üzerinde baskı unsuru yapıldığını hatırlayalım. Dünya hayatında barışın saÄŸlanmasının ne kadar önemli olduÄŸu kutsal kitapların sürekli barışa yönelik mesaj vermesinden bellidir. Zaten barış olmayan bir yerde huzur olabilir mi? Din kitaplarının hedefi de birey olduÄŸundan barışın saÄŸlanmasının önemi açıktır. Bu konuda gene Kur’an farklı kitapların inançlılarını barış konusunda teÅŸvik ediyor:

 

(Kur’an) 2-62 Åžu bir gerçek ki, iman edenlerden, Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sabiilerden Allah’a ve ahiret gününe inanıp barışa yönelik iÅŸ yapanların, Rableri katında kendilerine has ödülleri olacaktır. Korku yoktur onlar için, tasarlanmayacaklardır onlar.

 

    Kur’an bu ayette barışın esas olduÄŸunu belirtirken inançlı bireyleri, takip ettikleri kitap farklı bile olsa, kucaklamaktadır. Bu yaklaşım zaten din öÄŸretisinin tekliÄŸi yani Allah’ın dini oluÅŸu ile uyuÅŸmakta ayrıca Kur’an’ın zaman üstü mesajını ve evrenselliÄŸini de vurgulamaktadır.

 

    Barışsever inançlıların bu dünya hayatında da ödüllendirileceklerini kutsal kitaplar iÅŸaret etmektedir. Örnek olarak Eski Ahit’e bakalım

 

(Eski Ahit, Mezmurlar) 37-10,11 Kötülük yaratanlar ortadan kaybolacak... Fakat alçak gönüllü olanlar yeryüzünün mirasçıları olacaktır.

 

    Aynı konuya Matta İncili’nde de rastlıyoruz:

 

(Matta İncili) 5-5 YumuÅŸak huylu olanlara ne mutlu, Dünyanın mirasçıları onlar olacaktır.

 

    Her iki ayetin benzeri Kur’an’da da görülür ki Kur’an bunu yaparken aynı zamanda daha önce verilenleri doÄŸrulama görevini de yerine getirir:

 

(Kur’an) 21-105 Andolsun, Zikir’den sonra Zebur’da ÅŸunu yazmıştık: Yeryüzünde benim barışsever kullarım varis olacaktır.

 

    Bu ilahi söz veriÅŸin yerine getiriliÅŸini de Kur’an müjdelemektedir:

 

(Kur’an) 39-74 Onlar da ÅŸöyle derler: “Hamd olsun o Allah’a ki bize vaadini yerine getirdi, bizi yeryüzüne halifeler yaptı. İşte cennette istediÄŸimiz yerde konaklıyoruz.”

 

    Barışseverlerin yaÅŸadığı bir dünya cennetin  kendisi olmayacak mıdır?

 

    Dünyanın geçmiÅŸini hatırlayıp günümüze bakarak dünyanın geleceÄŸinin mutlu insanların yaÅŸadığı bir dünya olacağını umut edebiliriz. Gene umulur ki ÅŸiddet yanlısı bireyler ve devletler ve yeryüzünün herhangi bir bölgesinde düzenin bozulmasından yarar umanlar, en güçlü ve etkili silah olan barış karşısında kısa sürede etkilerini kaybederler. Bunun gerçekleÅŸmesinin ise barışsever bireylerin barışa yönelik eylemlerinin gücüne baÄŸlı olacağını belirtmeliyiz.

Islam ve Barış
Kaynaklar

YARARLANILAN  KAYNAKLAR

​

-Good News Bible : American Bible Society, 1976, New York
-Tanakh : The Jewish Publication Society, 1988, New York
-Kur’an-ı Kerim Meali : YaÅŸar Nuri Öztürk, 1993, İstanbul
-Kur’an’ın Temel Kavramları : YaÅŸar Nuri Öztürk, 1998, İstanbul
-Tarih Boyunca İlim ve Din : Adnan Adıvar, 1969, Ankara
-Kur’an-ı Kerim Tefsiri : Süleyman AteÅŸ, Milliyet Yay, 1988
-Kutsal Kitap : Kitabı Mukaddes Şirketi, 2001
-Yunus Emre : Muzaffer Uyguner, Bilgi Yayınevi, 1997
-Yunus Emre : Yusuf Ziya İnan, Tekin Yayınevi, 1981
-Aşık Veysel : İnkilap Kitapevi, 2001

 

bottom of page