Evrensel Din
Universal Religion
HİZMET
​
“Halka hizmet Hak’ka hizmettir.” Dediler. Fakat iÅŸin gerçeÄŸi nedir? Halka hizmet ederek, Hak’ka hizmet ettiÄŸini düÅŸünen aslında bir alışveriÅŸ içinde deÄŸil midir? Gerçekte Hak’ka hizmetin halka hizmet olduÄŸunu keÅŸke anlayabilsek. Birey Hak’la bütünleÅŸmiÅŸ ise ki bunun yolu halk ile bütünleÅŸmekten geçer ve o zaman zaten BİR’i idrak etmiÅŸtir. O’nu her sözü ve davranışı ile yansıtmaktadır. DiÄŸer taraftan halk ise henüz farkında olmasa bile BİR’in cüz’ü dür. BeÅŸerin yaratılış gayesine göre ise, Hak o cüz’ü oluÅŸturan bireylerin eÄŸitilmesi için gerekli ÅŸartların hazırlanmasını saÄŸlamıştır. Bu gerçeÄŸi vahiy kitaplarında görmek mümkündür:
Markos İncili 2-27 …”İnsan Åžabat günü için deÄŸil, Åžabat günü insan için yaratıldı.”
Kur’an 55-1,2,3,4 O rahman,
ÖÄŸretti Kur’an’ı,
Yarattı insanı
Belletti ona duygu ve düÅŸüncelerini ifade etmeyi.
​
Kur’an 2-31 Ve Adem’e isimlerin tümünü öÄŸretti...
AnlayabildiÄŸimiz kadarı ile Din öÄŸretisinin merkezinde İNSAN vardır. Din kelimesi maalesef çeÅŸitli toplumlarda çoÄŸunluk tarafından ya kutsallaÅŸtırılmıştır ki bu sonuçta din adamlarının etkili olduÄŸunu görüyoruz veya Din kelimesi ilerici olduÄŸunu düÅŸünenlerce geriye gidiÅŸ, gericilik çerçevesine oturtulmuÅŸtur. Her iki düÅŸünce türünün de gerçeÄŸi yansıtmadığını düÅŸünmeyi tercih ederim. Vahiy kitaplarında anlatılanlar detaylardan arındırıldığında geride kalanın ise sadece insana hizmeti hedeflediÄŸini görürüz. İnsana Hizmet konusuna vahyi gönderen Güç tarafından fevkalade önem verilmiÅŸ olmalı ki sadece dünyamızdaki yaratılmışlar deÄŸil diÄŸer boyutlardakiler de insana hizmet ederler. Hizmet konusunu Adem neslinin beÅŸeri ihtiyaçlarının karşılanması gibi dar bir çerçeveye sıkıştırılmaması ÅŸeklinde anlamamız gerekir. Hedef beÅŸerin eÄŸitilmesidir. Çünkü İNSAN’ın eÄŸitilmesi O’nun arzusudur. Bu arzuyu sembolik olarak Adem figüründe görüyoruz:
Kur’an 38-71,72 Hani Rabbin meleklere ÅŸöyle demiÅŸti:” Ben çamurdan bir insan yaratacağım.”
​
“Onu kıvama erdirip içine ruhumdan üflediÄŸimde, önünde secde ederek eÄŸilin.”
Kur’an 2-31 Ve Adem’e isimlerin tümünü öÄŸretti...
Kur’an 51-56 Ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet/kulluk etsinler diye yarattım.
İnsanın kıvama erdirilip içine Rabbin ruhundan üflenmesinin sadece maddeden yaratılmış bir bedenin biyolojik canlanması olduÄŸunu sanmıyorum. Böyle bir yaratılmışın önünde meleklerin eÄŸilip secde etmesi pek normal görünmüyor. Tahminimce bu ayetlerde sembolik olarak çizilen resimde anlatılan daha baÅŸka ÅŸeyler olabilir. İnsan ÅŸeklinde görünen her varlık sadece biyolojik olarak canlıdır. O’nun izni ile halden hale geçiÅŸlerle ruhsal tekamülü ilerledikten sonra gene O’nun izni ile dirildiÄŸinde artık meleklerin görevlerini yapmaya baÅŸlayacağını düÅŸünebiliriz. Hemen burada not etmemiz gereken konu bireyin diriliÅŸinin sonsuz olduÄŸu ve ulaşılan her bir diriliÅŸte yeni gerçeklere gözümüzü açacağımızı anlamamızın yararlı olacağıdır. Bahsedilen bu sonsuz diriliÅŸ aslında bireyin ruhsal tekamülünün sonsuz oluÅŸu ile ilgilidir. Yukarıda verilen ayetler üzerinde düÅŸünürsek, meleklerin, yaratılmış sistem içinde farklı boyutlarda ve kendileri için sınırları belirlenmiÅŸ görev yaptıklarını kabul edersek, insan denilen varlıkların tekamülle deÄŸiÅŸik boyutlarda görev yapmasının mümkün olduÄŸunu anlayabiliriz. Yani melekler otomatik görev yapan yaratılmışlar iken beÅŸerin hiçbir ÅŸeylikten tekamülle meleklerin görevlerini üstleneceÄŸini sezinliyoruz. Meleklerin sembolik olarak Adem’e, aslında tekamül etmiÅŸ insana secde etmesi o yaratıcının tek İlah oluÅŸu gerçeÄŸine ters düÅŸmez. Buradaki sembolik anlatımda beÅŸerin İlahi HiyerarÅŸi’de melekleri bile yönetebilecek bilgeliÄŸe ulaÅŸabileceÄŸi müjdesini fark ediyoruz. Zaten yukarıda verilen Kur’an ayeti (51-56) da insanların O’na ibadet-kulluk etmek için yaratıldıklarını görüyoruz. Toplumda kabul gören genel kanıya göre O’na ibadet, ÅŸekle ve vakte baÄŸlı ritüellerin yerine getirilmesidir. Halbuki O’na kulluk etmenin yolunun tek olduÄŸunu düÅŸünmeyi tercih ederim ki, o da O’nun Arzu Planına uygun olarak görev yapmaktır. Yapılacak görevin karakterinin, tekamül süreci içinde varlığın hangi boyutta olduÄŸu ile ilgili olduÄŸunu sanıyorum. Bu konu da gene Kur’an’da sembolik olarak ifade edilmiÅŸtir:
Kur’an 24-41 Görmedin mi, göklerdeki ve yerdeki ÅŸuurlular da bölük bölük olmuÅŸ kuÅŸlar da Allah’ı tespih etmektedirler. Herbiri kendine özgü duasını, kendine özgü tespihini bilmiÅŸtir. Allah onların yapmakta olduklarını çok iyi bilmektedir.
​
Görüyoruz ki her varlık Allah’ı nasıl tespih edeceÄŸini biliyor. Yeryüzünde yaÅŸam bulanlar arasında ise sadece ÅŸuurluların O’nu tespih ettiÄŸi söyleniyor. Onların da kendilerine özgü tespihi bildiÄŸi ifade edilmiÅŸ. Bu ÅŸuurlular kimlerdir? Sanıyorum O’nun izni ile gerçeklere gözlerini açmaya baÅŸlayanlardır. Tanrı Elçisi gönderilen her toplumun bireyleri asırlardır kendilerine gösterildiÄŸi gibi O’nu tespih etmekteler ise acaba ÅŸuurluların tespihi ile toplumun çoÄŸunluÄŸunun tespihi farklı mıdır? Korkarım ki Kur’an’a göre sorunun cevabı evet olacaktır.
Sonuç olarak ÅŸunu belirtebiliriz ki, BİR’i idrak eden bireyin zaten tüm yaÅŸamı, hatta aldığı nefes bile, BİR’e yani halka hizmettir. Bir’e hizmet eden bir bireyin dünya hayatının sadece barışa hizmet olduÄŸunu düÅŸünebiliriz. BİR’e hizmet eden varlık zaten iman yönünden geliÅŸmiÅŸ olup onun her davranışı sadece dünyada barışa hizmettir. Bu gerçeklik Kur’an’da yüzden fazla ayette tekrar edilir ki örnek olarak iki tanesi aÅŸağıda verilmiÅŸtir:
​
Kur’an 38-28 Yoksa biz, iman edip barışa yönelik iÅŸler yapanları, yeryüzünde fesat çıkaranlarla aynı mı tutacağız? …
Kur’an 11-23 İman edip barışa yönelik iÅŸler yaparak Rablerine içten bir baÄŸlılıkla boyun eÄŸenlere gelince, onlar cennet halkıdırlar. Sürekli kalacaklardır orada.
Açıkça görüldüÄŸü gibi yeryüzünde fesat çıkaranlar yani ayrımcılık yapanlar hakkında herhalde farklı bir deÄŸerlendirme uygulanacak gibi görünüyor. Barışa yönelik iÅŸler yapanların ise Kur’an, cennet diye adlandırılan boyutlara gideceklerinden bahsediyor ve bu sonuca ulaÅŸmada vakit ve ÅŸekle baÄŸlı ritüellerin söz konusu bile edilmemesi dikkatlerimizden kaçmaması gereken bir gerçektir.