top of page

OKU

​

Kur’an 96-1 Yaratan Rabbinin adıyla oku.

​

    Son peygambere tebliÄŸ edilen Kur’an’ın ilk ayetinin verilen ayet olması ilginçtir. Ayetin ifadesi fevkalade güçlüdür; son peygamberin okuması gerektiÄŸi kendisine emir ile iletiliyor. Ayetin anlamı ile ilgili olarak genel kanı, peygamber tarafından Rabbinin adını anarak Kur’an’ı okumaya baÅŸlaması ÅŸeklindedir. Aynı uygulama Kur’an bağımlıları tarafından da geçmiÅŸte uygulanmış ve günümüzde aynı uygulama devam etmektedir. Acaba her ne kadar yanlış olmasa da bu yaklaşımla konuyu çok basite indirgemiÅŸ olmuyor muyuz? Unutmayalım ki en küçüÄŸünden en büyüÄŸüne kadar her yaratılmış bir ayet deÄŸil midir? Her yaratılmışta ve dolayısıyla yaratılışın tamamında O’nun izni ve izi yok mudur? Bir an için çevremize bakalım. Okumak, sadece yazılı bir metini okumak deÄŸildir. Bireye verilen beÅŸ duyu da bireyin çevresini anlamasına yardımcı olmaz mı? Bu yol da bilgi edinmenin bir çeÅŸidi deÄŸil mi? Bu çerçevede düÅŸünmeye devam edersek dünyamızdaki bitkiler ve hayvanlar da çevrelerine karşı duyarlıdırlar. Yani onlar da çevreyi algılayabiliyor ve gereken tepkiyi gösterirler. Bu da onların okuması deÄŸil midir? O canlıların bu davranışları Kur’an’ın bahsettiÄŸi gibi kendi tesbihleri olabilir mi? Kur’an (24-41)

 

        Yaratan Rabbimizin adıyla herhangi bir metni okumaya baÅŸlamak doÄŸrudur fakat bu yaklaşımda ısrar etmenin konuyu mekanikleÅŸtirmekten ve hatta sıradanlaÅŸtırmaktan baÅŸka bir sonuç getirmediÄŸini düÅŸünüyorum. O yüzden böyle bir sonucun Kur’an’ı vahyeden Güc’ün, Kur’an’da yapılan öneri ile beÅŸer için arzu ettiÄŸi hedef olduÄŸunu düÅŸünemiyorum. Sanıyorum hedef her yaratılmış zerrede ve her sözde O’nun izlerinin farkına varabilmektir. Bu gerçeklik Kur’an’ın tebliÄŸinden asırlar sonra DerviÅŸ Yunus tarafından fark edilmiÅŸ ki bizlerin anlayabileceÄŸi tarzda aÅŸağıda verildiÄŸi gibi ifade edilmiÅŸtir:

 

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmez isen
Bu ne biçim okumaktır.

 

    Son Peygamber’e verilen oku emrinin sıradan olmadığını aÅŸağıdaki ayette de görebiliyoruz:

 

Kur’an 17-79 Sana özgü bir ibadet olarak, gecenin bir kısmında, o Kur’an’la meÅŸgul olmak üzere uykudan uyan. Böylece Rabbinin seni övülmüÅŸ bir makama/Makam’ı Mahmud’a ulaÅŸtırması umulur.

​

     Ayette bahsedilen Kur’an’la meÅŸgul olmak herhalde sıradan okumak olmasa gerek. Peygamber’den istenen muhtemelen Kur’an’ı çalışması öneriliyor. Bu yaklaşımımı kim kabul eder bilemem. Ayetten görülebildiÄŸi kadarı ile Allah’ın son elçisi de ruhsal yönden tekamül etmek zorundadır. Bu hedefe ulaÅŸabilmesinin yolunun, gece vakti uykudan uyanıp Kur’an’la meÅŸgul olması olduÄŸu kendisine en açık dille ifade edilmiÅŸ. Son elçi Kur’an’ı kendisi insanlığa tebliÄŸ etmiÅŸken Kur’an’la meÅŸgul olmasının tek bir anlamı vardır. Kur’an’ı düÅŸünerek okuyup anlamaya çalışmasıdır. Ne kadar ilginç deÄŸil mi? Kur’an’ı insanlığa tebliÄŸ eden Tanrı elçisi, Kur’an’ı anlamak için Kur’an çalışıyorken, Kur’an’ı özellikle de yabancı bir dilde ve anlamadan okuyanlar acaba asırlardır ne okudular ve günümüzde ne okuyorlar?

​

    Kur’an’ı her seferinde Yaradan’ın adını anarak ve Arap dili ana dili olmayan birisi için Arap dilinde okumaya baÅŸlamak acaba Kur’an’ı okuyana ne kazandırır? Özellikle de o kiÅŸinin kendini bilmesini saÄŸlar mı? Çevremize ve geçmiÅŸe baktığımızda istisnalar hariç cevap olumsuzdur. Okumak önemlidir ve genel anlamıyla bireye bilmediklerini öÄŸrettiÄŸi düÅŸünülür. O yüzden, okumak deÄŸiÅŸimi de beraberinde getirebilir. Çünkü okuyan bireyin çevresini ve daha sonra da kendisini tanımaya baÅŸlayacağı varsayılır. Ancak her bireyin deÄŸiÅŸimi ve o yüzden kendini tanıyabilmesi farklılık gösterir. Çünkü her bireyin yolu farklıdır, yani hayat planı farklı olup bu gerçeklik aÅŸağıdaki ayette belirtilmiÅŸtir:

 

Kur’an 5-48  …Sizden her biri için bir yol ve metod belirledik. …

 

    Bu ayette bahsedilen yol yaÅŸadığımız dünyada bir noktadan diÄŸerine gitmek için takip edilen yol deÄŸildir. Bu ayetteki yol sanıyorum genel anlamıyla beÅŸerin bu dünya hayatı süresinde, yani doÄŸumdan baÅŸlayarak biyolojik ölümüne kadar geçen dönemde yaÅŸayacağı ve doÄŸrudan ruhsal tekamülüne etki edecek AN’ lar dizisinin tamamıdır. Özümüz olan ruhun, biyolojik doÄŸum öncesi ve biyolojik ölüm sonrası yaÅŸayacağı AN’lar da belki de planlanmış olabilir.  Nasıl ki her bireyin parmak izi farklı ise beÅŸerin dünya okulunda eÄŸitimde iken yaÅŸaması gereken AN’ların da farklı ve kiÅŸiye özel olduÄŸunu sanıyorum. O yüzden her bireyin ruhsal tekamülü için gerekli yol farklı olduÄŸundan herhangi bir AN’da bireylerin tekamül seviyeleri de farklıdır ve o yüzden olaylardan etkilenmeleri de farklı olacaktır.

​

     Yunus’un ayak izlerini kaybetmeden konuyla yakın iliÅŸkisi yüzünden aynı çerçevede toplanabilecek çok sayıdaki Kur’an ayetlerinden birkaç tanesini hatırlayalım:

 

Kur’an 2-269 O, hikmeti dilediÄŸine verir. Ve kendisine hikmet verilmiÅŸ olana çok büyük bir hayır verilmiÅŸ demektir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan baÅŸkası düÅŸünüp anlayamaz.  

 

Kur’an 45-20 Bu Kur’aninsanların kalp gözlerini açacak ışıklardan oluÅŸur. GereÄŸince inanan bir toplum için de bir kılavuz ve bir rahmettir o

 

Kur’an 22-46 Yeryüzünde hiç dolaÅŸmadılar mı ki, kalpleri olsun da onunla akıllarını çalıştırsınlar, kulakları olsun da onunla duysunlar. Åžu bir gerçektir ki kafadaki gözler kör olmaz ama göÄŸüslerin içindeki gönüller körleÅŸir.

 

    BeÅŸer, bildiÄŸimiz kadarıyla kafatasının içinde var olan ve adına beyin denen organda beÅŸ duyusu ile algıladığı izlenimleri depolar ve gerektiÄŸinde aralarında iliÅŸki kurar ve bir takım sonuçlar üretir. Yani beÅŸer düÅŸünür. UlaÅŸtığı sonuçlara göre konuÅŸur ve/ veya eylemde bulunur. Bu iÅŸlem beÅŸerin dünya hayatı sırasında biyolojik canlılığını devam ettirebilmesi için olmazsa olmazdır. Fakat beÅŸerin beÅŸ duyusu ile farkına varamadığı çeÅŸitli soyut kavramlar hakkında düÅŸünebilmesi mümkün müdür? Sorunun cevabının olumsuz olduÄŸunu yukarıda verilen Kur’an ayetlerinden anlayabiliyoruz.  Bu ayetlere göre bireyden beklenen düÅŸünmenin gerçekleÅŸmesi için akıl ve gönül birlikteliÄŸinin ve bunların birlikte çalışmasının gerek olduÄŸunu anlıyoruz. Bahsedilen gönül veya kalp denilen özellik bireyde kalp dolaşımını saÄŸlayan kalp deÄŸildir. Kalp denilen bu hassa sanıyorum yaratılıştan sahip olduÄŸumuz bir potansiyel özelliktir ve her bireyin sahip olduÄŸu varsayılan ÅŸakralardan dördüncüsüdür. Ancak bu hassanın iÅŸlevsel duruma geçebilmesi gerekir. İşte bu konuda yardıma ihtiyacımız vardır. Yardım ise bireye çeÅŸitli yollarla ulaÅŸtırılır ki Kur’an bu konudaki yardımcı vasıtalardan sadece biridir. Kur’an’ın nasıl yardımcı olacağını yukarıda verilen bir Kur’an ayetinden (Kur’an 45-20) anlayabiliyoruz. Kur’an’ın tek yardımcı olmadığı aÅŸikardır.  Aksi halde ilahi adaletten bahsetmek mümkün olamazdı. Halbuki toplumlara tarih boyunca kendi dilleri ile hitap eden bir yol göstericinin gönderilmiÅŸ olduÄŸu bilinen bir gerçektir. Tekrar Kur’an bağımlılarına dönersek, Kur’an okumak gereklidir, yeter ki sevap kazanmak için okunmasın. Fakat Kur’an okumanın gönül gözlerinin açılması için yeterli olacağını sanmıyorum. Bu konuda da izin gereklidir. Aldığımız her nefes bile O’nun izniyle ise Kur’an’ı okuyarak anlayabilmemiz için gerekli olan gönül gözümüzün açılması da O’nun izniyle ancak gerçekleÅŸebilir. Mesele bu kadar açık olduÄŸundan bu çerçevede zaman zaman son peygambere uyarıda bulunulduÄŸunu gene Kur’an’dan görebiliriz:

 

Kur’an 28-56 Åžu bir gerçek ki, sen istediÄŸin kiÅŸiyi doÄŸru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediÄŸine kılavuzluk eder. Hidayete erecekleri O daha iyi bilir.

 

Kur’an 10-100 Allah’ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez...

 

    Aslında son verilen Kur’an ayetleri beÅŸerin dünyadaki hayat hikayesini özetlemektedir. Dünyada yaÅŸam bulan her beÅŸerin Rabbinin adını anarak yaratılmış alemleri okumaya baÅŸlayabilmesini beklememek gerekir. Bu olayın bir süreç içinde geliÅŸtiÄŸini sanıyorum. Her beÅŸerin ruhsal tekamül yolu farklıdır ve o yüzden herhangi bir anda dünyada yaÅŸamakta olan bireylerin tekamül seviyeleri farklı olacaktır. Bu görünen resimde bir İlahi Adalet eksikliÄŸini düÅŸünmek doÄŸru mudur? Sanmıyorum. Herhangi bir anda tekamül yönünden ilerde olabileceÄŸi düÅŸünülen bireylerin o konuma gelebilmek için daha geride tekamül seviyesine sahip olduÄŸu sanılan bireylerin geçmiÅŸte ve AN’da yaÅŸadıklarını çok daha önceden yaÅŸamadıkları ne malum? Resmin sadece ÅŸu andaki görünümüne bakarak hüküm vermek her halde doÄŸru olmasa gerek. Aynı düÅŸünce çerçevesinde hareket edersek herhangi bir bireyin davranışlarına bakarak o kiÅŸi hakkında hüküm vermek de yanlıştır. Fakat günün realitesine göre yanlış davranışta bulunanların o günün realitesine uygun hukuk sistemi ile yargılanması doÄŸru olur. BeÅŸerin yapacağı sanıyorum kendi yolunu bulmaya çalışmak ve o yolu takip etmektir. Sonuçta tekamülün bireysel olduÄŸunu hatırlamamız doÄŸru olur. Bizlerin sadece bu dünya hayatında gördüklerimize dayanarak bir sonuca ulaÅŸmamız mümkün görünmemektedir. Sanıyorum beÅŸer sabırlı olabilirse ihtiyaç duyacağı bilgiye ulaÅŸmasının gene Kur’an’ı tebliÄŸ eden Güç tarafından saÄŸlanacağı aÅŸağıda verilen ayette ifade edilmektedir:

 

Kur’an 7-7 Onlara bir ilmin tanıklığında bütün serüveni mutlaka anlatacağız. Biz olup bitenlerden habersiz deÄŸildik

 

   Gerek DerviÅŸ Yunus’un dizelerinden ve gerek verilen Kur’an ayetlerinden belki ÅŸu sonucu çıkarmak mümkün olabilir:

​

                           KUR’AN, İNSAN VE EVREN BİR BÜTÜNDÜR.

​

    Belirtilen o bütünlük aynı zamanda teklik kavramının da kendisidir. İnsan denen varlık o belirtilen muhteÅŸem bütünün bir parçası olduÄŸunu fark edemezse o muhteÅŸem bütünün parçaları olan ne kendisini ne Kur’an’ı ve ne de evreni anlayabilir. Çünkü o bütünün parçası olduÄŸuna yönelik farkındalık, insana o muhteÅŸem bütünün dilini de anlatmaya baÅŸlayacaktır diye düÅŸünüyorum. İşte o zaman kiÅŸi Kur’an’ı da kendisini de ve evreni de OKUmaya baÅŸlayabilir sanıyorum. Fakat bunun beÅŸeri ölçülerle çok kısa bir sürede gerçekleÅŸeceÄŸini beklemek doÄŸru olmayacaktır. Veysel’in dediÄŸi gibi uzun ince bir yoldayız ve bu dünya ise sadece iki kapılı bir handan ibaretmiÅŸ. Okuma iÅŸlemine arzu ile ve sabırla devam ederek gerçeklerin farkına varmaya baÅŸlayan varlık aslında sonsuz bir yolda olduÄŸunu hiç unutmamalıdır. Yol üstündeki mola yerlerinde gerçeklerin deÄŸiÅŸtiÄŸini fark edeceÄŸini bekleyebiliriz. Kısaca ifade etmek istersek özümüz gerçek üstü gerçekleri görmeye hazırlıklı olabilmelidir.

bottom of page