top of page

EGO-BİREYSELLİK
 

Kur’an 43-13,14  ...Rabbinizin nimetini hatırlayarak ÅŸöyle diyesiniz: “ .....”                  
             “ Ve
gerçekten biz, halden hale geçerek Rabbimize mutlaka döneceÄŸiz.” 

 

    Yukarıda verilen ayet ve benzerleri çeÅŸitli kaynaklarda genellikle ana rahmindeki embriyonun geliÅŸim safhalarının iÅŸareti olarak açıklanmış ise de kanımca beÅŸerin dünya okulundaki eÄŸitim süresinde ve sonrasında göstereceÄŸi deÄŸiÅŸime iÅŸaret edilmektedir. Çünkü doÄŸum sonunda beÅŸerin Rabbine dönüÅŸü için ÅŸartlar hazır deÄŸildir. KeÅŸke o kadar kolay olabilseydi. Çok daha anlamlı bir halden hale geçiÅŸ düÅŸünülmelidir. İçinde yaÅŸam bulduÄŸumuz bu dünyada bile bir maddenin hal deÄŸiÅŸtirmesi için bayağı enerji alması gerekir. Örnek olarak özü aynı olan buzun suya dönüÅŸümü ve suyun buhar haline geçiÅŸi için enerji alması ve bu sayede moleküllerinin hareketliliÄŸinin giderek artması gerekir. DiÄŸer taraftan bilim insanlarının açıklamalarına bakarsak, Adem’in çocuklarının dünyada yaÅŸam bulduktan sonra sanıyorum hem fiziksel hem de ruhsal yönden deÄŸiÅŸime sebep olan çeÅŸitli evrelerden geçmiÅŸ ve her evrede deÄŸiÅŸik davranışlar sergileyerek günümüze kadar ulaÅŸmış olduÄŸunu görürüz. Zaman geçtikçe insan denilen varlıkların çevreleri ile olan iliÅŸkileri de deÄŸiÅŸim göstermiÅŸtir. GeçmiÅŸte ve günümüzde haberdar olduÄŸumuz olumsuz davranışları bir tarafa bırakırsak kiÅŸilerin davranışlarında gözlemlenebilen deÄŸiÅŸiklikler özellikle ben merkezlilikten diÄŸerkam (özgecil) davranışlara doÄŸru meyletme ÅŸeklinde özetlenebilir. Toplum içinde yaÅŸayan kiÅŸilerin davranışlarına hakim olan bireysellik çerçevesinde ilk olarak ilgilenmemiz gereken egoist bireyselliktir.

​

     Egoist Bireysellik: Bu davranış ÅŸeklinde belirgin unsur kiÅŸinin sadece kendi yararını düÅŸünmesidir. Bu kiÅŸiye göre sadece BEN vardır ve diÄŸer bireyler ve hatta genellersek diÄŸer yaratılmışlar bu kiÅŸinin kendi planında yoktur. Böyle bir birey sadece kendisi için yaÅŸar, yaÅŸama yani, var olma içgüdüsü çok güçlü olmalı ki kiÅŸinin her davranışını kontrol eder. O kadar ki kendi yaÅŸamını devam ettirebilmek için, gerektiÄŸini anlarsa baÅŸka canlıların hayatını bile önemsemez. Günümüz insanı, böyle bir davranışın dünya yüzeyinde yaÅŸam bulmuÅŸ ve ilkel diye tanımlanan bireylerle sınırlı olmadığını ve maalesef içinde yaÅŸadığı toplumda da benzer davranışlar sergileyebilecek bireylerin var olduÄŸunu bilir. 

​

   Ä°ster evrim teorisine inanalım ister yaratılış olayını kabul edelim beÅŸer diye tanımlanan varlıklar dünyamızda uzunca bir süredir yaÅŸamaktadır. Çok eski dönemlerde de bireylerin toplumlar oluÅŸturduklarına ait bilgiler tarihçiler tarafından ifade edilmektedir. Bireylerin bir araya gelmesinde belki korunma güdüsü, veya baÅŸka faktörler etkili olmuÅŸ olabilir. Bireylerin toplu olarak bir arada yaÅŸamaya baÅŸlamaları onların davranış biçimlerini de ister istemez deÄŸiÅŸtirmeye baÅŸlamış olmalıdır. ÖrneÄŸin beslenmelerinde, güvenliÄŸin saÄŸlanmasında ve zamanla ortaya çıkan diÄŸer ihtiyaçların giderilmesinde toplu hareket etme ve hedefe ulaÅŸabilmek için bireyler arasında iÅŸ bölümüne gidilmesi gibi. Benzer davranışları birlikte yaÅŸayan hayvan topluluklarında da görmek mümkündür. BeÅŸer toplumlarının davranışları, zaman içinde deÄŸiÅŸmiÅŸ ve hayvan topluluklarında görülen yaÅŸam ve hayatın sürekliliÄŸi için gerekli en basit ihtiyaçların giderilmesi konumundan günümüzdeki çok daha karmaşık bir yapıya dönüÅŸmüÅŸtür. Halbuki hayvan topluluklarının davranışlarında asırlar içinde bile deÄŸiÅŸim olduÄŸunu sanmıyorum. BeÅŸer toplumlarının davranışlarındaki deÄŸiÅŸimde beÅŸerin düÅŸünebilmesi ve buradan hareketle sebep-sonuç iliÅŸkisini kurmaya baÅŸlamasının etkili olduÄŸu sonucuna varabiliriz. Konu ile ilgili olarak vahiy kitaplarına bakılırsa özellikle Kur’an’ın mesajı çok nettir ve bireyleri toplumsal olmaya davet etmektedir:
 

Kur’an 49-13 Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir diÅŸiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaÅŸasınız  diye sizi milletlere, boylara ayırdık. …
 

Kur’an 43-33,35  Ä°nsanlar bir tek ümmet haline gelmeyecek olsalardı,          
 

Kur’an 3-195  .... Rableri onlara cevap verdi: “ ...Hep birbirinizdensiniz....
 

    Burada hemen ÅŸu soruyu sormadan geçmek kolay deÄŸil: BildiÄŸimiz kadar din öÄŸretisi toplumlara hitap eder. Fakat gene anlayabildiÄŸimiz kadarıyla inanç gönül iÅŸidir, yani inanç bireyseldir. O halde bu gözleme göre bir çeliÅŸki mi söz konusudur? Sorunun cevabı hayırdır. Çünkü din öÄŸretisi tüm beÅŸeri varlıklara yönelmiÅŸtir. Fakat bu öÄŸretide öÄŸrencilerin baÅŸarısı bireyseldir. Bu benzerliÄŸi günümüzde beÅŸerin oluÅŸturduÄŸu okullarda da görmüyor muyuz? BeÅŸer sonsuz yolculuÄŸunun bir kısmı olan dünya okulunda da her an sınavdadır. EÄŸer beÅŸer dünya okulunda tek başına yaÅŸasaydı nasıl bir öÄŸreti ve o öÄŸreti içindeki hangi sınavlarla karşılaÅŸacaktı? Sorusu ilginç fakat cevapsız kalacaktır? Çünkü beÅŸerin sınavları kendi cinsine ve diÄŸer yaratılmışa karşı nasıl davrandığının belirlenmesine yöneliktir. Sınavdan kasıt beÅŸerin sadece davranışları deÄŸil aynı zamanda düÅŸünceleridir. Ancak bir bireyin davranışlarının test edilmesinde kendi gibi varlıkların olması ÅŸarttır. Altın baÅŸka metallerle karşılaÅŸtırıldığında deÄŸer kazanır. Her yer altın olsa idi altın deÄŸerli olur muydu? Özetlersek:
 

                Din öÄŸretisi toplumlara hitap eder. Fakat inanç bireyseldir.
 

   Toplum içinde yaÅŸayan bireyin acaba bireyselliÄŸi ne durumdadır, ne olmalıdır sorusuna cevap bulmaya çalışalım. Bu durumda farklı bir bireysellikten bahsedilmesi gerekir ki ona toplumsal bireysellik diyebiliriz:
 

    Toplumsal Bireysellik: BeÅŸer bir toplum içinde yaÅŸamaya baÅŸladığında kendi benliÄŸinden vaz geçecek midir? Gözlemler bunun tersini göstermektedir. Ancak bireyler bir toplum oluÅŸturduklarında bireyin önüne toplumsal yarar diye bir kavram çıkar. Sanıyorum bireyin davranışlarını yöneten artık sadece bireysel yarar deÄŸildir. Toplumsal yararı da düÅŸünmek zorundadır. Bireyi bu düÅŸünceye zorlayan ise toplumu meydana getiren bireylerin ortaklaÅŸa oluÅŸturdukları kurallar manzumesi olabildiÄŸi gibi kendiliÄŸinden baÅŸkalarının yararı ile kendi yararı arasında fark görmemeye baÅŸlaması da olabilir. Kurallar manzumesinin düzenleyici olduÄŸu bir toplumda toplum yararına aykırı davranmak toplumdan dışlanmayı getirebilir. Böyle bir cezalandırılmayı aslında hiçbir birey göze alamaz. Ancak bireysel yarar saÄŸlama dürtüsü onu itecektir ve toplum yararına olmayan davranışını gizlice yapmaya çalışacaktır. Toplumun oluÅŸturduÄŸu kurallara uymayan bireylerin varlığı ve bunların sayılarının artması toplumda huzursuzluk yaratacaktır. DiÄŸer taraftan bireyleri toplumsal yaÅŸamaya teÅŸvik eden din öÄŸretisi için toplumsal huzur fevkalade önemlidir. Çünkü huzur olmayan bir toplumda bireylerin din öÄŸretisini anlaması ve daha sonra içselleÅŸtirmesi gerçekten çok zor olacaktır. Özellikle uzun süren toplumsal travmalar süreci güçleÅŸtirecektir. Her ne kadar vahiy kitapları sadece bireylerin deÄŸil toplumların da zorluklarla denenmesinden bahsediyor olsa da, bu zorlukların geçici olduÄŸunu sanıyorum. EÄŸer zorluklar devam ederse olayları daha farklı düÅŸünmek gerekebilir. 


   Toplumsal kurallara uyulmaması durumunda neler olabileceÄŸi din öÄŸretisi kitaplarında verilmiÅŸtir. Bireylerin toplum içinde huzursuzluk yaratmalarının önlenmesi için din öÄŸretisi öncelikle korku yöntemini kullanır. Aynı zamanda bireyleri yanlış davranışlardan uzaklaÅŸtırmak için güzel davranışlara ödülle karşılık verileceÄŸi de anlatılır. Toplum içinde yaÅŸayan bireylerden güç peÅŸinde olan bazıları din ögelerini de kullanarak toplumlarının hegemonu olmak isteyebilirler ve zavallı diÄŸer bireyleri kayıpla sonuçlanacak yollara sürüklerler ve hatta tanrısal konumu bile sahiplenmeye çalışabilirler. Halbuki toplumu oluÅŸturan bireylerden vahiy mesajını gönderen kaynağın beklentisi bu deÄŸildir. Benzer olayların bir örneÄŸini Kur’an’dan öÄŸreniyoruz:
 

Kur’an 2-54 Hani Musa, toplumuna demiÅŸti ki: “Ey toplumum, buzağıyı tanrı edinmenizle öz benliklerinize zulmettiniz. Hadi, yaratıcınıza, Bari’inize tövbe edin;  egolarınızı öldürün. Böyle yapmanız yaratıcınız katında sizin için daha iyidir;...  

​

    Musa’nın toplumuna yaptığı bu çaÄŸrı fevkalade önemlidir. Bireyin egosunu öldürmesi arzu edilse de kolay olmadığı açıktır. Fakat iÅŸaret edilen hedef anlamlıdır. Hiç olmazsa bireylerin egolarını mesela zayıflatabilmesi çok ilginç sonuçlar doÄŸurabilir. Hatırlamak gerekir ki, sadece Kur’an bağımlılığında deÄŸil diÄŸer inanç sistemlerinde de görülen secde o kiÅŸinin yaratıcı güç önünde hiç olduÄŸunu kabul etmesi anlamına gelir. Secde edenlerden ne kadarı bu iÅŸi otomatik yaparken kaç tanesi bu bilinçle secde etmektedir, bilemeyiz. 
 

     Vahiy kitaplarının beÅŸere ilettiÄŸi mesaja göre toplumsal huzurun saÄŸlanması gereklidir ve bunun için önce muhtemel cezalandırılmaya dayanan korku yöntemi kullanılırken özellikle bilinci geliÅŸmiÅŸ bireylere belki bu dünyada fakat daha çok biyolojik yaÅŸam ötesi boyutlarda ödül vaat edilmesi eÄŸitimin baÅŸka bir boyutu olarak deÄŸerlendirilebilir.  Günümüz toplumlarında yanlışın cezalandırılması vardır. DoÄŸru davranışın karşılığı ise ceza almamak olarak görülebilirken vahiy sistemi Ceza ve Ödül metodunu beÅŸerin önüne koyar. Fakat vahiy sisteminin ileri sürdüÄŸü ceza ve ödül metodunun beÅŸerin sonsuz yolculuÄŸunda sürgit geçerli olacağını düÅŸünemeyiz. Çünkü beÅŸer dünya okulunda bile sadece ÅŸartlı refleksle yaÅŸayan bir canlı deÄŸildir. Çünkü beÅŸer düÅŸünebilen, sebep-sonuç iliÅŸkisi kurabilen bir varlıktır. Fakat burada bahsedilen düÅŸünme fonksiyonu beyinle yapılandır. Kur’an’dan gene öÄŸrenebildiÄŸimiz kadarıyla beÅŸer denilen varlığa Yaratıcı tarafından hediye edilmiÅŸ olan akıl-gönül ikilisi, beÅŸ duyumuz ötesindeki algılarımıza yönelik düÅŸünme fonksiyonunu yerine getirir. Bu ikilinin ne kadar etkili olabildiÄŸi

Kur’an ayetlerinde defalarca tekrar edilir:     

​

Kur’an 2-269 O, hikmeti dilediÄŸine verir. Ve kendisine hikmet verilmiÅŸ olana çok büyük bir hayır verilmiÅŸ demektir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan baÅŸkası düÅŸünüp anlayamaz.

​

    Gönlünü ve aklını çalıştırabilenler, sadece vahiy ayetleri deÄŸil yaratılıştaki ayetler üzerinde de düÅŸünmeye baÅŸlar. Yani gönlü ve aklı çalışmaya baÅŸlayan beÅŸerin sadece kendisi deÄŸil çevresi ve diÄŸer yaratılmışlar ve muhtemelen en genel anlamda adı geçen ikilinin yardımı ile yaratılış hakkında farkındalığa sahip olmaya baÅŸlayabileceÄŸini düÅŸünebiliriz. Ancak bilmemiz gereken bu farkındalığın giderek artabileceÄŸi gerçeÄŸidir. Çünkü Yaratılış sonsuzdur. BeÅŸerin bu sonsuzluk hakkındaki farkındalığının giderek artması bireyin davranışlarını da olumlu yönde etkileyecektir. BeÅŸer bir taraftan birey olduÄŸunun bilincinde iken toplumun bir bireyi olduÄŸunu da anlayacaktır. Bu farkındalığa sahip bir bireyin bireysel egosu zayıflarken toplumsal egosu yükselmiÅŸtir. Artık toplum içindeki davranışlarında paylaşım onun için vazgeçilmezdir. Bunun için paylaÅŸan kiÅŸinin bireysel egosunun oldukça erozyona uÄŸraması gereklidir. Ayrıca beÅŸerin bu tercihinde vahiy kitaplarının beÅŸerin önüne koyduÄŸu ceza-ödül ikilisinin etkisinin giderek azaldığını düÅŸünebiliriz. Bu çerçevede Kur’an’ın paylaşım ile ilgili ayetlerinden bazılarına bakalım:  
 

Kur’an 8-2,3 İnanmış olanlar o kiÅŸilerdir ki …
Ve kendilerine rızık olarak sunduklarımızdan bol bol dağıtırlar.

 

Kur’an 3-134 Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler (paylaşırlar).
 

      Bu ayetlerde ve pek çok benzerinde beÅŸere önerilen paylaÅŸma konusu önemlidir. Birey ceza-ödül ikilisi çerçevesinde konuya yaklaşırsa sadece bazı ritüeller vasıtasıyla paylaşırken, o çerçevenin dışına çıkabilmiÅŸ olanlar paylaşımı bir alış veriÅŸ konusu etmeden yapacaklardır ki bu bireylerde artık akıl-gönül ikilisinin aktif olarak çalışmaya baÅŸladığını düÅŸünebiliriz. Gerçekten sadece ceza-ödül çerçevesinde kalan bir bireyin düÅŸünmeden yardım edebilmesi mümkün deÄŸildir. Bireyin sahip olduklarını diÄŸerleri ile paylaÅŸmasındaki bu deÄŸiÅŸikliklerin bireyin iman seviyesi ile doÄŸrudan baÄŸlantılı olduÄŸunu düÅŸünebiliriz. Hatırlamamız gerekir ki Kur’an bize imanın da sonsuz derecelerinin olduÄŸunu anlatır:
 

Kur’an 48-4 O odur ki, müminlerin gönüllerine, imanları beraberinde iman geliÅŸtirsinler diye, mutluluk ve huzur indirdi. …
 

    Hemen burada baÄŸlantı kurabileceÄŸimiz bir diÄŸer özellik VAHİY KİTAPLARININ BİZLERE İLETTİĞİ VE ÖZELLİKLE DE Kur’an’ın vurgulamaya çalıştığı ana fikir TEKLİK’tir. Yani bütün yaratılışın BİR olduÄŸudur. Bütün bu söylenenlerden çıkarabileceÄŸimiz sonuç, beÅŸer için bu dünya okulunun gerçekten çok güzel tasarlandığıdır. Paylaşım konusunu içselleÅŸtirmiÅŸ bir birey artık o toplumun bir parçasıdır ve kendisini toplum ile özdeÅŸleÅŸtirir. Yani bu birey dünya okulu boyutlarında bütüne ulaÅŸmaya baÅŸlamıştır.  Çünkü böyle bir birey toplumun bir bireyi olduÄŸunun farkındadır, fakat toplum ile kendisini aynı görür. Bu davranış biçimini bireyde toplumsal bütünlüÄŸe ulaÅŸma olarak adlandırabiliriz. Böyle bir bireyin toplumsallaÅŸmada bundan sonra ulaÅŸacağı farkındalık bütün beÅŸerin aynı olduÄŸu fikridir ki bu yaklaşım küresel bütünlüÄŸe gider. Daha sonraki aÅŸamanın yaratılıştaki bütünlüÄŸe ulaÅŸmak olduÄŸunu düÅŸünebiliriz. Bireyin bahsedilen farkındalık boyutlarına geçiÅŸinin önce her beÅŸeri toplumun kendisinde ve daha sonra küresel ölçekte BARIÅžI yerleÅŸtireceÄŸini düÅŸünelim ve umutla bekleyelim. Ancak her bireyin bu yolu kendi başına yürümesi gerektiÄŸinin de hatırlanması yararlı olacaktır diye düÅŸünürüm. 

bottom of page