top of page

DİN GÜNÜ
 

       Din günü terimi Kur’an’da çeşitli ayetlerde rast geldiğimiz bir terimdir. Din günü terimi genel olarak hesap günü-kıyamet günü v.s. gibi korkulacak bir gün gibi toplumumuza anlatılmıştır. Acaba gerçekten öyle midir yoksa başka bir olaydan mı bahsedilmektedir? Öncelikle gerek Tevrat’ta ve gerekse Kur’an’da verilen gün teriminin beşerin bildiği yirmi dört saatlik bir zaman dilimi olmadığını aksine binlerce sene olabilen bir süre olduğunu hatırlayalım. Konuya, Kur’an’da biraz kapalı da olsa çeşitli ayetlerde işaret edilmektedir:
 

Kur’an 1-4  Din gününün maliki, sultanıdır O.
 

Kur’an 82-4  Bir gündür ki o, bir benlik bir başka benlik için hiçbir şeye güç yetiremez. O gün buyruk yalnız Allah’ındır.    
 

      Gerçekten de her şeyde olduğu gibi Din gününün planlanması ve icrasının da O’nun arzusu içinde olmadığını kim iddia edebilir? O dönemde her şey Ana Plan’a göre çalışacağı için, O’nun koyduğu kurallar dışında hiç bir varlık bir diğerine etki edemez. O yüzden o dönem, insanların her konuda sadece O’nun gücünün geçerli olduğunu idrak edecekleri dönem olup o dönemi Kur’an şöyle de tanımlar:
 

Kur’an 37-19,20,21  Müthiş bir komut sesidir O. Onlar öylece bakakalacaklar.
  Şöyle derler: “Vay başımıza! Din günüdür bu.”
                         O yalanlayıp durduğunuz ayrım günüdür bu

 

Kur’an 74-46,47 “Din gününü yalanlıyorduk.”
                    “Nihayet,
tartışılmaz ve karşı çıkılmaz bilgi önümüze dikildi.”  
 

     Mesajın ilk verildiği yıllardan sonra toplumların asırlarca doğru olduğunu kabul ettiği ve nesilden nesile devam ettirilen beşer yapısı inanç sistemleri yaşatılmaya çalışılırken, O’nun arzusu uyarınca inanç kavramının gerçeklerinin açıklanması sonucu gerçeklerle yüz yüze gelen bireylerin durumu her halde son derece zor olsa gerek. Din günü denen, gerçeklerin açıklandığı dönemde insanların bir kısmı açıklanan gerçekleri kabul edip gerçeklere uyum sağlarken diğerlerinin bu uyumu sağlayamayacağını tahmin edebiliriz. Yani Din günü denilen dönem, gerçekleri kabul edenler ve etmeyenler bakımından bir “Ayrım Günü” olacaktır. Bu görüşü destekleyen ve aşağıda verilen Kur’an ayetlerinin incelenmesi yararlı olacaktır:
 

Kur’an 51-12,13,14  Sorarlar: “Ne zaman o din günü?”
 

         O gün onlar ateş üzerinde deneme ve elemeye tabi tutulacaklardır.
 

          Tadın imtihan ve ıstırabınızı. İşte budur o çarçabuk gelmesini istediğiniz!
 

   Son üç ayet oldukça açıktır. Genel anlayışa göre beşer her an sınavdadır. Fakat Din günü denen dönemde sınav nasıl olacaktır?  Beşer gerçeği görüp kabullenecek midir? Böyle bir kabul bütün inancının yıkılması anlamına gelir. Yoksa direnç gösterip kabullenmeyecek midir? İşte bu şekilde eleme yapılacağı anlaşılıyor. Kabul etmeliyiz ki beşere geçmişten gelen inancından çok farklı olan gerçeklerin gösterilmesi kişi için kabullenilmesi oldukça zor olmalıdır. O dönemde ki imtihanın zorluğunu aşağıda verilen ayetlerde görmek mümkündür:
 

Kur’an 80-33,34,35,36,37 Şiddetle çarpanın çıkardığı korkunç ses geldiğinde, Bir günkü o, kişi öz kardeşinden kaçar, Öz annesinden, öz babasından, Eşinden, oğullarından kaçar.  O gün onlardan her kişinin kendisine yetecek bir uğraşı vardır.

 

    Din günü döneminde açıklanacak gerçekleri idrak edebilmek için insanların bir değişimden geçmeleri gerekebilir ki Kur’an bu değişimi “Diriliş” olarak tanımlıyor:
 

Kur’an 15-32 Allah dedi: “Ey İblis! Sana ne oluyor da secde edenlerle beraber olmuyorsun?”
 

Kur’an 15-34 Buyurdu ”Öyleyse çık oradan, çünkü kovuldun.”
 

Kur’an 15-35 “Din gününe kadar üzerinde lanet var.”
 

Kur’an 15-36 Dedi “Rabbim, onların diriltileceği güne kadar süre ver.” 
 

Kur’an 15-37,38 Buyurdu. “Hadi, süre verilenlerdensin.”
                           “Bilinen vaktin gününe kadar.”

 

    Açıkça görülüyor ki Din günü denilen dönem aslında insanlık için “Diriliş Dönemi” olacaktır. Bu kavram sanıyorum din bilginleri tarafından, toprağa gömülmüş ve belki de eser kalmamış biyolojik bedenlerin tekrar canlanması gibi algılanıp topluma anlatılmıştır. Diriliş kavramını anlamaya çalışırken, gerek İncil’in ve özellikle de Kur’an’ın biyolojik yaşama sahip olan ve fakat İlahi Mesajı henüz anlaması mümkün olmayanların ölüler olarak ifade edildiğini hatırlamak yararlı olacaktır, ( Matta İncili 8-21.22), (Kur’an 6-36). Biraz önce de ifade edilmeye çalışıldığı gibi diriliş döneminde insanlara gerçeklerin gösterileceğini Kur’an’dan öğreniyoruz:      
 

 Kur’an 7-7 Onlara bir ilmin tanıklığında bütün serüveni mutlaka anlatacağız. Biz olup bitenlerden habersiz değildik.
 

   Ayette de bahsedildiği gibi gerçeklerin gösterilmesi sonucunda muhtemelen iman sahiplerinin hepsi olmasa da bir kısmının imanı şuurlanacaktır, yani birey neye ve niçin iman ettiğini kendisi de açıklayabilecektir. İblis’e, insanları yoldan çıkartması için izin verilen sürenin sonu olan diriliş döneminde farklı inanç sahipleri de gerçekleri görecekleri için, bağımlısı oldukları kitapların isimleri değişik olduğu için farklı olduğu sanılan ve değişik adlarla anılan inançlar arasında gerçekte hiçbir fark olmadığı anlaşılacaktır. Zaten adları ne olursa olsun inanç sistemlerinin kaynağı aynıdır. Fakat iblisin yönlendirmesi ile beşeri zaaflar etkili olmuş ve gerçeklerden uzaklaşılmış ve bir beşer yapısı din sanki farklı inanç sistemleri gibi toplumlara kendi din adamları tarafından maalesef dayatılmıştır. Sonuçta her toplum kendi inandığının gerçek olduğunu sanmış ve onu bir övünç vesilesi saymıştır.
 

     Kur’an bilindiği gibi inançta her türlü ayrışmayı reddeder:
 

Kur’an 42-13  Sizin için dinden Nuh’a önerdiğini, sana vahyettiğini, İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya önerdiğimizi şöyle diyerek kanunlaştırdı: “ Dini dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın.” …  
 

      Günümüzde, dünyamızda var olan resme bakarsak görebildiklerimiz bellidir. Özellikle Ortadoğu’da başlatılmış olan Musevilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık, hepsi de tek bir dinin, “Allah’ın Dini’nin”, günün toplum bilincine göre verilen bilgilerden oluşmuştur. Ancak verilen bilgilerin din bilginlerince yanlış yorumlanması ve/veya beşeri katkılarla, konunun özünden ziyade, meydana getirilen, şekil ve zamana bağlı ritüeller sanki farklı dinlermiş gibi toplumların önüne konmuştur. Dahası Tevrat, İncil ve de Kur’an bağımlısı toplumlarda görülen mezhep ve tarikatlar ise yukarıda verilen ayete göre (Kur’an 42-13) hiçbir şekilde Allah’ın arzusuna uymamaktadır.  
 

      Din gününün idrak edilebilmesi için küresel boyutta diriliş (kıyamet) yaşanmalıdır ki her birey kendisine atalarından miras kalan inancın gerçeklerden uzak olduğunu ve tersine diğerleri olarak kendisine benimsetilen başka toplumların bireylerinin inançlarının da aynı kaynaktan beslendiğini, özünde hepsinin aynı olduğunu, sadece Ana Kaynağın önerdiği ritüellerin farklı olabileceğini anlayacaktır:
 

Kur’an 22-34  Biz her ümmet için bir kurban yeri/bir kurban kesme tarzı belirlemişizdir ki, kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üstüne Allah’ın ismini ansınlar. Sizin tanrınız bir tek tanrıdır; o halde yalnız O’na teslim olun. Alçak gönüllü, saygılı kişileri muştula.

    Diğer taraftan dirilişe başlamış olanlar, Ana kaynaktan önerilmemiş ritüellerin tamamının beşer tarafından kendisine dayatıldığını fark edecektir. İşte bu idrakle bireyler asırlardır kendilerine din olarak dayatılan şeyin Allah’ın Dini olamayacağını anladığında, Allah’ın Arzu’su ve izni ile Din Günü küresel boyutta yaşanmaya başlanacaktır. O dönem ise Kur’an’ın aşağıda verilen ayete göre öngördüğü toplumlar arasında yüzeysel ayrılıkların kalmayacağı dönemdir:
 

Kur’an 43-33  İnsanlar bir tek ümmet haline gelmeyecek olsalardı, …
 

    Din Günü döneminde gerçekleşecek olan diriliş bireylerin aynı kökten geldiğini ve hep birlikte Kül olabildiklerini idrak etmelerini sağlayacağı için, derviş Yunus’un şikayetçi olduğu ayrılık gayrılık kalmayacak ve her birey kendisi için istediğini başka bireyler için de isteyecektir. Bu gelişim toplumda, hatta küresel boyutta Paylaşımda Adaletin yerleşmesine yardım edecek, doyumsuzluk yok olacak ve bu evrim insanlığın Evrensel Barışa ilerlemesini sağlayacaktır. Yani Din Günü gerçekte insanlık için kutlanacak bir gün olacaktır. O güne insanlığın en kısa sürede ulaşmasını dileyelim ve gayret edelim. Bu hedefe yönelik gayret, sadece, gerçekleri bilebildiğimiz kadarı ile beşere anlatmaya çalışmak olmalıdır.

bottom of page