top of page

YALNIZLIK

          Beşer, dünyaya doğmadan önce, uzunca bir süre, çok iyi korunmuş geçici yuvasında gelişimini tamamlar. O yuvada ilk başta iki hücreden tek hücre oluşur (ikilemden tekliğe geçiş). Bu tek hücreden ise bölünmelerle çok hücreli bir yapıya yani çokluğa geçiş başlar. Yuvadaki biyolojik gelişim sırasında daha önce oluşmuş her bir hücreden daha sonraki aşamalarda farklı organlar meydana gelir. Organların farklılığı aslında çeşitli beşeri ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için tek bir bedene hizmet vermek içindir. Yani bu oluşumda farklılıklardan bütüne geçiş sergilenmektedir. Yuvadaki oluşum tamamlanınca varlık çok dar bir geçitteki yolculuğunu tamamlayıp dünyamızdaki yolculuğuna başlar ve verilen izinle ilk can nefesini alır. Dar geçitten çıkış esnasında Yalnızdır. Bu yolculuğu süresince çıkış mücadelesini tek başına verir. Çıkış sonrasında ise yuvada iken kan bağı ile bağlandığı varlık ona ilk sütünü ikram eder. Devam eden süreçte gene o varlığın kanatları altında gelişimine devam eder; önce emekler, derken yürür ve sonra koşmaya başlar. Bu koşu hiç durmaz. Gün gelir, kendisine hayatını paylaşacak bir eş bulur. Kanatları altında büyüdüğü varlığı bırakıp eşi ile tek olmayı tercih eder. Bu birliktelik ise çoğalmaya sebep olur ve gittikçe kalabalıklaşan aile ortamında yaşamın çeşitli güçlükleri ile mücadele hiç durmaz. Yani koşu devam etmektedir. 


   Aile bireylerinin bulunduğu ortamda biyolojik anlamda birey için yalnızlık yoktur . Sürekli olarak ailenin diğer bireyleri ile birliktelik vardır. Bu birliktelikte birey kendini çoğunlukla yalnız hissetmez. Acaba bireyin böyle bir ortamda yalnız hissetmemesini sağlayan gerçekte nedir? Sanıyorum aile bireylerinin her an yakınında olması ve onlara beş duyusu ile dokunabilmesi bireye yalnız olmadığı hissini verebilir ve genellikle de bu his o birey için yeterlidir. Fakat bahsedilen birliktelik acaba bireyler arasında beraberliği sağlayabilmekte midir? Aynı eksende konuya devam edersek ne görürüz? Bireyler toplumda oluşturulmuş çeşitli ortamlarda aile gibi, akrabalar gibi, iş ortamları, dernekler v.s. gibi bir araya gelir, aynı ortamı paylaşır, aynı havayı teneffüs ederler ve birlikte olurlar. Acaba beraber midirler? Sanmıyorum. Belki iş yerlerinde ve spor kulüplerinin karşılaşmalarında kısa bir süre de olsa birliktelik belli bir ölçüde beraberliğe dönüşebilir. Çünkü son örneklerde bireyler aynı hedefe yönelmişlerdir. Anlayabildiğimiz kadarı ile birliktelik özünde tüketime yöneliktir. Fakat beraberlik ise hep üretime yönelik görünüyor. Sanırım birliktelikte her birey ayrı bir merkez olduğunun farkındadır ve ben merkezli davranır. Tersine, beraberlikte ise bireyler bir bütün oluştururlar ve her biri kendine özgü görevini yerine getirir. Hemen burada yeri gelmişken konu ile yakın ilişkisi yüzünden bir Kur’an ayetinı hatırlayalım:


 Kur’an 24-41 Görmedin mi, göklerdeki ve yerdeki şuurlular da bölük bölük olmuş kuşlar da Allah’ı tespih etmektedirler. Herbiri kendine özgü duasını, kendine özgü tespihini bilmiştir. … 
 

    Ailenin yetiştirdiği çocuklar kendi eşlerini bulup ayrıldıklarında birey gene yalnız mı kalmıştır? Özellikle de birey eşini sonsuzluğa uğurlamışsa tamamen yalnız mıdır? Biyolojik anlamda EVET. Gerçekte birey acaba yalnız mıdır? Bu sorunun cevabını ararsak öncelikle biraz önce değinilmiş olan  aile bireylerine ve kan bağı olan diğer kişilere duyulan ilginin sebebini bulmaya çalışmalıyız.  Aslında o sebep her an bizlerle beraberdir. O sebep, ezelde bizi yoktan var eden ne ise, bütün bu sonsuz yolculuğumuzda da bizimle beraber olandır. Tanıdık bireylere olan ilgimizin esası da onlardaki O’nun izidir. Akraba bağı olmayan kişilerde O’nun izi yok mudur? Niye olmasın ki! Muhtemelen çevre faktörleri yüzünden öncelikle kan bağımız olanlarla iletişimimiz kurulup güçlenirken zamanla diğer bireylerde ve hatta bütün yaratılmışta O’nun izini fark etmemiz mümkündür. Ancak biz farkına varabiliyor muyuz? 


    Hayatımız boyunca önümüzde çeşitli hedefler olduğunu fark edebiliriz. Beşer için hedefler kişiden kişiye değişiklikler gösterse de genelde hep madde dünyasında gereksinim duyduğumuzu düşündüğümüz kazanımlardır. Beşer o kazanımlarını elde ederek diğer bireylere üstün olduğu sanısına kapılır ve bu sanı onu tatmin eder. Bu gerçek Kur’an’da defalarca ifade edilmiş olup bir örneği de aşağıda verilmiştir:
 

Kur’an 57-20  Bilin ki, şu iğreti dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden, bir süsten, aranızda bir övünmeden, mallarda ve evlatlarda çoğalma yarışından başka şey değildir. …
 

    Ancak birey için başka bir gerçek ise, herkesin gözlemlediği gibi, beşer ne kadar fazla maddeye sahip olursa olsun, hatta hükmetme gücü küresel boyutta bile olsa sonuç değişmez. Bireyin yaşam süresi bittiğinde imal edildiği toprağa bedeni geri verilecektir. Acaba hedefimiz bu kadar boşa geçirilmiş bir hayat mı olmalıdır? Aslında ana hedef hep O’nunla beraber olduğumuzu anlamamız ve gereğini yapmamız değil midir? Çünkü Kur’an’ın deyişiyle Doğuda da Batıda da hep O’nun yüzü vardır (Kur’an 2-115). Yaşadıkları, eğer bireye içindeki O’nu buldurabilirse ne mutlu o bireye. Böyle bir kavuşma ise Yalnızlık denen şeyin hiçbir zaman olmadığını ve olamayacağını göstermez mi? Diğer taraftan dünya hayatında beşerin diğer varlıklar arasında hissettiği yalnızlık ta, birliktelik te gerçek değildir, sadece görüntüden ibarettir. Beşerin dünya hayatında yalnız bırakılmadığı Kur’an’da belirtilmiştir:


Kur’an 43-80 Yoksa onların sırlarını, fısıltılarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır, öyle değil; resullerimiz yanlarında yazıp duruyorlar. 
 

    Fakat beşer o yazıcıların farkında değildir. Dahası onların görevi bizleri sadece yalnız bırakmamak değildir. Onlarla yalnız hissetmemiz imkanı yoktur. Beşer sık sık ilhamdan bahseder. Biyolojik bir bedene ve bu ikilem dünyasında yaşabilmesi için gerekli mantık gücüne sahip olan beşer acaba ilhamı nasıl almaktadır?  
 

    Beşer dünya yaşamında zaman zaman çeşitli topluluklar içinde olabilir ve hatta diğer bireylerle görüşür ve onlarla yiyeceğini, içeceğini ve daha da önemlisi zamanını paylaşır. Fakat bu birey acaba diğerleri ile birlikte midir yoksa onlarla beraber midir? Bireyin başka bir bireyle veya topluluk içindeki diğerleri ile iletişim içinde olması için sadece beş duyusunu ve beynini kullanması yeterlidir. Ancak bu resim o kişinin yalnızlık hissetmesini engellemez. Bazan da olabilir ki bir kişi ile konuşmadan da iletişim içinde olabilir. Bu anlatılan ise gönülden gönüle kurulan iletişimdir. Görünmez iletkenlerle gönülden gönüle iletişimi kurabilen bireyler huzurludurlar ve mutludurlar. Çünkü bu tip iletişimde beraber olabilmenin hazzını yaşarlar. Sanıyorum bu dünya okuluna eğitim için gelen beşerin bu tip iletişim kurabilme yeteneği ile donatılması da O’nun beşere sağladığı hediyelerden biridir. Acaba bu eğitimde birey deneme yanılma ile öğretilmekte midir, yoksa içinde var olan cevherin tozu silinip cevherin ışıldaması mı sağlanmaktadır? Sanıyorum ikinci ihtimal geçerli gibi görünüyor. 


   Evrenin her zerresi kendi görevini bilir. Bütün evrende muhteşem bir düzen vardır. Çünkü sonsuz sayıdaki zerreler arasında tam bir beraberlik vardır. Hepsi birlikte tek bir beden oluşturmuşlardır. Kimbilir, belki varlık aleminin ve özellikle de beşerin farkına varması arzu edilen arzu edilen TEKLİK bu değil midir? 

bottom of page