top of page

İNSAN


İnsan nedir, kimdir diye sorulursa benim cevabım çok kısa olacaktır: 
 

                       İnsan Allah’ın Kelimesidir
 

Beş duyumuzla algılayabildiğimiz madde dünyasında bir beşer olarak verilen yetenekle farkına varabildiğim kadarı ile evet insan Allah’ın Kelimesidir. Yaratıcı, kendisini beşere yine beşer cinsinden olan insan vasıtasıyla anlatır. Yaratıcı kendisini beşere otomatik görevli olduğunu varsaydığım melekleri ile de anlatabilirdi ve bunu da yapmıştır. İkinci durumun örnekleri Eski Ahit’te ve özet olarak Kur’an’da bulunabilir. Firavun kavminin, Lut Peygamberin toplumunun başına gelenler sadece bilinen birkaç örnektir. Ancak meleklerin vasıta edildiği bu durumlar toplumların maalesef çok ciddi maddi cezalandırılmalarının örnekleridir. Fakat uygulamalara bakıldığında sanıyorum Yüce Yaratıcı, Rahim özelliğini kullanmayı tercih etmiş olabilir diyebiliriz. Acaba Yüce Yaratıcı’nın tercih ettiği bu uygulamadan nasıl bir sonuç alındı dersek sorunun cevabını Kur’an’da bulabiliriz:


Kur’an 26-5 O Rahman’dan kendilerine söze bürünmüş yeni bir hatırlatma gelmeye dursun, ondan mutlaka yüz çevirirler.
 

    Belli ki söze bürünmüş hatırlatmalardan istenen sonuç alınamayınca yukarıda örnekleri verilen cezalandırmalar gündeme gelmiş. Fakat Yüce Yaratan bıkmadan beşere hatırlatmaya devam edegelmiştir. Çünkü yaratılan beşerin zayıflıklarını en iyi bilen kendisidir. Hemen burada insanın yaratılmasına yönelik olarak Kur’an’da verilen bir konuşmayı hatırlayalım:
 

Kur’an 2-30 Bir zamanlar Rabbin meleklere: “Ben, yeryüzünde bir halife atayacağım.” Demişti de onlar şöyle konuşmuşlardı: “Orada bozgunculuk etmekte olan birini mi atayacaksın? Oysaki bizler, seni hamd ile tespih ediyoruz; seni kutsayıp yüceltiyoruz.” …
 

    Dünyada beşerin yaşam bulmasından sonra halife atanmasına işaret eden bu ayet fevkalade önemlidir. Meleklerin talip olduğu ve fakat göreve atanmadıklarını anlıyoruz. Yaratıcı’nın dünyada halifesi olabilmek büyük bir nasiptir. Allah’ın düşündüğü halife herhalde tarih boyunca kişisel iktidarını kurup devam ettirebilmek için her türlü ahlak dışı uygulamayı sergileyenler olmasa gerek. Ayete göre dünyada bozgunculuk yaptığı ifade edilen beşerin davranışlarında, bilebildiğimiz kadarı ile, süreç içinde ve günümüzde bir değişiklik olmamasıdır. Yaratıcı’nın bu arzusunun çok daha büyük bir planın küçük bir parçası olma ihtimalinin göz ardı edilemeyeceğini sanıyorum. Bu plan beşeri daha üst boyutlarda yönetime hazırlamanın bir parçası olabilir mi diye düşünmek istiyorum. 


   Burada şu soruyu da sormak gerekecektir. Hangi insan Allah’ın Kelimesidir? Sorunun cevabını da yine vahiy kitaplarından bulmaya çalışalım.
 

     Kilise tarafından kabul edilmiş İncil metinlerine bakalım:
 

Yuanna İncili 1-1,2 İlk oluşumda, hatta dünya yaratılmadan önce, Kelime vardı ve Tanrı ile beraberdi ve Tanrı ile aynıydı.
 

Yuanna İncili 14 Kelime insan olarak ve bütün güzellik ve gerçekliği ile aramızda yaşadı.            
 

    İncil bağımlılarının inanışına göre Kelime İsa Mesihtir. Ayrıca İncil bağımlılarının, var olan İncil metinlerinden görüldüğü gibi İsa Mesih’i Tanrı’nın oğlu olarak kabul ettiklerini biliyoruz. Teslis kavramının özü olan bu inanış İsa Mesih tarafından ifade edilmemiştir. İsa kendisini İnsan Oğlu olarak tanımlar. Kilise tarafından oluşturulmuş bu inanç zaten insan mantığına da aykırıdır. Çünkü vahyin sebebi Tek İlah’ın varlığının altının çizilmesidir. Ortak olamaz. Bu bahsedilen konu doğal olarak Kur’an tarafından, haklı olarak şiddetle reddedilir:


Kur’an 5-72 Andolsun ki, “Allah Meryem oğlu Mesih’in ta kendisidir.” Diyenler küfre batmışlardır. Mesih şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları, hem sizin rabbiniz hem de benim rabbim olan Allah’a kulluk/ibadet edin.” Gerçek şu ki, Allah’a ortak koşana Allah, cenneti haram kılmıştır Varacağı yer ateştir onun. Zalimlerin yardımcıları olmayacaktır.  

 

Kur’an 5-73 Yine and olsun ki, “Allah, üçün üçüncüsüdür” diyenler de küfre batmıştır. Bir tek Tanrı dışında hiçbir ilah yoktur …

 

    İnancın özüne yönelik olarak beşer tarafından oluşturulan ve maalesef ayrışmaya sebep olan bu tartışma konusunu değişik konularda toplumların gereksiz ayrışmalarına  sebep olanların sonuçsuz çalışmalarına bırakıp işin özüne dönelim. Yukarıda anlatıldığı gibi Yuanna İncili, İsa Mesih’in Kelime’nin kendisi olduğunu belirtir. İşin ilginç yanı, Kur’an da aynı fikri destekler:
 

Kur’an 4-171 Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin. Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah’ın resulü ve kelimesidir. Onu kendisinden bir ruhla beraber Meryem’e atmıştır. Artık Allah’a ve resulüne inanın. …

    İsa’nın dünyaya gelişindeki bu olağanüstülük verilen ayetle sınırlı değildir. Yine Kur’an’a bakarak başka ilginç açıklamalar da bulunabilir ve bir tanesi örnek olarak aşağıda verilmektedir:

 

Kur’an 3-47,48  Meryem dedi ki:”Rabbim, çocuğum nasıl olur benim?...” Allah cevap verdi:”...”
             
 Ona Kitap’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretecek.

    İncil’in İsa tarafından tebliğ edildiğini ve yine var olan İncil metinlerinden İsa’nın Tevrat’tan hatırlatmalar yaptığını da biliyoruz. Ayette ilginç olan Allah’ın İsa’ya Kitap’ı da öğretecek olmasıdır. Demek ki Kitap kelimesi Tevrat ve İncil’den farklı bir kaynak kitabın varlığına işaret etmektedir. Benzer şekilde yine Kur’an’da ve fakat Kur’an’dan ayrı bir kitaptan bahsedildiğini de biliyoruz:
 

Kur’an 27-1,2   Ta,Sin. İşte bunlar Kur’an’ın ve açık seçik beyanlar sunan Kitap’ın ayetleridir.

    Sanıyorum bahsedilen Kitap, beşere vahyedilen bildiğimiz kitapların tamamını ve belki de fazlasını kapsayan bir kitaptır. Tebliğ edilen kitapların her birisi gönderildikleri toplumun bilinç seviyesine uygun ve fakat bireylerin idrak yeteneğini daha üst seviyelere ilerleten bir bilgi kaynağı gibi görünüyor. İlahi Sistemin planlayıp düzenlediği bir öğretinin başarılı olabilmesi için ihtiyaç duyulan eğitim yardımcıları olarak düşünebileceğimiz tebliğ kitapları ile genel olarak beşerin sonsuz yolculuğunun farkına varması hedeflenirken aynı kitaplar bu yolculukta yine beşerin ihtiyaç duyacağı yol aydınlatması görevini yapmaktadır diye düşünüyorum.


    İnsan Allah’ın kelamıdır beyanını doğrulayan bireysel örnekler yeterli değildir. O zaman tekrar hangi insan Allah’ın Kelimesidir sorusunu ele alalım. Var olan duruma bakarak sorunun içinde her insanın Allah’ın Kelimesi olmadığını zaten ifade etmiş oluyoruz. Yaratılış anından başlayarak İsa Mesih’in Allah’ın Kelimesi olduğunu biliyoruz. Evet, İsa Mesih’in yaratılışındaki özel durum yukarıdaki ayetlerde anlatılmıştır. Ayrıca İsevilerin, İsa Mesih hakkındaki yanlış yorumlamalarına cevap olarak Kur’an şunu söyler:  
 

Kur’an 3-59 Allah katında İsa’nın durumu,  Adem’in durumu gibidir. O’nu topraktan yarattı, sonra ona “ol” dedi.  Artık o, olur..

 

    Dikkat edilirse İsa Mesih’in yaratılışından sonra ona Allah’ın OL dediği belirtilir. İsa Mesih muhtemelen bilgi ile donanmış olarak dünyada bedenlenmiş ve vahiy almadan mesajı toplumuna iletmiştir, yani Allah’ın Kelimesi olarak görev yapmıştır. İsa’nın daha bebekken mesajı iletmeye başladığı görülmektedir (Kur’an 19-30,31).   Her insanın gerekli potansiyele sahip olmakla beraber Allah’ın Kelimesi olmadığı belli iken insanın Allah’ın Kelimesi olması nasıl mümkün olacaktır? Çünkü beşerin yaratılışında Yaratıcının Ol sözü yoktur. Fakat beşerin belirtilen hedefe ulaşabilmesinin yaratıcı tarafından arzu edilmiş olduğunu düşünürsek, beşerin hedefe nasıl ulaşabileceği sorusunun cevabını yine Kur’an’da bulabiliriz. Yapılması gereken Adem’in yaratılışı ile ilgili ayetleri incelemek olmalıdır:  


Kur’an 38-71,72 Hani Rabbin meleklere şöyle demişti:” Ben çamurdan bir insan yaratacağım.”


            “Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediğimde, önünde secde ederek eğilin.”
 

     Bedeni çamurdan yaratılan insanın kendi haline bırakıldığında neler yapacağının örnekleri yukarıda verilmiştir (Örnek; Kur’an 2-30). Ancak her türlü olumsuz davranışı sergileme potansiyeli olan bir varlık önünde meleklerin secde edebilmesi için o varlığa Yaratıcı’nın ruhundan üflemesi gerekmektedir ki bunun sonunda varlık kemale erebilsin. Beşerin çoğunluğunun ruhsal yönden henüz uykuda olduğu gerek İncil’de ve özellikle Kur’an’da bahsedilir. Ancak gün gelip beşer O’nun izni ile uyanmaya başlar ve bu olay beşerin gerçekleri görmeye başlaması demek olup bu değişim diriliş veya uyanış olarak adlandırılabilir.  Yukarıda bahsedilen “çamurdan yaratılmış varlığın kıvama erdirilmesinden sonra Yaratan’ın ruhundan üflenmesi” olayını sanıyorum çok üst düzey bir dirilişin işareti olarak algılayabiliriz. Binlerce yıldır insan nesli bilinen yollarla çoğalmaktadır. Geçmişte ve günümüzde insan denen bu varlık acaba kemale ermiş midir? Çok azı hariç sonuç olumsuzdur. Günümüzde çevremize baktığımızda Kemale erme yolunda çeşitli basamaklarda olanları görebiliriz. Bu düşünceyi doğrulayan bir ayeti hatırlayalım: 


Kur’an 43-14 “Ve gerçekten biz, halden hale geçerek Rabbimize mutlaka döneceğiz.”
 

    Zaten Allah’ın mesajının toplumların içindeki sadece az sayıda varlık tarafından benimsendiğini Kur’an defalarca tekrar eder ki o varlıklar Kur’an’da “aklı ve kalbi çalışanlar” olarak tanımlanırlar. Bu çerçevede konuyu incelersek şu basit sonuca ulaşırız: Kur’an bağımlılarının oluşturduğu bir toplumda bir bireyin kimliğinde Müslüman yazması onun imanda kemale erdiğini hiçbir şekilde ifade etmez. Kemale eren veya en azından kemale erme yönünde yol kat etmiş olduğunu düşündüğüm bir örnek olarak Yunus Emre’nin şu sözlerini hatırlayalım:
 

        Ete kemiğe büründüm. Yunus diye göründüm.


    Derviş Yunus, Kur’an’da sıklıkla bahsedilen, bu dünyanın sadece bir görüntüden başka olmadığı fikrini ne kadar yalın anlatmış. Bu anlatılanlara göre dünyanın, beşer için sadece madde ile denenmesine uygun olarak düzenlenmiş bir okul olduğunu anlamamız ve gereğini yapmamız gerekmez mi? Evet, ama beşerin çoğunluğu için madde ile oynamak, eğlenmek çok cazip görünüyor. Fakat eğer Yunus’un kendisi bile bir görüntü ise beşerin tamamı ve hatta beşerin oyun oynamaktan ve sahip olmaktan büyük zevk aldığı madde de bir görüntü olmayacak mıdır? 


    Tekrar Adem’in kemale erdirilmesi konusunu ele alırsak şunu görüyoruz:
 

Kur’an 2-31 Ve Adem’e isimlerin tümünü öğretti. Sonra onları meleklere sunarak şöyle buyurdu: “Hadi, haber verin bana şunların isimlerini, eğer doğru sözlüler iseniz.”

 

Kur’an 2-32 Dediler ki: “Yücedir şanın senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bilgimiz yok bizim. Sen, yalnız sen Alim’sin, herşeyi en iyi şekilde sen bilirsin. Hakim’sin, herşeyin bütün hikmetlerine sahipsin.”

 

Kur’an 2-33 Allah buyurdu: “Ey Adem, haber ver onlara onların adlarını.”Adem onlara onların adlarını haber verince, Allah şöyle buyurdu: “Dememiş miydim ben size! Ki ben, göklerin ve yerin gaybını en iyi bilenim. …

 

Kur’an 2-34 O vakit biz meleklere, “Adem’e secde edin” demiştik de İblis dışında tümü secde etmişti. … .  

 

    Verilen ayetler Adem’e isimlerin tümünün öğretildiğini açıklıyor. Diğer ayetlerden anladığımız kadarı ile melekler isimlerin tümünü bilmiyordu. Çünkü onlar Yaratıcı’nın belirlediği sınırlar içinde görev yapmakla yükümlü idiler. Başka kelimelerle ifade etmeye çalışarak şunu söylemek mümkün olabilir. Allah’ın ilminden Adem’e verilenler meleklerin bildiğinden daha fazla idi. Melekler Adem’e secde ettiğine göre verilen ilimle Adem ilahi hiyerarşide meleklerin üstünde konumlanmış olmalı. Adem’in isimlerin tümünü bilebilmesi sanıyorum onun Allah’ın Kelimesi olduğunu belirtmez mi? İsimlerin tümü tanımı üzerinde de düşünmek gerekebilir. Beşer anlayışımıza göre yaratılmışların ismi vardır. Adem’e herhalde öğretilme anında var olan yaratılmışların isimleri öğretilmiştir. Diğer taraftan yaratmanın sürekli olduğunu da hatırlamakta yarar görürüm. Ayrıca isimden kasıt edilen şeyin sadece bildiğimiz anlamda olmadığını, yaratılışın ilmi ile ilgilendirilmesi gerektiğini sanıyorum. Ancak bu özel ilgiye rağmen, Adem kendisine verilen görevde başarılı mıydı sorusunun cevabını Kur’an verir:

 
Kur’an 20-115 Andolsun,
biz daha önce Adem’e ahit verdik de unuttu; biz onda bir kararlılık bulmadık.
    
    Asırlar boyunca dünya okulunda eğitim gören ve aynı okulda günümüzde de eğitimine devam eden Adem’in çocukları acaba ne yapmaktadır? Onlar da aynen ataları gibi mi davranmaktadırlar? Görünüşe göre evet. Yani Yaratıcı’nın arzu ettiği davranışları sergileyememektedirler. Adem Allah tarafından eğitildiği halde kararlılık gösterememişse Adem’in çocuklarının ataları kadar bile başarı gösterememesi doğaldır. Her ne kadar yaratıcı peş peşe elçilerini ve yolu tarif eden kılavuzu göndermiş ise de. Ancak bu sonucun ortaya çıkmasının, beşerin yaratılışından kaynaklanmakta olduğu yukarıda ifade edilmişti. Diğer taraftan sonsuz yolculuğumuzda bize yardımcı olabilecek örneklerin varlığını Kur’an bildiriyor:


Kur’an 33-21 Andolsun, Allah resulünde sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü arzu edenlerle Allah’ı çok ananlara güzel bir örnek vardır. 
 

    Bu ayette anılan varlık son Tanrı elçisidir. Kendisinin yürüyen Kur’an diye de anıldığı söylenir. Günümüzde hayatta değildir. Yaşadığı dönemden bazı hikayeler günümüze kadar ulaşmıştır. Onların doğruluğunu bilmiyoruz. Ayrıca kendisi bugünün dünyasında yaşasa idi acaba nasıl davranırdı? Bilemeyiz. Fakat beşer çaresiz değildir, çünkü vahiy kitaplarına sahiptir. Ayrıca beşerin akıl ve gönül sahibi olma potansiyeli olduğunu hep hatırlamalıyız. 

 

   İnsan Allah’ın kelimesidir, ifadesini biraz değişik açılardan inceleyelim. Beşeri idrakimize göre ilk yaklaşımla kelime ses veya yazı ile ifade edilir diye düşünebiliriz. Halbuki bir ressamın çizdiği resimde bildiğimiz anlamda ses veya yazı yoktur. Ama o resim ressamın hayalini yansıtır. Biz beşer gözümüzle o resme bakınca mutlaka bir şeyler anlarız, hissederiz. Demek oluyor ki beş duyumuza hitap eden her şey kelimedir. Hatta daha ileri gidersek, düşünce bile kelimedir. Çünkü birey kelimelerle düşünür. Diğer taraftan bahsedilen resme bakan kişinin duyuşları ressamın hissettikleri olabilir mi? Pek sanmıyorum. Öyle olsa idi o kişiler de birer ressam olabilirdi. Fakat öyle değildir. Acaba beşeri yaratan ne hayal etti? Bilemiyoruz. Ancak Adem’in yaratılışına yönelik ayetler bir araya getirilince bazı şeyler hissedebiliriz. Örnek olarak Adem’in kemal’e erdirildikten sonra önünde meleklerin secde etmesi gibi. Dahası beşerin hiçbir şey iken bahsedilen olgunluğa erişebilmesi acaba başka bir yaratılmışa da bahşedilmiş midir, sorusunu da hatırlamalıyız. Diğer taraftan beşerin yaratılışı ile ilgili resimde sadece yapılma değil, beraberinde olgunlaşma yeteneğinin, yaratılıştan o varlığa kazandırılması o Yüceler Yücesi’nin ilminin sınırsızlığına işaret etmez mi?


   Vahiy kitaplarından anlayabildiğimiz kadarı ile yaratılış mekanizması içinde madde evreni beraberinde ahiret olarak isimlendirilen farklı boyutların varlığını da düşünmemiz gerekir. Ahiret denilen boyutlarda melekler denilen yaratılmışların, sınırları belirlenmiş görev yaptıklarını düşünebiliriz. Ancak o varlıkların olgunlaşmasından vahiy kaynaklarında bahsedilmez. Diğer taraftan o varlıkların yüksek enerjiye sahip olduklarını kabul etmeliyiz. Zaten yaratılışın tamamının enerji kavramı içinde düşünülmesi gerektiğini sanıyorum. Bu çerçevede O’nun “nur üstü nur” olduğunu belirten ayetin (Kur’an 24-35) sürekli hatırlanması yararlı olacaktır. Madde evrenimizin oluşumuna yönelik olarak Pozitif Bilimle uğraşan bilim insanlarının ileri sürdükleri büyük patlama nasıl bir şey ki çok küçük boyutta bir patlamadan sürekli genişleyen bir madde evreni oluşturulmuş. Gene pozitif bilim insanlarının gözlemlerine dayanarak ileri sürdükleri başka bir olağanüstü fikre göre yıldızların içe çökmesi ile oluşan kara delikler, çevrelerindeki devasa büyüklükteki yıldızları bile içine almakta ve beşeri anlayışımıza göre devasa olduğu düşünülen maddi cisimler kara delik içinde yok olmaktadır. Yani bizim beşeri anlayışımıza göre kara delikler acaba büyük patlamanın tam tersi ve fakat çok küçük ölçekte bir örneği olabilir mi? Birinde muhtemelen enerji maddeye dönüşürken, diğerinde madde belki enerjiye dönüşmektedir. Bilindiği gibi vahiy kitaplarına göre, madde evrenimiz de yaratılmıştır ve fakat maddenin olgunlaşmasından bahsedilmez. Yaratılmış her maddi varlık boyutu ne olursa olsun evrendeki düzeni sağlamaya yönelik bir görev yapmaktadır ki bu durum “onlara görevlerini vahyetti” veya “onlar kendilerine özgü tespihlerini bilirler” ifadelerinde anlam kazanmaktadır. Bu çerçevede (Kur’an 41-12) ve (Kur’an 24-41) ayetleri örnek olarak verilebilir.  


    İnsan Allah’ın kelimesi olma potansiyeline sahip ise beşer hem kendini hem çevresindeki diğer insanları ve hatta tüm yaratılmışı izleyerek Allah’ın neyi anlatmak istediğini anlamaya çalışmalıdır. Allah sözün daima en güzelini söyler ise beşer her davranışı ile kendine dünyada yaşam imkanı verenin lütfuna layık olmaya çalışmalıdır. Beşerin davranışları ise genellikle düşüncelerinin dışa yansıması olduğundan beşer her an O’nu yansıttığının farkında olarak yaşamalıdır. İnsanın Allah’ın kelimesi olabilmesi potansiyeli fevkalade büyük bir yük taşımak demektir. Kişisel inancım bu yükün Kur’an’da emanet terimi ile ifade edildiği yönündedir:
 

Kur’an 33-73 Biz emaneti göklere, yere, dağlara sunmuştuk da onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi.
 

   Ayetin ifadesine katılmamak mümkün değil. Burada hemen eklenmesini yararlı gördüğüm fikir, insan denilen varlığın, ülkemizdeki bazı din bilginlerinin sıklıkla söylediği gibi “eşref-i mahluk” olduğunu düşünemiyorum: 
 

Kur’an 30-20 O’nun ayetlerinden biri de sizi topraktan yaratmış olmasıdır. Sonra siz bir insan türü oldunuz, her tarafa yayılıyorsunuz.
    
    Demek ki bizim neslimiz bir insan türü olmuş. Ohalde bizden başka insan türleri de var demektir. Onlar dünyamızda Adem’den önce mi yaşam buldular ve süreleri bittiği için arkaları kesildi yoksa başka okullarda değişik bir eğitim mi görmekteler, bilemiyoruz.  
   
    Günümüzdeki var olan duruma bakarak bir tespit yapmak gerekirse olayı şöyle özetleyebiliriz. Buraya kadar sunulan bilgilere göre Adem’in çocuklarının
Allah’ın kelimesi olma potansiyeli ile yaratıldığını anlıyoruz. Ancak Adem’in çocuklarının yaratılışında, aynen madde evreninin yaratılışında olduğu gibi ikilem vardır. Yani Adem’in çocukları hem nefis hem de takva(kötülüklerden korunma) yeteneği ile yaratılmıştır. Beşer dünya okulundaki eğitiminde en büyük cihad olan, nefis mücadelesini yapmak ve bu mücadeleden galip gelmek zorundadır. Her bireyin bunu aynı anda başarması mümkün değildir. Çünkü her beşerin dünya hayatı ile ilgili olarak hazırlanmış plan, yol haritası, farklıdır. O yüzden hiç bir birey hakkında bizim hüküm verme yetkimiz yoktur. Nefis sınavlarını başarabilmek için her ruhun bu dünya okulunda veya başka uygun ortamlarda eğitimine devam etmesi zorunluluk gibi görünüyor. Yaratılıştan özümüze verilmiş olan hedefe ulaşma arzusu sanırım çok güçlü olmalı ki irademizle her türlü güçlüğe göğüs gererek kavuşma sağlanabilecektir. Her ruhun güçlükleri aynı zaman dilimi içinde göğüsleyebileceğini beklememeliyiz. Burada kullanılan zaman terimi beşeri anlamda kullanılmıştır. Aynı çerçevede devam edersek ruhların önlerine konulan yolda ilerleyebileceklerini umut ediyorum. Ancak yaratılmışlar da olayın farkına varıp gereğini yapmalılar, en azından ellerinden gelen gayreti göstermeliler diye düşünüyorum. Yol çok uzun ve güçlüklerle dolu. Fakat her ruhun yolunun farklı olduğunu da biliyoruz. Yolcu olarak beşerin Yaratan’ına her an teşekkür etmesinin yolculuğun daha rahat hissedilmesini sağlayacağını sanıyorum. Her ne kadar ikilem dünyasında yaşam bulmuş olsak da her olanın iyi olduğunu anlayabilirsek yol yorgunluğunu fazla hissetmeyebiliriz. Bunun için Yaratan’ın Rahim yanının her an bizimle olması arzu edilir ki zaten öyle olduğuna bütün kalbimle inanıyorum. Bu inancımın gerçek olduğunu, ilki Sebe halkı hakkında inen ve aşağıda örnek olarak sunulan ayetlerde görebiliriz: 
  
Kur’an 34-15 …Rabbinizin rızkından yiyin de
O’na şükredin. Tertemiz bir belde ve hep affeden bir Rab.

Kur’an 24-21 Ey iman edenler!  … Allah’ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, içinizden tek kişi bile sonsuza dek temize çıkamazdı. Ama Allah dilediğini arıtıp temizliyor. …

 

Kur’an 39-53 De ki: “Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan / aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak Gafur, mutlak Rahim’dir.

bottom of page